Nurculuğun farkı

Geçen günlerde, Said Nursî’nin Şam Hitabesi’nin şu dönemde yeniden dikkatle okunması gerektiğini ifade eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Cenevre-2 Konferansı öncesi Paris’te yapılan Suriye’nin Dostları toplantısında da İslam dünyasında yaşanan gelişmeleri Bediüzzaman’ın analizleri ışığında değerlendirmeye çalışmış.

Türkiye yazarı Yıldıray Oğur’un aktarımıyla:

“Davutoğlu cemaat tartışmalarına yıllar önce bir Bediüzzaman Sempozyumunda sunduğu tebliğinden referans vererek katılıyor. Tebliğde son yüzyılın İslam dünyası tarihi Bediüzzaman’ın tarihi üzerinden dört döneme ayrılmış: Bediüzzaman’ın hayatını Hilafetin olduğu eski Said dönemi, Hilafetin yıkılmasından sonraki Yeni Said, İkinci Dünya Savaşı ve sömürgecilik sonrası Bediüzzaman’ın DP’ye destek verdiği üçüncü Said dönemi ve Bediüzzaman sonrası Kıbrıs Savaşı, 79 İran Devrimi, Afganistan ile girilen dördüncü dönem. İslam dünyasındaki büyük hareketlerin (Türkiye’de Nurculuk, Mısır’da İhvan, Pakistan-Hindistan’da Cemaat-i İslami) Osmanlının yıkıldığı, Halifeliğin ortadan kalktığı, devletin artık ‘yabancı’ olduğu bir fetret döneminde ortaya çıktığını hatırlatıyor. Müslümanların artık kendilerine ait olmayan o devleti ele geçirmek, ona sızmak gibi yollar izlemeleri bundan. Ama demokratik bir düzenle bu eski taktikler birlikte yaşayamıyor. İhvan aynı sınavdan geçti. Ve cemaat olmakla parti olmak arasında kalmak, en büyük handikapı oldu. Bugün yaşadıklarımız demokrasiye geçiş sancıları. Bir demokratik rejimde iktidara ortak olmanın yolu siyaset. Devlet devletliğini bilecek, cemaat oe cemaatliğini.” (13.1.14)

Bu özet, Bakanın tebliğinin tamamını yansıtıyor mu, bilmiyoruz. Ama bu özetin, kısmî doğrular içermekle birlikte, bilhassa Nurculuk açısından eksikleri olduğunu ifade etmeliyiz.

Osmanlının yıkılıp halifeliğin kalktığı, devletin artık “yabancı” olduğu bir ortamda Müslümanların o devleti ele geçirmek, ona sızmak gibi yollar izlemeleri İhvan ve Cemaat-i İslamî için geçerli olabilir, ama Nurculuk için değil.

Çünkü Nurculuğun devletle, siyasetle, iktidar kavgalarıyla hiçbir şekilde ilgisi olmamış.

Nurculukla İhvan’ın bu noktadaki farkı, daha Said Nursî hayatta iken, Bağdat’ta çıkan ed-Difa gazetesinde İsa Abdülkadir imzasıyla yayınlanan ve tercümesi Üstadın Tarihçe-i Hayat’ında iktibas edilen makalede şöyle izah ediliyor:

“Nur Talebeleri siyasetle iştigal etmez, siyasetten kaçıyorlar. Eğer siyasete mecbur olsalar, siyaseti dine alet yapıyorlar; tâ ki siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı dinin kudsiyetini göstersinler. Siyasî bir cemiyetleri asla mevcut değil. İhvan-ı Müslimîn ise memleket ve vaziyet sebebiyle, siyasetle din lehinde iştigal ediyor ve siyasî cemiyet de teşkil ediyorlar.” (s. 1131)

Konuyu Üstadın sözüyle bağlayalım:

“Nurcular siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar.” (s. 917)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*