Tutamadığımız zamanlar

Image
Hızla geçtiğimiz hayat yolunda, bizim sandığımız her şeyi geride bırakırız. Tutamayız, yanımızda götüremeyiz, saklayamayız. Zirâ hiçbiri bizim değildir. Ömür hızla giden bir trenin camından seyrettiğimiz kadardır. Açık olan camlardan elimizi uzatıp tutmaya, koparmaya çalıştığımız güllerin ancak acısı kalır yüreklerde, izi kalır dikenlerin kanattığı ellerde…

Bir firakın acısını unutmadan bir diğeri başlar. Bir yara kapanmadan bir başkası açılır. Sahiplendiğimiz, çok sevdiğimiz her ne varsa onlardan mecburî olarak uzaklaşırız. Her şey birer birer geride kalır.

Önce çocukluğumuzdur uzaklarda kalan. Gün gelir hayal meyal hatırlanır oyunlar, oyuncaklar, çocukluk arkadaşlıkları… Bir özlemdir başlar. Ancak nafile… Geriye dönülmez. Sürekli ve mecburî bir ilerleme vardır bu yolculukta. Her şey bir kez yaşanır. Arkaya bakılmaz, yaşanılanlar tekrar yaşanmaz.

Bir zaman gelir ki, çocukluğumuzun özlemi henüz bitmemişken gençlik de elden gitmeye başlar. Yolun bundan sonrası yokuş aşağı gider. Aynalarda eski yüzümüzü ararken, saçlarımız da kefenine bürünmeye başlar. Tutamadığımız gençlikten geriye kalan, fotoğraf karelerine sığdırabildiğimiz görüntülerden ibarettir.

Her an bir şeylerimizi uzaklarda bırakıp yolumuza devam ettikçe bin parçaya bölünürüz, dağılırız. Omuzlarımıza çöken yük daha da ağırlaşır. Bu bizi yavaş yavaş kamburlaştırır. Birikmiş bütün acılar, boğazlarda düğümlenir. Boş kalan ellerde yara ve çiziklerden başka bir şey yoktur. Sonra eyvahlar, esefler, pişmanlıklar gözlerde yaş olur.

Her neyi sevsen, ne ile bir parça mutlu olsan akabinde uzaklaşıp gitmesi, lezzetlerin bitmesi daha da arttırır üzüntüleri. Ömür binlerce yarımlar bırakırken geride, içimizde hiç dolmayan, hiçbir şeyle tatmin olmayan koca bir boşluk bırakır. Yaşlılığın alâmetleri bedende tezâhür ederken ruhlarda hiçbir oyuncakla avutamadığımız bir çocuk bırakır.

Vücudumuzun yapı taşları birer birer düşerken, gece ve gündüzle törpülenen ömür ağacı da düşmeyi bekler. Bu zor yolculuğa bir de yaşlılık eklenince daha da yorulur insan.

Bir de bakar ki, akranları ve ahbapları teker teker hayat treninden inmiş. Yerine hiç tanımadığı, ilk kez gördüğü çocuklar binmiş. Ebedî yaşamak arzusu ile yanan kalbi şimdi ölümü arzu etmektedir. Sevdiklerine, dostlarına ebedî olarak kavuşmanın ve ebedî saadetin yolu, kabir kapısından geçmektedir. Ölüm bu zor şartlar altındaki yolculuğun sona ermesi ve rahata kavuşmaktır. Gözyaşlarının ve kanayan yaralarının sukûnet bulmasıdır. Orada lezzetler tamdır, hiçbir şey yarım kalmayacaktır. Orada üzüntü, keder yoktur. “Elemsiz lezzet, yalnız imandadır” sözü kalbine tam bir huzur verir. İman nimetini veren Rabbine şükreder.

Bunları düşünen yolcu, rahatlar. Sabır kuvvetini geçmişe ve geleceğe dağıtmaz. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” nidâsına kulak vererek, tam mânâsıyla Allah’a kul olur ve yol boyunca çektiği bütün sıkıntılardan, firakların açtığı bütün yaralarından kurtulur. Uzaklarda kalan her şey için de beyhude sızlanmaz. İleride ona en güzel sûrette tekrar verileceğini düşünüp tam bir emniyet ile yolculuğuna devam eder.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*