Risale-i Nur ders kitabı olmalı

Yazarımız Faruk Çakır, çağımız insanının aklına takılan bütün sorulara ikna edici cevaplar veren ve Türkiye’nin yanı sıra birçok ülkede okunan Risale-i Nur’un okullarda ders kitabı olması gerektiğini ifade ederek “Çocuklarımızın ve gençlerimizin Risale-i Nur’u ve onu telif eden İslâm âlimini tanıması kime ne zarar verir?” diye sordu.

Ankara’da “Sosyal problemlerimiz ve Risale-i Nur’dan çareler” konferansı

Risale-i Nur ders kitabı olsun

GAZETEMİZ yazarı Faruk Çakır Pursaklar Asya Nur Kültür Merkezinde, “Sosyal problemlerimiz ve Risale-i Nur’dan çareler” başlıklı bir konferans verdi. Televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile aile mahremiyetinin azaldığını, suç oranlarının arttığını, ailelerin yalnızlaştığını belirterek, “Bir slogan olarak, ‘televizyondan uzaklaş hayata yaklaş’ı mutlaka sağlamamız gerekiyor” diye konuştu.

Açış konuşmasını Yönetim Kurulu üyemiz Sami Cebeci’nin yaptığı konferansta konuşan Faruk Çakır, ailenin tahrip edilmeye çalışan bir müessese olduğunu söyledi. Çakır, “Cemiyetin temeli olan ‘aile’nin ciddî tehlikelerle karşı karşıya olduğu her halde tartışmasız kabul edilen gerçeklerden biridir. İstatisklerle ortaya çıkan sonuca göre boşanmalar evliliklerden daha fazladır. Evlilikler azalırken boşanmaların çoğalması ciddî bir tehlikelidir. Nüfusumuz arttığını göre evlilerin de artması gerekirdi. Ama aile müessesesi çeşitli sebeplerle tahrip edildiği için boşanmalar artıyor, aile birliği sarsılıyor” diye konuştu.

DİNDAR İNSANLAR, AİLEYE DAHA FAZLA SAHİP ÇIKMALI

Son yıllarda maddîyatçılık daha öne çıktığı için ailenin bazen ikinci, üçüncü plânda kaldığına dikkat çeken Çakır, “Bu söyleyeceğimden dindar feministler bile rahatsız olabilirler. Bediüzzaman, ‘Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli’ diyor. Bundan rahatsız olanlar oluyor. ‘Niçin yuvalarına dönsün?’ diye itiraz ediyorlar. Ama hayat bunu gösteriyor. Nasıl sular tersine akamazsa kadınların yuvalarından çıkmasının bütün dünyada ve Türkiye’de insanları sıkıntıya soktuğu da bir gerçek. Bunu inkâr etmekle netice değişmez” dedi.

Ailelerin tehlikede olduğunu gösteren bir örnek veren Faruk Çakır, “Bir ev hanımı bir sohbet esnasında ‘Evliliğin temelinde sormak vardır. Ben şimdiye kadar bir iş yaparken hep eşime sordum’ demişti. Ben bunu arkadaşlara ‘Prof. Dr. Emine Hanımın açıkladığı bir evlilik kurtarma reçetesi’ diye ifade ettim. Hemen dikkatlerini çekti. ‘Kim bu profesör?’ diye sordular. Bu hakikate uygun bir şeydir, evliliğin temeli sormak, danışmak, habersiz iş yapmamak, güven, yani istişare etmektir” dedi.

‘DİNDARLIK MEŞRÛLAŞTI, FAKAT ARTMADI’

