Risâle-i Nurları tanımam gazetemiz vasıtasıyla oldu

40 yıllık okuyucumuz emekli polis Atıf Güçlü hatıralarını bizimle paylaştı…

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Ben, Atıf Güçlü. Bolu iline bağlı (şimdi Düzce) Akçakoca ilçesi Edilli Köyünde 1945 yılında dünya misafirhanesine gönderildim. İlk okulu köyümde, orta okulu Akçakoca da okudum.

 Muhtelif yerlerde emniyet teşkilâtında görev yaptım, 1993 yılında emekli oldum. İkisi kız üç çocuk babasıyım. Bir müddet Gölcük’te oturdum, şimdi Akçakoca’da doğduğum köyümde ikamet ediyorum.

Yeni Asya ve Risâle-i Nurlarla tanışmanızı anlatır mısınız?

1968 yılında askerlik görevimi yaptıktan sonra polis olmak için müracaat ettim. İlk tayinim Edirne’ye çıktı. Havza emniyet müdürlüğünde görev yaparken müftülük kâtibiyle tanıştık. Bana “Minyeli Abdullah” romanını okumam için hediye etti. Gece nöbetim sırasında saat 24.00’te okumaya başladım. Bir taraftan uykuya yenilmemek için çayımı yudumlarken sabah 06.00’da romanı bitirdim.

O zamana kadar genellikle Tommiks, Teksas, Zagor gibi kitapları okuyordum.

Minyeli Abdullah kitabını okuyunca benim kalp ve ruhumda büyük inkilâp yaptı. Gerçek Müslümanın romandaki kahraman gibi olması gerektiğini düşündüm. “Acaba bizim ülkemizde de böyle insanlar var mıdır?” diye merak etmeye başladım. Bu kitabın arkasında Yeni Asya gazetesinin reklâmı vardı. Gazete bayisine gidip gazeteyi aldım, okumaya başladım. Yazılarında bir aile sıcaklığını hissettim. Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nurlarla ilgili yazıları görünce, bunların mahiyetini öğrenme arzusu duydum. İyi niyetle tanışmak için Yeni Asya gazetesini alanları izledim. İki genç gazeteyi alarak parkta oturdular. Ben de resmî kıyafetle yanlarına gittim, selâm verdim. Bana çay ikram ettiler. Bir hayli zaman sonra kendimi tanıttım ve roman vasıtasıyla duyduğum Nurculuğun ne olduğunu sordum. Polis olduğum için o günün şartlarında çekindikleri için “Biz de senin kadar biliyoruz” dediler ve tebessümle ayrıldık.

Nurları tanımak başka zaman ve mekâna kalmıştı. Havza’dan Artvin’e tayin oldum. Orada da gazeteyi almaya devam ediyordum. Lisede okuyan ve Kur’ân kursu yurdunda kalan bir genç ile tanıştık. Birlikte dershaneye gittik. İşim sebebiyle zamanım müsait olmadığı için fazla istifade edemedim. Fakat cemaatle tanışınca ben de Yeni Asya okuyucusu ve Nur Talebesi adayı olmuştum.

1975 yılında Kocaeli’ye tayin oldum. Yeni Asya gazetesi Büro temsilciği yapan Rıdvan Ercan’ın kırtasiye dükkânından Risâle-i Nur Külliyatının tamamını temin ederek okudum. Buradaki polis arkadaşlarla ilk olarak şehit polisler için mevlit okuttuk ve Osman Demirci Hocamızı konuşmacı olarak dâvet ettik. Gölcük’te polis arkadaşlar kooperatif kurmuşlardı, ben de oraya üye oldum. Evimiz tamamlandı, oraya taşındım. Yeni Asya ekolü içinde hizmetlerimize devam ediyoruz. Ve son nefesimize kadar ayırmaması için Rabbimize duâ ediyorum.

Risâle-i Nurlar sizin hayatınızı nasıl etkiledi?

Buna bir örnekle cevap vereyim. Kediler dünya gönderildiklerinde bir hafta sonra gözlerini açarlarmış. Benim de yirmi üç yaşında Yeni Asya ve Risâle-i Nurlarla Rabbim hidayet vererek gözlerimi açtı. Allah’ın varlığını, Peygamberimizin (asm) insanlığa getirdiklerini, kâinatın tılsımının açılmasını, ibadetin mahiyetini, hürriyetin imanın hassası olduğunu ve iman inkişaf ettikçe hürriyetin parladığını, inandıklarımı yaşamanın önemini, ideallerimi anlatarak paylaşmayı, dindar bir cumhuriyetçi olmayı, dik duruşu; hasılı dostumu düşmanımı tahlil yeteneği gibi güzellikleri kazandırdı.

