Önce “aile”, sonra yine aile

Image
Cemiyeti tehdit eden tehlikeleri saymakla bitiremeyiz, ama biri var ki hepsinden önemli: ‘Aile’nin tahrip, dağılma ve yıkıma maruz kalması. Aile, kendi başına bağımsız bir ‘kurum’ olmadığı için tahribin zararı da onunla sınırlı kalmıyor. Tahrip edilen ailelerin topluma, çevreye ve ‘komşular’a verdiği zararı tahayyül edin. Bu hususta tarihe mal olan ‘atasözleri’miz de var. İşin ehli olanlar, “Milleti ayakta tutmak istiyorsanız, ‘aileyi’ koruyun” demişlerdir. Bu tesbitin tersi de doğrudur. Bir milleti içten çökertmek istiyorsanız, ‘aile’yi tahrip edin, yeter. Çünkü ailenin tahrip olduğu bir milletin ayakta kalması eşyanın tabiatına aykırıdır, ayakta kalması mümkün değildir.

 
Ailenin tahrip edildiğini gösteren göstergelerden biri de kısaca ‘sokak çocukları’ dediğimiz vak’adır. Bilhassa büyük şehirlerin izbe köşelerinde ‘sokak çocukları’ denilen ve bir şekilde ailesinden koparılmış çocuklar, hatta gençler var. Bu grubun ‘kötü’ emellere âlet edilmesi hayli kolay. Ailesi olan çocukları muhafaza etmenin bile zor olduğu bir devirde, aile yuvasından mahrum çocuklara neler yaptırılmaz?

‘Sokak çocukları’ denilen çocukların da bir ailesi vardır mutlaka. Ancak ya boşanma sebebiyle ya da başka sebeplerle var olan o aile dağılmış ve çocuklar sokaklara saçılmıştır. Devlet, bu problemle baş etmeye çalışıyor. Ancak mevcut durum, bunu pek de mümkün kılmıyor. Çocukların sadece ‘karnını’ doyurmayı hedef alan bu çalışmalar, bir yere kadar fayda sağlıyor. Çünkü insan sadece ‘mide’den ibaret bir varlık değil. ‘Mide’nin, başta kalp ve akıl olmak üzere tatmin ve terbiye edilmesi gereken onlarca ‘arkadaş’ı var. Bunlar tatmin ve terbiye edilmedikten sonra sadece mideyi doyurmak, onu tatmin etmek ‘sokak çocukları’nı topluma kazandırmaya yetmiyor. 

Umut Çocukları Derneği Başkanı Yusuf Ahmet Kulca, bu noktada en önemli görevin ailelere düştüğüne dikkat çekmiş. Kulca, kendisinin de yetiştirme yurtlarında ve ‘sokak’larda yaşadığını hatırlatarak, bir anlamda ‘Damdan düşenin halini damdan düşen anlar’ gerçeğini akla getiriyor. “İş, devlete ve ailelere düşüyor” sorusunu “Kesinlikle evet” diyerek cevaplandıran Umut Çocukları Derneği kurucu ve başkanı Kulca şöyle demiş: “Bizim aile içine müdahale şansımız çok kısıtlı, hatta çoğu zaman hiç yok. Burada eğitim devreye giriyor. Hem çocuğun hem de ailenin eğitimi. Ebeveynleri eğiten kurumlar kurulmalı. Hem devlet hem de aileler, çocukları, boş zamanlarını değerlendirebilecekleri sosyal faaliyetlere yönlendirmeli.” (Türkiye, 27 Nisan 2008)

Çarenin ‘eğitim’de olduğu her halde kabul edilir. Fakat bu ‘eğitim’in de eğitim olması şartıyla. İnsanların akıl ve kalplerini fethedemeyen kuru, ‘bilgi’ yığınından ibaret bir eğitimle bu promlemleri halletmek mümkün değil. İş dönüp dolaşıp ‘kalplerin fethi’ne geliyor ki bunun yolu da doğru dürüst din eğitiminden geçer.

“Din eğitimi” denildiğinde her türlü itirazı ileri sürenlerin, ne ‘sokak çocukları’ problemine, ne de başka problemlere çare sunmaları mümkün değildir. Her hal ve şartta, önce ve sonra ‘aile’yi muhafaza etmeliyiz. Sıkıntılardan kurtulmanın başka yolu olsaydı, bu güne kadar o yollar denenmez miydi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*