Dindarların aile yapısındaki son yıllardaki bozulmanın herkesin dikkatini çektiğini de dile getiren Çakır, “Meselâ, tesettürü tercih edenler nisbî olarak arttı, ama aynı ölçüde tesettürün dejenere edildiği, bozulmaya, ‘moda’ hâline getirilmeye çalışıldığı da belli. Genç bir sosyolog olan Doç. Dr. Cihan Tuğal’ın tesbitlerine göre, ‘Dindarlık meşrûlaştı, fakat artmadı. Meselâ kadın erkek ilişkisinde moment ters yönde oldu ve eski İslâmî anlayıştan uzaklaşıldı. Kadın hayata katılıyor ve kadının sadece kıyafeti değişmiyor, vücut dili, yürüyüş biçimi de değişiyor. Daha rahat davranışlar, görünüş ön plana çıkıyor. Şu anda başörtülü kadınlar bile kendilerini çok belli ederek yürüyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de sekülerleşme ve İslâmileşme çok iç içe geçmiş durumda.’ Bunu bir müftü dese insanlar bu sözlere itiraz ederler. Bunlar basit meseleler gibi görülebilir, ama hayatın içinde, hepimizi ilgilendiren konulardır. Bunları tesbit ve teşhis edip çarelerini bulmamız lâzım. Yoksa sıkıntıları çekmeye devam ederiz” değerlendirmesinde bulundu.

HELÂL-HARAM LOKMAYA DİKKAT EDELİM     

Aile konuşulurken “helâl lokma” meselesinin de beraberinde konuşulması gerektiğini vurgulayan Çakır, bununla ilgili emekli Müftü Yahya Alkın’ın sözlerini hatırlattı. Alkın’ın, “Haram lokmadan çok kaçınalım. Müslümanın dünyasında haram olmamalı. Haram lokma ile beslenen, asi olur. Anneler babalar mutlu değil. Niye? Rızıklara haram bulaşmıştır da ondan” sözlerini hatırlatan Çakır, maalesef günümüzde çok aşınan meselelerden birisinin bu haram-helâl meselesi olduğunu söyledi.

Millî Eğitim eski Bakanı merhum Tevfik İleri’nin de bu hususta çok dikkatli olduğunu kitaplardan öğrendiklerini bildiren Faruk Çakır, bu hassasiyetin ailede verilmesi gerekliliği üzerinde durdu. Başta ailelerin olmak üzere çocukların da buna dikkat etmesinin öğretilmesi gerektiğini söyleyen Çakır, haram lokma yememeye çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti. Çakır, “Bunları yapmazsak çocuklarımız asi olmaz. Ailemizde, toplumda huzur olur” dedi.

HAPİSTEKİLERİ ISLÂH ETMENİN YOLU RİSALE-İ NUR’DUR

Cezaevlerinin çokluğundan şikâyet edildiğini, ancak din eğitimin de yeterli olmadığını da söyleyen Faruk Çakır, “İstanbul müftülüğünden bir görevli cezaevinde din eğitimi veriyor. Namaza başlayanlar oluyor. Bediüzzaman’ın da hayatında olmuş, hapishaneleri Medrese-i Yusufiyeye çevirmiş. Aynı şekilde bu yine yapılabilir. Burada problemi tesbit edip, uygun çareyi sunmak hedef olmalıdır. Bediüzzaman, bu konudaki müjdesinde ‘İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslâhhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler’ demiştir. “Şu andaki sistem ıslâh ediyor” diyen var mı? Yok. Türkiye’yi idare edenler de bunun farkındadır. Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi doğru İslâmiyeti onlara da anlatmak lâzım, ikna ederek ıslâhına çalışmak lâzım. Risale-i Nur’dan başka buna çare olan varsa çıksın söylesin. Biz bu kanaatteyiz” şeklinde konuştu.

ÇOCUKLAR DEĞİL, ASIL TEHLİKEDE OLAN BİZİZ

Faruk Çakır, çocuklarımızla ilgili durumu da istatistiklerle ortaya koydu. UNICEF, “Türkiye’de Çocukların Durumu” başlıklı bir rapor hazırlayarak çok önemli bir konuya parmak bastığını ifade eden Çakır, rapordaki bazı bölümleri dinleyicilerle paylaştı. Çakır, “Raporda, kuşaklar arası çatışmalar hız kazanıyor. Nüfusu hızla artan Güneydoğu’da sosyal gerilimler, şiddet ve terörizmle daha da keskinleşiyor’ sonuçları çıkmıştır. Bediüzzaman “Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla mı?’ diyor. O gün sorulan bu soruya doğru cevaplar verilemediği için bu günlere geldik ve bugün “Çocuklarımız tehlikede” diye feryat ediyoruz. Çocuklarımız tehlikede; ama belki onlardan daha önce biz tehlikedeyiz” dedi.