Birkaç hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?

MSP-CHP koolisyon hükümeti döneminde İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk imzasıyla yasak kitapların toplanması için yazı geldi. İçlerinde Risâle-i Nur Külliyatından “Hanımlar Rehberi” de vardı. Dinî yayınlar için beni görevlendirdiler. Kitapçıları gezdikten sonra Yeni Asya bürosuna gittim. Görevli arkadaşa “Hanımlar Rehberi’ni çıkar, bir bölüm okuyalım” dedim. Tesettürün insan fıtratına uygunluğunu anlatan bir yer okuduk. Binin üzerinde mahkemece beraat verilen bir eserin toplatılma kararının dindar bilinen kişilerce uygulanması siyasî tarafgirliğin ne kadar vicdanları tahrip ettiğini ve Bediüzzaman Said Nursî’nin şeytandan Allah’a sığındığı gibi siyaset tarafgirliğinin şerrinden de Allah’a sığınmasının ne kadar yerinde bir davranış olduğunu bilfiil yaşadım. Bu zulme ortak olmamak için ‘’Böyle bir esere hiçbir kitapçıda rastlanmamıştır’’ diye rapor düzenleyerek ilgili yerlere gönderdik.

İkinci bir hatıramı da paylaşmak isterim. 12 Eylül 1980 ihtilâlinden sonra baskıların arttığı dönemde bir çok cemaatler sohbet toplantılarına ara vermişlerdi. Böyle zamanlarda siperini terk edenlerin daha fazla yara alacağının dersini Risâle-i Nurlardan alan Nur Talebeleri hizmetlerine daha fazla hız verme kararı aldılar. Her akşam farklı mekânlarda dersler yapılmaya başlandı. Akşamları eve gitmeden heyecanla derse gitmek istiyordum. Yolda giderken şeytan vesvese veriyordu, ‘baskın olur meslekten olursun’ diye. Ben de kararlılıkla ‘benim rızkımı sen vermiyorsun, rızkı veren Allah’tır, memuriyet bir vasıtadır, dinimi yaşadığım için atılırsam Allah başka sebeple beni rızıklandırır, defol git’ diyerek nefis ve şeytana karşı mukabele edip dersleri ihmal etmedim. ‘Kadere teslim olan kederden emin olur ‘ Hadis-i Şerifin sırrıyla hareket ettim. Risâle-i Nurları okuduğum için hiçbir sıkıntı çekmedim, izzet içinde görev yaptım.

Gölcük’te eviniz olduğu halde Akçakoca’da oturmayı tercih etmenizin özel bir sebebi var mı?

Bir dünyaya bakan ekonomik boyutu var. Fındık tarlalarımın bakımını yapmak için en azından yazın bulunmak durumundayım. İkinci olarak asıl sebebi ise bir yıl burada benim kalmamın hizmet için gerekliliğine inanıyorum. Dershanemiz var, kalan olmadığı için birinin ilgilenmesi gerekiyor. Ben emekli olduğum için böyle bir hizmeti yapmadığım zaman sorumlu olacağımı düşünüyorum ve dershaneyi açık tutmaya çalışıyorum. Karadeniz Ereğli’den kardeşlerimizin desteği ile buradaki hizmetimizi geliştirme gayretindeyiz.

Son olarak okuyucularımıza ve bizlere neler söylemek istersiniz?

Risâle-i Nurları tanıtan bütün neşir organlarıyla, sempozyum, panel, konferans gazete dergilerimize sahip çıkılmasının gereğine inanıyorum. Benim Risâle-i Nurları tanımam gazetemiz vasıtasıyla olmuştur. Onun için iyi bir gazete okuyucusu olduğum gibi, okuduğum gazeteyi de her zaman değerlendirmeyi düşünürüm. Uygun kimseleri bulup okutmaya çalışırım. Köyde oturmama rağmen müsait zamanlarda şehre inip biriken gazetelerimi alıp okuyorum. Bu cadde-i Kur’âniye olan ihlâslı mesleğimizden şahs-ı manevî olarak dünyada istikametli hizmet ahirette Allah Resülünün liva-il hamd sancağı altında cem etmesini ümit ve temenni ediyorum. Allah bizleri hizmetten ayırmasın. Amin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*