Provokasyonlara karşı Peygamber metodu

alt

Dünyadaki bütün Müslümanlardan tepki alan ve hatta papazların bile itiraz ettiği Hz. Muhammed aleyhindeki yeni film, dünya gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Bazı ülkelerde ortaya konulan tepkilerde, farkında olmadan fitnecilerin tuzağına düşüldüğü izlenimi veriliyor. Bu tartışmalar vesilesiyle Kâzım Güleçyüz’ün “Bediüzzaman Modeli” adlı kitabında yer alan “Provokasyonlara karşı Peygamber metodu” başlıklı yazıyı tekrar paylaşıyoruz:

Batıda bazı mihraklar tarafından zaman zaman gündeme getirilen Şeytan Âyetleri ve Peygamberimizin karikatürünü çizmek gibi karanlık provokasyonlar bir kısım Müslümanları sokağa döküp haklı iken haksız duruma düşürebilen sonuçlara yol açarken, böyle durumlarda cevabı aranması gereken sual şu olmalı: Hz. Peygamber (a.s.m.) hayatta olsaydı, kendisine yöneltilen hakaretler başta olmak üzere böyle durumlar karşısında nasıl bir tavır takınır ve ne tarz bir mukabelede bulunurdu?

Onun örnek hayatından çıkardığımız cevap şu: Kureyş ve Taif müşrikleriyle Medine münafıklarının ağır suçlama, hakaret ve iftiralarına aldırmayıp sabır, sebat, kararlılık ve şefkatle hakkı tebliğe devam eden o Rahmet Peygamberi, hiç şüphe yok ki, böyle hadiselerde de aynı tavrı ortaya koyardı.

Onun hayatında ölçüsüz taşkınlıkların, yakıp yıkmaların, hedef ayırmaksızın vurup kırmanın, kör şiddetin asla yeri yok. Ve ancak zaruret hallerinde ve meşrû müdafaa ile sınırlı olarak cevaz verdiği savaşlara da, zayıf ve güçsüzleri koruyan bir hukuk ve nizam getirmişti o.

Dolayısıyla, günümüzde bazı Müslümanların, “haksızlık, saldırı ve hakaretlere tepki” adına ortaya koydukları taşkınlıkların, ölçüsüz eylemlerin, yakıp yıkmaların, Rahmet ve Hikmet Peygamberinin çizgisiyle hiçbir alâkası yok.

Peygamber vârisi olan büyük İslâm âlimlerinin bu tür saldırılar karşısındaki tavrına baktığımızda da aynı hikmetli çizgiyi görüyoruz.

İşte Gazalî, işte Bediüzzaman…

Diğer İslâm büyükleri gibi bu iki müceddid de Kur’ân’a ve Peygambere yöneltilen saldırı ve hakaretlere verdikleri cevaplarda hep fikrî zeminde kalmışlar ve bunu yaparken de o hakaretlerin seviyesizliğine asla muhatap olmayan gayet vakur bir tavır ortaya koymuşlar.

Ayrıca, menfîyi hiç nazara vermeden müsbeti ikame etmeyi esas alan Kur′ân′î metoda harfiyen uyarak, eserlerinde münhasıran hakikatlerin izah ve yorumunu öne çıkarmışlar. Son çağın müceddidi Bediüzzaman’ın eserlerinde de bunun güzel örneklerini görüyoruz.

Said Nursî risâlelerinde dinsiz Avrupa feylesoflarının İslâma yönelttikleri itiraz ve tecavüzleri cevapladığını her fırsatta vurguluyor.

Bu babda isim zikrederek verdiği Abdullah Cevdet ve Dr. Dozy örneklerine işaret ederken de, bu kişilerin serâpâ İslâm aleyhindeki dinsizce iftira ve tecavüzlerine ses çıkarmayan rejimin, bunlara cevap veren Risâle-i Nur’a da ilişmemesi gerektiğini belirterek, fikir platformunda verilecek mücadelenin eşit şartlara ve hür zemine ihtiyaç gösterdiğini kaydediyor. Özellikle karikatür kriziyle gündeme gelen tartışmalara ışık tutan ilginç bir örnek de şu:

Kastamonu mektuplarından birinde Bediüzzaman, “baştan sona Kur’ân ve Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, Kur’ân ve Peygamber Aleyhisselâmın azamet ve haşmet-i manevîyelerini kırmak ve hiçe indirmek ve âdileştirmek niyetiyle yazılan matbu bir eser”den söz ederken, “Hizbüşşeytanın Peygamber (a.s.m.) ve Kur’ân hakkında mesleklerince söyledikleri tabiratı başka bir tarzda o zındık herif istimal etmiş. Beni çok müteessir etti” dedikten sonra şu dikkat çekici değerlendirmeyi yapıyor:

“Muannid mülhidlerin kurdukları çürük ve vâhî hud’aları (saçma, önemsiz hileleri) örümcek ağı ve yuvası gibi kuvvetsiz ve o şeytanet perdeleri kıymetsiz ve mukavemetsizdir.”

Ardından da söz konusu kitabı merak edip bakmanın sâfi kalbleri bulandırıp, en azından vesvese ve evham vereceği uyarısında bulunarak, şu tavsiyeleri dile getiriyor Said Nursî:

“Sakın ona ehemmiyet vermekle halkları meraklandırıp bakılmasın. Belki ehemmiyetsiz, dinsizcesine bir paçavradır bilinsin. Böyle şeylere karşı müteyakkız davranmak ve faaliyetlerini ziyadeleştirmek lâzım geliyor. Fena şeyle zihnen meşgul olmak da fena olduğu için kısa kesiyorum.” (Kastamonu L., s. 112-3)

Vaktiyle yıllarca gündemde tutulan ve Humeynî’nin idam fetvasına konu olan Selman Rüşdi’nin Şeytan Âyetleri adlı hezeyannamesi ve Teslime Nesrin’in bazı Müslümanları sokağa döken provokatif zırvaları için olduğu gibi, karikatür tahrikine ve muhtemel benzer tertiplere karşı da takınılması gereken doğru tavrın ölçüsü işte bu sözlerde:

Merak etmemek ve ettirmemek. Ciddîye almaya değmeyecek önemsiz ve dinsizce paçavralar olarak görüp bir an önce gündemden düşürmek. Ve aslî hizmetleri ziyadeleştirmek.

İslâm bugüne Şeytan Âyetlerine cevap yetiştirerek değil, Kur’ân âyetlerine sarılarak geldi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*