Sadelik gibisi var mı? Yani, tabiî halimizle… Fıtratımız gibi… Yapmacıklıktan uzak, olduğu gibi… İşte bu haller hemen fark edilir.
Hormonsuz gıdalar, şişirilmemiş tutum ve davranışlarımız… Günümüzde en çok bunlara ihtiyacımız var.
Fıtrî kara gözlülük ile tabiî kara gözlülük hiçbir olur mu? Olmaz elbette. Her şeyimiz öyle.
İşte tartışma bunla başladı. Risâlelerin sadelikten uzaklaştırılması… Böyle lezzetli ve müstesna bir üslûbun beğenilmemesi veya “anlaşılmıyor” bahanesi ile bozdurulması…
Vaktiyle meşhur bir hoca efendi, merhum Necip Fazıl Kısakürek’in ziyaretine gider. Sohbet ve muhabbetten sonra Necip Fazıl:
“Şu ağabeylerine söylesen de, şu risâleleri sadeleştirsek” der.
Zaten bu arzu ve istekte bulunun hoca efendi, Kirazlı Mescid dershanesinde bulunan Zübeyir ağabeye gelir ve durumu anlatır. Zübeyir Ağabeyin bu gerekçenin mümkün olmadığını delilleri ile isbat ettiğini dile getirir hoca efendi.
Sadelikten uzaklaşma emel ve düşünceleri yeni değildir. Mazisi çok eskidir.
Sonra bu meseleyi vücuda çıkaranlar da olmuştur. Ama, buna iltifat edenler az olmuştur.
1993 yılında Cenab-ı Hak kısmet etti hac vazifemi ifa ettim. Bu esnada Hollanda’dan yeni Müslüman olan, ismini Abdurrahman olarak değiştiren bir genç ile tanıştım dershanede. Çok şevkli ve heyecanlı idi.
Müslüman olduktan sonra dokuz ay gibi kısa bir zamanda Türkçe’yi öğrenmiş, Risaleleri asıl dili ile okumak için.
Dedim:
“Abdurrahman neden Türkçeyi öğrendin, kendi lisanın ile tercüme edilmiş risaleler yok mu idi?”
Cevabı enteresandı:
“Ağabey, her şeyi aslî vaziyeti ile bilmek kadar lezzetli bir şey yoktur.”
İşte görüyoruz, ne kadar büyük bir nimet ki Risâleler dilimize göre telif edilmiş.
Oysa, bunun kıymetini bilmemek tam bir gaflettir.
Risaleler sadece aklî meseleler değil, kalbî ve ruhî mesâil-i imaniyedir.
Siz siz olun ”sadelikten” ayrılmayın.
Ondan daha lezzetli bir şey tasavvur edemiyorum.
Benzer konuda makaleler:
- Bediüzzaman Said Nursî: Zübeyir en lüzumlu zamanda imdadıma geldi
- Molla Fethullah, Şeyh Bahid ve Bediüzzaman
- Gönenli Mehmed Efendi ve lâtif bir kerâmet
- Abdurrahman bin Zeyd (626?-690)
- “Baba Sadık”
- Hapishanedeki Nurcular
- Zübeyrî Çizgi veya Üçüncü Said
- Feyzi Halıcı ve Risale-i Nur
- Tugay Camii’ne cuntacı darbesi
- Herkesin üstadı kendisine
İlk yorum yapan olun