Ölüm gerçeği

Lokman Suresi’nin yirmi sekizinci ayeti hayatın ve ölümün Allah’ın kudretinde olduğunu, hayatı ve ölümü yaratma açısından kudretinde bir noksanlık bulunmadığını, bir insanı yaratmakla bütün varlıkları yaratmak arasında bir fark olmadığını bize ders vermektedir.

“(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Lokman 31/28)

Hayatı veren Allah’tır. Dünyada en kıymetli varlık hayattır. Kainatta dönen her şey hayatı merkeze alarak dönmekte ve hayata lazım olan şeyleri yetiştirmektedir.

İnsan vücudu hücreler için bir kışla olmuştur. Ömür denen süre içinde bu kışlaya birçok asker uğrayacak, görev yerini ve görevini öğrenecek, talimini tamamlayanlar terhis olacak ve ebediyete namzet hale geleceklerdir. Şu dünyadaki her vücut böyle bir görev ifa etmektedir. Görevini tamamlayan askerin terhis olması gibi, hizmetini tamamlayan kışlanın da değişikliğe ihtiyacı olacaktır. Ölüm denen hadise, vücut denen şu kışlanın miadını doldurmasıdır.

Dünyaya gelirken birer birer gelmekte, giderken de birer birer gitmekteyiz. Bazen olaylar toplu olsa da herkes ölüm olayına teker teker muhatap olmaktadır. Herkes hesabını da teker teker verecektir.

Her doğan ölecek, her yaşayan fena bulacaktır. Atalarına dedelerine bakan, onları hayal eden herkes bunun böyle olduğuna, ölüm denen hadisenin umumi bir cadde olduğuna, her canlının bu caddeden geçmek zorunda kalacağına kanaat getirecektir. Gidişatta bunun böyle olduğunu göstermektedir. Mezarlıklar, kendisini vazgeçilmez sananların, ben gidersem yaptığım işleri yürütecek başka insan bulamazlar diyenlerin bolca bulunduğu mekanlardır. Kendisinden sonra işler de aksamadan devam etmektedir.

Yakın dostların ölümlerini gördükçe, dünya ile olan bağlar biraz daha zayıflamakta, hayaller gerçeklerle yüzleşmeye başlamakta, asli vazifesi olan sağlam bir iman ve sağlıklı yapılan ibadetlere dönülmektedir. Gafletin kalın perdeleri yırtılmaktadır. Dostlardan ayrılığın hüznü dünyasını doldurmaya başlamaktadır. Ayrılığın ne kadar zor bir iş olduğu açığa çıkmaktadır. Bu acıyı dindirecek, ayrılığın ateşini söndürecek olan ancak imandır. Bu ayrılığın geçici olduğunu, ileriki bir durakta, daha güzel bir ortamda bir ve beraber olunacağını ders veren ancak imandır.

Ölümün ve ayrılığın tek ilacı imandır. Ayrılık gibi görünen kareleri o birleştirmektedir.

Hal böyle olunca, salaları işitenler, mezarlıkların yanından geçenler, bir cenaze evine taziyeye gidenler buraya, bu dünyaya gönderiliş hikmetini, ne gibi vazifelerle görevlendirildiğini tekrar düşünme ihtiyacı hissedecektir. İnsan olmanın gereğidir bunlar. Kelile ve Dimne yazarı Beydeba’nın bir sözünü hatırladım.

“Allah’ın sevgili kulu olmak, başkalarına eziyet etmemektir. Asalet, güzel ahlaktır. Zenginlik ise kanaattir. En makbul iyilik acımaktır. Sevgi sevilene güvenmektir. İleri görüşlülük, olacak ile olmayacağı ayırt edebilmektir.”

İşte hayatın en katı gerçeği budur. Herkes bu gerçekle, yani ölüm gerçeği ile bir gün yüzleşecektir. Karlı bir ticaret yapanlara ne mutlu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*