ÖNCE TELEVİZYONLARIN DÜĞMESİNE BASIP KAPATALIM     

Türkiye’de yaşanan büyük sıkıntılardan birisinin de televizyonlardaki yayanlar, internet ve sosyal ağlardaki yanlış uygulamalar olduğunun altını çizen Faruk Çakır şöyle konuştu: “Hanımlara hitap ediyor diye yapılan evlilik programları gibi bir çok program ve dizilerin Türkiye’nin önde gelen problemlerinden birisidir. Bir yandan televizyonlardaki çirkin yayınlardan şikâyet ediyoruz, öte yandan da şikâyet ettiğimiz ‘cam kutu’ya teslim olmuş durumdayız. Halimiz, düşmanına muhabbet duyan, başını ayaklar altına alıp ezen ‘zalim’in postallarını öpenleri hatırlatıyor. Bunlara en üst seviyede itiraz edilmesi lâzım. En büyük itiraza televizyonun veya bilgisayarın düğmesini kapatarak başlayabiliriz. Bu da yetmez idarecilere de itirazlarımızı iletmemiz lâzım. Yani demokratik yollarla tepkimizi göstermemiz lâzım.”

HER REKLÂMI ALMIYORUZ     

Televizyonlardaki yayınlardan televizyoncuların, ilahiyatçıların, siyasetçilerin yani herkesin rahatsız olduğunu ancak bu yayınların devam ettiğini ifade eden Faruk Çakır, “Bu diziler iyidir, devam etsin diyen kimse yok. Ama bunlardan sadece televizyoncular değil, bizler de sorumluyuz. İlahiyatçı Yasin Hatipoğlu, ‘Bu işin en büyük günahı izleyenlerindir, bizim’ demektedir. Bu yayınlara hepimizin itiraz etmesi lâzımdır. Burada duyarlı medyanın da mesuliyeti, sorumluluğu vardır. Para geliyor diye her reklâm kabul edilmemelidir. Reklâm verenlere ‘bize göre reklâm materyalı hazırlayın’ denilebilmelidir. Reklâm verenleri ‘müstehcenliğe alet olmayın’ diye ikaz etmek lâzım” şeklinde konuştu.  

“TELEVİZYONDAN UZAKLAŞ, HAYATA YAKLAŞ”

“Televizyondan uzaklaş hayata yaklaş” diye bir slogan geliştirildiğini bildiren Çakır, “Televizyonsuz evde zaman yetmez. Çünkü televizyon olmayınca kitap, gazete okunur. Ailesi ile sohbet eder, konuşur. Televizyonun zararlarını söyle sıralayabiliriz. Televizyonlar toplumun ahlâkî yapısını değiştirdi, yani bozdu. Televizyon aileyi yalnızlaştırıyor. Televizyon aile içi iletişimi kopardı. Televizyon aile mahremiyetini tahrip etti. Çocuklarımızın geleceğini televizyondan kurtarmalıyız” diye konuştu.

Televizyonların modayı taşıma aracı olması açısından da önemli olduğunu ifade eden Çakır, İngiltere’de yayınlanan Sunday Times gazetesinin eski moda editörü Charty Durrant, ‘moda’ hakkında kötü çalışma şartlarından aşırı tüketime pek çok problemin sebebi moda endüstrisi olduğunu, çözümün sadeliği ve iç dünyada zenginliği vurgulayan hayat tarzına geri dönmekte olduğunu ifade ettiğini, bunu Türkiye’de bir din adamının dile getirmesi durumunda itirazların yükseleceğine dikkat çekti. Çakır, “Türkiye’deki bir sıkıntı da böyle meselelerin gündeme getirilememesidir” dedi.

TESETTÜR FITRATIN GEREĞİDİR

Konuşmasında tesettür meselesine de temas eden Çakır, Rusya Ortodoks kilisesinin kadınlardan daha edepli giyimlerini istemesinin çok dikkat çekici olduğunu ifade etti. Çakır, “Habere göre Rusya’da Ortodoks Kilisesi, kadınlardan daha ‘edepli’ giyinmelerini ve sokaklarda ‘palyaço gibi boyanmış vaziyette’ dolaşmamalarını istemiş. Her ne kadar bu çağrıya tepki gösteren Rus gruplar olmuş olsa da, ortada bir gerçek var: Tesettür, fıtratın gereğidir” şeklinde konuştu.      

