Risâle-i Nur’da pek çok lâtifenin hissesi vardır

Risâle-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.

Aziz, sıddık kardeşlerim,
İki sene tetkikattan sonra mahkeme tarafından bana teslim olunan mecmualardan bugün, masumlar taifesinin ve ümmî ihtiyarlar cemaatinin bana yadigâr olarak gönderdikleri parçaları havi büyük ve yaldızlı ciltli bir mecmua gördüm. Bu mecmuanın başında ta Kastamonu’ya yazdığım bir fıkrayı size göndermek hatırıma geldi. Belki de eskiden bir sureti size gönderilmiş. Bunda kanaatım geldi ki:

Filozoflara ve muannidlere karşı masumlar ve ümmilerin masumane ve halisane olan bu elimdeki mecmuası, en büyük bir vasıta-i galebedir; inatları kırıp insafsızları insafa getirmiştir. İşte çok yerlerden bana gönderilen mecmualar ve ümmilerin parçalarını üç mecmua içinde cem etmiştik. Ve mecmuanın başında, bu gelen parça yazılı gördüm, size de gönderiyorum.

Hem bununla, Risâle-i Nur’un makbuliyetine delalet eden sekiz parçadan mürekkep yaptığımız bir mecmua ve keramet-i Gavsiye ve Aleviye ve işaret-i Kur’âniyeden başka, lâhika ve saireden üç dört parça daha ilave edilen mecmuanın başında yazılmaya layık bir parçayı leffen beraber gönderiyorum.

Umum kardeşlerime, bilhassa masum ve ümmilere selam ve dua eder ve dualarını istiyoruz. Ve bin maşaallah ve barekallah onlara deriz. Onların yazılarını kimler görüyorsa, takdirkarane meftun olur.

Risaâle-i Nur’un küçük ve masum şakirtlerinden elli altmış talebenin yazdıkları nüshaları bize göndermişler, o parçaları üç cilt içinde cem ettik.
İşte bu mecmuadaki parçaları yazanların nümune olarak bir kısmı şunlardır:

Ömer (15), Mustafa (13), Hafız Nebi (14), Hicret (15), Hüseyin (11), Ahmed Zeki (13), Ayşe (11), Hafız Ahmed (12), Mustafa (14), Bekir (9), Ali (12), Ayşe (11).

İşte bu mecmuadaki risaleler, bu masum çocukların Risale-i Nur’dan ders aldıkları ve yazdıklarının bir kısmıdır. Onların bu zamanda bu ciddi çalışmaları gösteriyor ki, Risale-i Nur’da öyle bir mânevî zevk ve cazibedar bir nur var ki, mekteplerde çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk, Risâle-i Nur veriyor ki, çocuklar böyle hareket ediyorlar. Hem bu hal gösteriyor ki, Risâle-i Nur kökleşiyor. İnşaallah, daha hiçbir şey onu koparamayacak; ensal-i âtiyede devam edecek, gidecek.

Aynen bu masum çocuk şakirtler gibi, Risâle-i Nur’un cazibedar dairesine giren ümmi ihtiyarların dahi kırk elli yaşından sonra Risâle-i Nur’un hatırı için yazıya başlayıp yazdıkları kırk elli parça, iki üç mecmua içinde derc edildi. Bu ümmi ihtiyarların ve kısmen çoban ve efelerin, bu zamanda, bu acip şerait içinde, herşeye tercihan Risâle-i Nur’a bu surette çalışmaları gösteriyor ki, bu zamanda Risâle-i Nur’a ekmekten ziyade ihtiyaç var ki, harmancılar, çiftçiler, çobanlar, yörük efeleri, hacat-ı zaruriyeden ziyade bir hacat-ı zaruriyeyi, Risâle-i Nur’un hakaikini görüyorlar.

Bu ciltte az ve sair altı cild-i ahirde masumların ve ihtiyar ümmilerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve manen denildi ki: Sıkılma! Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risâle-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.

Risâle-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.

Elhasıl: Masumların ve ümmî ihtiyarların noksan yazılarında iki fayda var:
Birincisi: Teennî ve dikkatle okunmaya mecbur etmektir.
İkincisi: O masumane ve halisane ve samimi ve tatlı dillerinden, derslerinden Risâle-i Nur’un şirin ve derin meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.

Kardeşiniz Said Nursî
Emirdağ Lâhikası, s. 58

LÛGATÇE:

letâif-i insaniye: İnsanın mânevî duyguları.
kut: Azık. Gıda. Rızık.
teennî: Tedbirli, ağır ve akıllıca hareket etme; düşünerek iş yapma.
şerait: şartlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*