Risale-i Nur’a taarruz, onun tatili ve umumî musîbetler

Üstad Bediüzzaman, bir Lâhika mektubunda, “Medar-ı ibrettir ki, burada (Emirdağı’nda) Risale-i Nur serbest okunup yazılırken—hilâf-ı âdet—başta bu kış, yaz gibi gittiğini çok adamlardan işittim. Ne vakit bana ve Risale-i Nur’a hücum edildi, yazdırılmadı, tatil oldu; gayet şiddetli bir kış başladığı gibi… Hem ne vakit Risale-i Nur’a ilişilmişse, bir nevî umumî korku başlamış görüyoruz.

Demek bu vatanın belâlardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat’î vesiledir. Madem böyledir; millet ve vatanı sevenler, Risale-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.”1 demektedir.

Bir başka mektupta, “Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def’ ediyor, onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nevinde semavî ve arzî belâların def’ine çok emareler ve çok hadiselerle tebeyyün etmiş, Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş ve yazmasını ve intişarını menetmek zamanında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları… (bunu gösterir.)”2 demektedir.

Hadîsin nassıyla sadakanın belâyı def edeceği sabittir. Risale-i Nur’un okunması ve intişar etmesi, belâların def’ine vesile olan bir sadaka gibi olmaktadır. Ona taarruz ve onun tatil edilmesi, sadakanın yerine gelmemesi sebebiyle, arzî ve semavî, âfet ve musîbetler her taraftan hücuma geçerler.

Geçmişte Üstad Bediüzzaman’a, bazı şahısların hatasından gelen zelzele gibi musîbetin bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi sorulur.

O da, “Umumî musîbet ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nasın (insanların) o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musîbet-i âmmeye [umumî musîbete] sebebiyet verir.”3 diye cevap verir. Demek umumî musîbet ve felâketler, zulüm hükmüne geçen kusur ve hataları yapan şahıs ve gruplara karşı halk çoğunluğunun fiilen, iltizamen (sessiz kalarak) veya iltihaken (onu savunarak) onay vermesiyle umumî bir şekil alır.

Bir taraftan, bir cemaat tarafından sadeleştirme adı altında Risale-i Nur’un tahrif edilerek ona ilişilmesi, bütün iyi niyetli ikaz ve uyarılara rağmen bu yanlıştan dönülmemesi, diğer taraftan dindar kimlikli iktidarın Kültür Bakanlığı, bandrol yasağı getirerek Risale-i Nur’un intişarına ve halka ulaşmasına ve dolayısıyla okunmasına engel olmasının ardından, arzî ve semavî felaketler sökün etmeye başladı. Soma maden ocağı faciasıyla yüzlerce can kaybı yaşandı. Arkasından yüreklere korku salan Ege depremi meydana geldi. Daha sonra aşırı yağmur, sel ve dolu musîbetiyle bir çok yerde ürünler yüzde 100’e varan oranlarda telef olarak, milyonlarca Lira değerinde maddî kayıplar meydana geldi. Sel felâketiyle yüzlerce ev ve araç hasar gördü. Diğer taraftan PKK belâsı tekrar hortladı ve iktidarın başını ağırtmaya başladı. Bunlar tesadüfen ortaya çıkan musîbetler değildir.

Risale-i Nur’un muhterem müellifinin rızası olmamasına rağmen, sadeleştirme yanlışını ısrarla devam ettirenlerin, “Küfür devam eder, zulüm devam etmez” düsturuna göre Risalelere ilişmeleri zulüm hükmüne geçmesi dolayısıyla, Allah’ın zecir tokadını, siyasî güçlerin eliyle dehşetli bir şekilde yediler ve yemeye devam ediyorlar. Eğer tövbe istiğfar edip yaptıkları hatadan dönmezlerse, önümüzdeki günler, aylar veya senelerde tokadın daha büyüğüne maruz kalacakları kuvvetle muhtemeldir.

Dindar kimlikli iktidar da, ulaşım ve sağlık gibi bir çok alanda memleketin hayrına yaptığı güzel şeyler yanında, önemli bir Müslüman kesimin Kemalizmle barışmasına ve helâl-haram hassasiyetinin aşınmasına, israf, gösteriş, faiz, rüşvet ve haram kazanç elde ederek ahiretlerinin tehlikeye girmesine yol açmıştır. Derin devletin bir planı olan bürokrasideki inançlı kadroları paralel yapı bahanesiyle hukuksuz bir şekilde görevlerinden alarak yerlerine Kemalist zihniyet sahiplerini atamaları gibi, Allah’ın gazabını celbeden bilmediğimiz bir çok işler de yapılmıştır.

Diğer taraftan Müslümanların imanının takviyesine vesile olan ve doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve güzel ahlâkı kazandıran Kur’ân’ın bu asra bir mesajı olan Risale-i Nur’dan hem kendileri istifade etmeleri, hem de ülkede onun neşrine çalışmaları gerekirken bunu yapmadılar, hatta bandrol yasağıyla bunun tersini uygulamaya koydular.

Mevcut iktidarın önde gelen aktörleri, seçim sürecinde, meydanlarda muhaliflerini sıkıştırmak için Bediüzzaman’ı gündeme getirmeleri, rakiplerini vurmak için Üstadı bir araç gibi kullanmaları, İşârâtü’l-İ’câz’ı halka göstererek yakında neşredeceklerine dair söz verip, ardından sözlerinin arkasını getirmemeleri, Kültür Bakanlığı’nın da, haksız ve hukuksuz bandrol yasağını getirerek Risalelerin basılmasına ve halka ulaşmasına engel olması zulüm hükmüne geçtiği için bu fahiş hatalar gayretullaha dokunmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu hatalar, intişarı ve hizmeti sadaka yerine geçen ve Kur’ân’ın manevî bir mu’cizesi olan Risale-i Nur’a set çekilmesi hükmüne geçtiği için İlâhî gazabın bir ikazı olan umumî musîbetlere yol açtığı söylenebilir. Bu hataların devam ettirilmesi ve tövbe istiğfar edilmemesi halinde hem yapanlara, hem de onlara gizli-açık destek veren ve ekseriyeti oluşturan kitlelere, ileride daha büyük ve daha korkunç semavî ve arzî afetlerin isabet etmesi ihtimal dahilindedir. Kur’ân’da geçen bir âyette, “Öyle bir musîbetten çekininiz ki, geldiği zaman sadece günahkârlara isabet etmez, onda masumlar da yanarlar.”4 buyurulur. Nitekim öyle olmuştur.

Cenâb-ı Hak bize ve bütün Müslüman kardeşlerimize akıl, şuur ve iz’an nasip etsin, hak ve batılı birbirinden ayıracak, hakkı hak bilip ona tabi olacak, batılı batıl bilip ondan kaçınacak feraset ve imanî cesaret ihsan esin. Âmin.

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası, s. 61.
2- A.g.e., s. 74.
3- Sözler, s. 279.
4- Enfal Sûresi: 25.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*