KARMA EĞİTİME HAYIR

Konuşmasında eğitim konusuna da temas eden Çakır, eğitimde, kitapların muhtevası, kalabalık sınıflar gibi sorunların yanında en önemli sorunlardan birisinin de karma eğitim olduğunu söyledi.

Faruk Çakır şöyle konuştu: “Önce kızlar ayrı okula dememiz lâzım. Karma eğitime hayır. Bunu dünya söylüyor. Ama Türkiye’de çok fazla gündeme gelmiyor, Gelmesi lâzım, getirmemiz lâzım. Kızların pozitif ayrımcılık için bunun istenmesi lâzım. Tabiî ki bunun için isteğe ve talebe bağlı olarak sadece kızların okuyabileceği okulların açılması lâzım. Böyle okullar açılmış olsa elbette ‘ilk’ olmayacak. Dünyanın pek çok ülkesinde (başta İngiltere olmak üzere) sadece kızların ya da sadece erkeklerin okuduğu okullar var. Bildiğimiz kadarıyla Japonya’da da sadece kızların okuduğu üniversiteler yıllardan beri var. Peki, dünyada oluyor da Türkiye’de niçin olmasın?”

Karma eğitimle ilgili Çin’de erkek kız öğrencilerin birbirlerini yaklaşmaması için kararlar alındığını, yaklaşılırsa uzaklaştırmaya varan cezalar verildiğini aktaran Çakır, “Karma eğitim en azından isteyene verilmelidir. Çin’in de gündeminde olduğuna göre aynı şey niçin Türkiye’nin gündeminde olmasın? Bu haberler aynı zamanda fıtrata uygun adım atmayanların doğru istikametlere gidemeyeceğini de gösteriyor” dedi.

RİSALE-İ NUR DERS KİTABI OLMALI

Risâle-i Nur Külliyatının çağımız insanının aklına takılan bütün sorulara ‘ikna edici’ cevaplar sunduğunu ve sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok ülkesinde ilgiyle okunduğunu dile getiren gazetemiz yazarı Faruk Çakır, Risale-i Nur’un okullarda ders kitabı olabileceğini de ifade ederek şöyle konuştu: “Çocuklarımızın ve gençlerimizin Risâle-i Nur’u ve onu telif eden İslâm âlimini tanımasının kime ne zarar verir? Olsa olsa, ‘ifsat komiteleri’nin tuzaklarına, planlarına ve propagandalarına zarar verir!”

Risale-i Nur’un ders materyali olarak kullanılmasından bazılarının rahatsız olduğunu hatırlatan Çakır, “Yanlış olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın öğrencilere tanıtılması, okutulması ya da ondan istifade ile ‘ders kitapları’ yazılması değildir. Yanlış olan, bütün dünyanın ilgi ile takip ettiği ve takdir ettiği bir eseri görmezden gelmek, okumadan itham etmek ve karalamaya çalışmaktır. Huzur ve sükûn isteyenler bu kaynaktan istifade etmeli. Sadece Millî Eğitim ve öğrenciler değil, hepimiz ve herkes” dedi.     

GAZETELER, İÇKİ REKLÂMLARININ ZARFLARINDA VERİLİYOR!

Bütün dünyada insanlığı uyuşturan, aklını iptal eden ve ölmekten beter eden alkol ve uyuşturucu alışkanlığına karşı mücadele verdiğini oysa Türkiye’de alkollü içeceklerin gazetelerde reklâmının yapılmaya devam ettiğini anlattı. Sigara reklâmı yasaklanırken alkollü içeceklerinin reklamlarının, hatta bazı gazetelerin alkol reklamı olan zarflarda dahi verildiğini söyleyen Faruk Çakır, birilerinin bunun cevabını vermesi gerektiğini ifade etti. Çakır, “Son yıllarda reklâmlar arttı. Yetkili kişiler bazı kaygılarından dolayı buna sessiz kalıyorlar. Mevzuatta boşluk var deniliyor. Düzeltmek onların elinde. Bu yapılmazsa teşvik edilmiş oluyor. Bunlara itiraz etmek gerekiyor. Yüksek sesle itirazlarımızı her yere ulaştırmamız gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*