Ayşenur Aydoğdu’nun mesajı:
Beş yıldır Yeni Asya cemaatinin içindeyim. Yeni Asya’nın, prensipleri tamamen Risale-i Nur ve saff-ı evvel Nur talebelerinin hizmet tarzlarıyla oluşturulmuş ve oluşturulmaya devam eden meslek ve meşrebini benimsemiş bulunuyorum. Ve iman-Kur’an hizmetindeki himmetimi, bu daire içinde, aynı meslek ve meşrebi esas alan ağabey, abla ve kardeşlerimle beraber sarf ediyorum. Ancak bundan kısa bir süre öncesine kadar, gazetemiz Yeni Asya’yı düzenli olarak takip etmiyordum. “Düzenli takip”ten kastım abone olup eline her gün gazete almak değil.Açıkçası her gün gazetenin manşet sayfasına—özellikle karikatürüne—bakar, Lâhika sayfasını okur; haber sayfalarını; “Bunları benim kafam almıyor” deyip hızlı hızlı geçerek kültür-sanat vs. ilgimi çeken sayfalara göz atıp kapatırdım. Gazetenin siyaset yaptığı iddiasıyla karşılaştığımda da, kalben bu düşünceye taraftar olmasam da, cevap veremez, sessiz kalırdım. Dolayısıyla sükûtumla bu kişilerin iddiasını desteklemiş olurdum.
Bir süredir gazetemi düzenli bir şekilde takip etmeye başladım. Ve şu an geldiğim noktada, sabahları uyanır uyanmaz gözüm gazetemi arıyor; hatta evvelce okumakta usanç gösterdiğim yazıları dayanamayıp bir gece önce internetten okuyorum. Bazan gazete elime geçmiyor. Cidden üzülüyorum. Gazeteyi hiç okumadan, Lâhika sayfasını çıkarıp çay saatlerinde yere serme işi bitti.
Evet, fark ettim ki; gazeteyi düzenli olarak takip etmeye başlamak benim için ufak bir değişiklik olmadı. Gördüm ki; ben gazetemden meslek-meşrebimi öğreniyormuşum. Öyle bir zamandayız ki; bir tarafta cumhurbaşkanının adı sorulduğunda bilemeyecek kadar güncel meselelerden uzak, his ve heveslerinden başka gündemi olmayan kuşaklar; diğer tarafta afakî ve siyasî boğuşmalardan ruhları sersemleşmiş, akılları geveze olmuş, hakikî vazifelerini unutmuş nesiller…
Malûm; Üstad, bir gün dershanenin karşısında bulunan bir inşaattaki demirlerin ne olduğunu hizmetinde bulunan talebeleri Zübeyir’le Sungur’a sorar. İkisi de önce “Bilmiyorum” cevabı verir. Ama Üstad sordu ya! Zübeyir demirlerin mahiyetini araştırır. Akşam Üstad tekrar sorunca demirler hakkında uzun uzun bilgi verir. Üstad “Ben senin burada ahiret için durduğunu zannediyordum, meğer dünya için yaşıyormuşsun” der. Daha sonra Sungur’a sorar. O da, “Üstadım, demiri memiri bilmiyorum” deyince “Sungur, bundan sonra Risale-i Nur hizmetleri biraz dünyaya da taallûk edeceği için bir parça bilmek lâzım” diyerek iki talebesinin şahsında hepimize ders verir.
Bu zamanda içtimaî hayatın içinde olup, ne olup bitenlerden bîhaber olmak, ne de olayların içine dalıp tarafgirâne, belki de husumetkârâne bir tavır sergilemek Nur Talebesine yakışmaz.
İşte, gazetemi düzenli olarak takibe başlayınca, yazarlarımızın, içtimaî-siyasî sahadaki diğer görüşleri de inceleyip yeri geldiğinde kaynağıyla beraber paylaşarak Risale-i Nur süzgecinden geçirdikten sonra yaptıkları yorumların bana istikametli bir bakış açısı kazandırdığını gördüm.
Benzer konuda makaleler:
- Genç Said’ler Risale ve Yeni Asya dağıttılar
- Muhammed Nur Sungur: “Yeni Asya önemli bir misyon sahip çıkalım”
- “Nerede benim ceridem?”
- Sungur Ağabey
- “Bir mesleği takip edenler tekrara mecbur olurlar”
- Bediüzzaman’ın “Üçüncü Said” dönemi
- Nurcuların Sungur Ağabeyi…
- Sungur Ağabey’in sağlık durumu iyiye gidiyor
- Bu gazetenin son sayısını ilk sayısıyla kıyaslarsak
- Risale-i Nur’u okumuşlar mı acaba?
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun