Şeriata düşman “Sözde Müslüman”

Siyasî kutuplaşma üzerinden, zaman zaman “Laiklik karşıtlığı” körüklendiği gibi, bazen de “Şeriat düşmanlığı” hortlatılmaya çalışılıyor. Nitekim, şu günlerde de bu kronik hastalığın tekrar nüksettiğini görüyoruz.

Yüzde doksanın üzerindeki nüfusun Müslüman olduğu bir toplumda “laiklik alerjisi”nin bulunması çok da anormal bir durum sayılmasa gerek. Ama, “Çok şükür ben Müslümanım” diyen bazı kimselerin çıkıp ulu-orta yerde “Şeriat düşmanlığı” yapması, olacak şey değil. Bunu geçerli bir kaideye, kurala, nizama, adaba, erkâna oturtamıyorsunuz. Esasen oturmuyor da zaten. Böyle bir şeyin mümkinatı yok.

Çünkü, bir kimse eğer Müslüman ise, Şeriat düşmanı olamaz; yok, eğer Şeriat düşmanı ise, bu takdirde Müslüman olmasına bir cevaz bulamıyorsunuz. Zira, İslâmiyet ile Şeriat aynı şeydir. Aralarında en küçük bir fark, bir tezat, bir ayrım söz konusu dahi değildir.

Evet, hakikat-i hâl böyledir; ama, zihinlerdeki İslamiyet gibi, Şeriat dahi bazı farklılıklar gösterebiliyor. Öyle ki, bu noktada bazı zihinlerin bulandığı ve hatta dumura uğradığını bile söylemek mümkün.

*

Bundan yıllar önce sosyoloji uzmanı Prof. Cahit Tanyol, Dr. Kemâl Yıldız eşliğinde gazetemizi ziyarete gelmişti. Mehmet Kutlular Ağabeyin odasında sohbet ederken, bir ara konu döndü dolaştı şeriata geldi. Eskiden katı bir sosyalist olarak bilinen Tanyol, orada aynen şu ifadeyi kullandı: “Şeriata düşmanlık eden, bu ülkede asla başarılı olamaz, kaybeder.”

Bu sözü söylerken, onun da gerekçesi aynı idi: Bu ülkenin mutlak çoğunluğu Müslümandır ve İslâmiyet ile Şeriat arasında mana itibariyle herhangi bir farklılık söz konusu değildir.

*

Evet, normal ölçü ve kaidelere göre, hakikaten Müslüman olan bir kimse şeriata düşman olamaz ve düşmanlık yapamaz. Ne var ki, burası Türkiye. Türkiye’de yaşayan Kemalistlere göre, kimliğinde İslâm dini yazan bir kimse, pekâlâ şeriat karşıtı olabilir ve hatta şeriata kökten düşmanlık yapabilir.

Nitekim, bir bakıyorsunuz birileri ortaya çıkıp aynı tarz bir davranışı hiç çekinmeden sergileyebiliyor. Hatta, bazen gruplar şeklinde ve adeta koro halinde şu tarz sloganlar fışkırıyor ağızlarından: “Türkiye laiktir, laik kalacak!” ve “Şeriata geçit yok!” teranesi…

Oysa, bu zavallı bîçareler, laikliğin mânâsını tam olarak bilmedikleri gibi, şeriatın mânâ ve mahiyetini de hakkıyla bilmiyorlar. Dolayısıyla, bilmeden atıp tutuyorlar ve bilmeden ahkâm kesiyorlar demektir.

Nitekim, onlara sorulsa ki “Siz Müslüman mısınız?” diye. Hemen anında şu cevabı verirler: “Ne demek! İslâmiyet sizin tekelinizde mi? Elbette biz de Müslümanız.”

Bunun ardından şu soru sorulsa: “Sizin bağlı olduğunuz İslâmiyet ile karşı çıktığınız Şeriat arasında gerçekte bir fark, yahut aralarında herhangi bir zıtlık var mıdır?”

İşte, şu can alıcı esaslı soruya verecekleri cevap “ık–mık”tan, “kem–küm”den öteye gitmez ve gidemez.

Dolayısıyla, şu önemli tesbiti rahatlıkla ifade etmek mümkün: Hem Müslüman, hem de Şeriata karşı olduğunu söyleyip duranlar, ya gafil ya cahil ya aldatılarak şartlandırılmış kimselerdir, yahut da bilerek ve isteyerek düpedüz yalan konuşan muarızlardır.

*

Son bir not: Bazıları da var ki, İslâmiyeti bir “semâvî din” olarak biliyor; şeriatı ise, sırf asıp kesmeyi öngören diktacı bir “siyasî rejim”den ibaret zannediyor.

Oysa, İslâmiyetin tâ kendisi olan Şeriatın “yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibadet, âhiret ve fazillettir; yüzde bir nisbeti ise siyasete mütealliktir.”

(Divân–ı Harb–i Örfî: 28)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*