Nur Talebeliğine dair…

Nur Talebeliğinin ölçüsünü anlamak için, şüphesiz, Risale-i Nur’a ve Bediüzzaman’ın hayatına bakmak gerekir. Bediüzzaman, eserlerinde Risale-i Nur dairesini ve Nur Talebesi olmanın şartlarını izah ederken şu noktalara dikkat çekmiştir:

Bir insan Nur dairesine, sırf “Kur’ân hizmetinde bulunmak” (Kur’ân hakikatlerinin dellâlığını yapmak) için girmelidir. Bu kapıdan girenleri, ale’r-re’si ve’l-ayn (baş göz üstüne) kabul ettiğini ifade eden Bediüzzaman’ın, Nur dairesindekileri “dost, kardeş, talebe” şeklinde üçe ayırdığını da görüyoruz.

Diğer taraftan, Risale-i Nur cemaatinin “erkânlar, sahipler, haslar, nâşirler, talebeler ve taraftarlar” gibi tabakalarının da bulunduğunu öğreniyoruz. Ve şu önemli mesele üzerinde vurgu yapmıştır Bediüzzaman:

“Erkân dairesine liyakati olmayan, Risale-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla, dâire haricine atılmaz. Hasların hâsiyeti [hususiyeti], bulunmayan, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusurla düşman sınıfına iltihak etmemek için, dışarıya atmayınız. Fakat Risale-i Nur’un erkânlarında ve sahiplerindeki esrarlar ve nazik tedbirlere onları teşrik etmemek gerektir. ” (Kastamonu Lâhikası, s. 188.)

Dikkat edilirse, burada, dairelerde yer alanların pozisyon ve duruşları gayet net bir biçimde ortaya konuluyor: “(Risale-i Nur’a) muhalif cereyana taraftar olmamak, zıt bir mesleğe girmemek, bid’alara kalben taraftar olmamak…”

Bunlar, felsefî veya siyâsî cereyanlar olduğu gibi, “Risale-i Nur’un hizmet anlayışına ters bir metot benimsemek” veya “yeni bir yol tutturmuş olmak” da düşünülebilir. Bir kısım cerbezecilere aldanmamak için şu uyarıyı yapar Bediüzzaman:

“Çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa, soğuk bir muâraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.” (Mektûbât, s. 413.)

Burada önemle vurgulamamız gereken bir husus var, o da şudur: Risale-i Nur’u okumak, istifade etmek ayrı şey; meslek ve meşrebine, yani çizdiği hizmet stratejisine sadık kalarak hizmet etmek ayrı şeydir. Hatta, onu âlet etmek daha başka bir şeydir!

Dolayısıyla bu daireler içerisinden gözükenlerin, kimi zaman Risale-i Nur prensiplerine aykırı duruş ve düşünceleri olabilir. Elbette ehl-i insaf, bunların Risale-i Nur’dan kaynaklanmadığını bilir, bilmelidir. Akl-ı selim olanlar, meslek ve meşrebi şahıslarla değil; şahısları meslek ve meşrebin prensipleriyle ölçer, mihenge vurur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*