Saldırı soruları… (1)

İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırısıyla eş zamanlı İskenderun’da 6 şehidin verildiği saldırının ardından son dönemde daha da tırmandırılan terör saldırıları ve çatışmalarla şehidler verilmeye devam ediliyor.

Son iki ayda Öcalan’ın “Haziran’da terör olayları artacak” tehdidiyle şehid sayısı 40’a yaklaştığı süreçte, üzerinden günler geçtiği halde hâlâ kayıpları için çelişkili bilgiler verilen İsrail saldırısı üzerinde bir dizi soru işâreti duruyor…

Herkesin sorduğu ve bir türlü cevabının alınamadığı ilk istifham, daha önce mülteci kamplarına baskında bulunup çoğu çocuk, kadın, yaşlı binlerce sivili katletmiş, yine aralarında yüzlece çocuğun bulunduğu beşyüz Filistinliyi hunharca öldürüp beş bininin yaraladığı son Gazze bombalamasında açıkça görüldüğü gibi fosfor bombalarıyla hastaneleri, ambulansları, okulları, yardım depolarını, camileri bombalamış, onca zulüm ve vahşeti yapmış İsrail’in, günler öncesinden “Gazze yardım filosu”na müdahâle edeceği tehdidine rağmen, Ankara’nın hiçbir tedbir almaması…

Gerçekten Ankara, neden “geliyorum!” diyen felâkete bigâne kaldı. Vatandaşlarının güvenliklerini sağlamakla yükümlü olan hükûmet, niçin göz göre göre silâhsız sivil gemileri haydutlukta ve korsanlıkta sâbıkalı İsrail’in insafına bıraktı?

NEDEN TEDBİR ALINMADI?

Sonra Başbakan Erdoğan’ın ta Brezilya’dan “Bu bizim dışımızda bir sivil organizasyondur, hükûmetle ilgisi yoktur” kayıtsızlığıyla paralel olarak İsrail Dışişleri sözcüsünün, “Türk Dışişleriyle temas halindeyiz, Türk hükûmeti filonun arkasında olmadığını, organize etmediğini, katılmadığını ve desteklemediğini söylüyor; bunu bilmek çok güzel” açıklamasının anlamı nedir? Bu durum, şimdi Erdoğan’ın veryansın ettiği İsrail’e pervâsızca saldırma cür’etini vermemiş midir?

Millî Savunma Bakanı, “Böyle bir müdahâleyi beklemiyorduk, kimse beklemiyordu. Çünkü her işin kuralı var. Hava sahanıza bir yabancı ülkenin savaş uçağı girse bile hemen vurulmaz, önce ne olduğu araştırılır” diyor. (Fikret Bila, Milliyet, 3.6.2010) Diyelim ki hükûmet terör devleti İsrail’in yapacağını öngörmedi, göremedi. Peki bile bile 600 insanı taşıyan Türk bayraklı sivil geminin çıkışına izin verildiğine göre en azından bir iki savaş gemisi koruma için eşlik edemez miydi? Helikopterlerle, denizaltılarla, hücumbotlarla saatlerce süren kuşatma ve tâcize karşı, saatler boyu “imdat!” çağrılarına cevap veremez miydi? Yunanistan’la her defasında it dalaşında bulunan savaş uçaklarından bir iki tanesi havalanıp İsrail gemi, uçak ve helikopterlerini uyarıp uzaklaştıramaz mıydı? Bir diğer önemli istifham, yolcu, yaralı ve cenâze sayısında yetkililerin ifâde ettiği tenâkuzlu resmî rakamlar…

Başbakan, “kayıp yok” diyor ama uçakların Türkiye’ye varmasının ardından yetkililer yolcuların ve yaralıların başka ülkelerle karışmış olabilileceğini söylüyor. Saldırıyı yaşayan gazeteciler, katledilenlerin ve yaralanan yolcuların çok daha fazla olduğunu bildiriyorlar. İHH Başkanı, “İsraillilere otuz yaralı teslim ettik, bize yirmi bir yaralı geri verdiler” diye konuşuyor. Aradaki farkın izâhı bir türlü yapılamıyor…

NİKARAGUA KADAR BİLE OLAMIYOR!

Bir başka soru işâreti ise, Başbakan’ın “one minute” çıkışından çok daha sert kınamalar yaptığı halde, anlaşma ve işbirliklerinin sürmesi. AKP iktidarının “büyük bir başarı” saydığı İsrail’in yolcuları ve yaralıları serbest bırakmasını, şehidlerin naaşlarını göndermesini yeterli bulması…

ABD dönüşü basın toplantısında, “İsrail’in gözaltına aldığı 380 kişinin tamamının serbest bırakmaması halinde İsrail’le ilişkilerin köklü bir şekilde gözden geçirileceği” restini çeken Davutoğlu’nun “sükûnet ve itidâl” telkini, bunun göstergesi…

Davutoğlu’nun, Türkiye’nin neler yapabileceğinin sorulması üzerine, “Gerek yok, amaç hâsıl oldu zâten” cevabı, AKP hükûmetinin İsrail’le en üst noktaya vardırdığı İsrail’le işbirliği anlaşmalarını iptale ve hatta askıya almaya pek yanaşmadığını ele veriyor.

Başbakan “sert mesajlar” verip medyaya ve halka karşı İsrail’e veryansın ediyor. Lâkin İsrail’le askerî, savunma sanayii ve ekonomik işbirliklerini devam ettiriliyor…

Yunanistan, Mısır ve İsveç’ten sonra bu yaz Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olan Güney Afrika, saldırıyı şiddetle kınadığını göstermek için İsrail’deki büyükelçisini geri çağırıyor

Nikaragua hükûmeti bile “İsrail’le tüm diplomatik ilişkilerini kestiğini” resmen ilân ediyor. Devlet Başkanı Daniel Ortega adına yapılan açıklamada, “İsrail’in uluslararası sulardaki bu faaliyetinin illegal, saldırının suç olduğu ve uluslararası hukukun ihlâli anlamına geldiği” vurgulanarak katledilenler için “yas tutma” kararı alınıyor…

Ve ne yazık ki Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsveç’in yaptığı gibi büyükelçisini geri çekmenin ötesinde diplomatik tepki ve yaptırım olarak bir şey yapmıyor. Nikaragua kadar bile olmuyor, olamıyor…

Peki neden?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*