Önce alkışladılar, sonra öldürdüler

Eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlu’nun “Önce alkışladılar, sonra öldürdüler “ kitabını okudunuz mu bilemiyorum. Bu kitapta başta merhum Menderes olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde nam yapmış, halkın teveccühüne mazhar olmuş ve kamu oyunun kahir ekseriyetinin taktir ve tasvibiyle, adeta alkışlanarak Başbakanlık, Devlet Başkanlığı makamına getirildikten sonra, bizde olduğu gibi sudan bahanelerle, askerî darbelerle alaşağı edilerek, uydurma mahkemelerde yargılandıktan sonra idam edilerek hayatına son verilenlerin trajik hikâyeleri anlatılıyor.

Yıllar önce okuduğum bu kitapta o ünlü şahsiyetlerin başına gelen ve ibretlik hayat hikâyelerinden, şimdi mevcut iktidar ile mâlûm cemaat arasında yaşanmakta olan sürtüşmeyi ve  kavgayı düşündürdü. Evet on iki sene gibi uzun  bir süre, bu camiayı alkışladılar. Bütün faaliyetlerini, çalışmalarını taktir ederek, desteklediler. Maddî ve mânevî bütün imkânları önlerine serdiler. Okul, dersane, işyeri açılışlarında teşvik edici, taktir edici nutuklar attılar. Devletin her kademesinde işe almalarda onlara öncelik tanıyarak, kadrolaşmalarının önünü açtılar. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle başta olimpiyatları olmak üzere hemen bütün faaliyetlerine katılarak övgü dolu duygusal konuşmalar yaptılar. Şimdi her fırsatta “Pensilvanyalı” diye yerden yere vurdukları zat için; “bitsin artık bu sıla hasreti” diyerek hararetle yurda dönmesi için çağrılarda bulundular.

Gün geldi, devran döndü bir zamanlar çete, mafya dedikleri Ergenekoncularla, Balyozcularla barış sağlanıp, dirsek temaslarına geçildikten sonra, iktidarları boyunca gayet samimice beraber oldukları malûm cemaatle birdenbire ipleri kopardılar. İpleri koparmakla kalmadılar; hışımla, acımasız bir şekilde saldırıya geçtiler. Bir zamanlar her fırsatta  kardeş olduklarını ilân eden bütün camia mensuplarını haşhaşi, hain, ajan, çete, örgüt listelerine kaydederek, âdeta ilân-ı harb ettiler. Böyle toptancı bir zihniyetle hareket etmenin doğru olmadığını; suçun ve cezanın şahsîliğinin esas olduğunu; toptan bir camianın suçlanmasının doğru olmadığını; camianın içinde çokça masum insanların olabileceğini, yetkililere düşenin varsa suçluları bulup yargıya teslim etmekten başka bir şey olmadığını ifade etmeye çalışan ehl-i insaf bir çok insan da, hemen paralelci olmakla damgalandı. Çok saf olduklarını, on iki yıllık iktidarlarında bu cemaati tanıyamadıklarını, dolayısıyla aldatıldıklarını itiraf etmeye başladılar. İktidarlarının acemilik dönemi olan ilk beşinci yılında aldanmak olabilir de, ustalık dönemi dedikleri son dönemde Ergenekoncuların, Balyozcuların haksızlığa, hakarete uğradıklarını, tuzaklara, kumpaslara düşürüldüklerini tesbit eden böyle bir deha, nasıl oluyor da böyle millî değerlere ihanet içinde olan bir örgütü, bir çeteyi fark edemiyor, tesbit  edemiyor?  Doğrusu şaşırmamak mümkün değil!

Ucu ecnebilerin eline olan bizdeki siyaset arenasında oynanan oyunların, cereyan eden ayak oyunlarının perde arkasındaki gerçek yüzünü, son zamanlarda ehl-i dini hedef alan ifsat komitelerince sahneye konulan seneryoların gerçek mahiyetini; din ehlinin birbirine kırdırmaya yönelik kurulan ve kurulmakta olan kumpasları, tuzakları değil sıradan vatandaşların fark edebilmesi; yetkili makamları işgal edenlerden kaç tanesi  bu tehlikeyi fark edebiliyor acaba?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*