5. Risale-i Nur Gençlik Kongresi Masa Çalışmaları

Risale-i Nur Enstitüsü olarak her yıl hazırlanmakta olan Risale-i Nur Gençlik Kongresi’nin 5. geçen hafta sonu İstanbul ve Ankara’da düzenlendi. Kongre’nin konusu olarak belirlenen “İslÂm Medeniyetinin İhyasında Sünnet-i Seniyye Hakikati” başlığı altında dört masa çalışması yapıldı. 45 gencin sunumlarını gerçekleştirdiği masa çalışmaları, deklarasyonların sunumuyla tamamlandı.

5. Risale-i Nur Gençlik Kongresi Masa Çalışmaları

İslâm medeniyetinin temeli Sünnet-i Seniyyedir

1. MASA: İman ve Sünnet-i Seniyye



Masa’da iman, küfür, marifetullah, ala-yı illiyin, esfel-i safilin gibi anahtar kelimeler çerçevesinde “İman ve Sünnet-i Seniyye işlendi.” Masa’nın katılımcıları: Gülşah Yılmaz- İstanbul; Zehra Örnek- İstanbul; Kübra Örnek- Safranbolu; Esmanur Alyakut- Safranbolu; Elif Zeynep Kuranlı-Kırklareli; Nurefşan Kuranlı-Kırklareli; Zeynep Furat- Kırklareli; Sümeyye Yılmaz-Bursa; Kübra Ağbaş-Bursa; Emine Görsöz-İstanbul; Esra Yavuz- Adana

İmanın temelinde muhabbet vardır

1.  Eşref-i mahlûkat olan insan ancak iman nuru ile ‘insan’ vasfına erişebilir. Öyle ki iman nuru mertebesi nisbetince Rab ile abd arasında bir intisap olur. İmanın nurunu ve kuvvetini hakikî mânâda elde etmek, sadece dil ile değil aynı zamanda kalben, ruhen, aklen tasdik etmekle olur. Bunun için de bir muallim gerekir ki O da Asr-ı Saadetin gülü Hz. Muhammed’dir (asm).

2. Rabbimizi bize tarif eden üç küllî muarrif vardır. Peygamberimiz de (asm) bu üç muarriften biridir. Peygamberimizin (asm) sözleri, fiilleri ve halleri Sünnet-i Seniyye’nin kaynağıdır. Sünnet-i Seniyye’ye uyan insan Rabbinin emrettiği gibi yaşamayı öğrenir.

3. İmanın temelinde muhabbet vardır. Ve kâinat Efendimizin (asm) muhabbetinden hâsıl olmuştur. Ve âyet-i kerime der ki: “De ki: Allah’a muhabbetiniz varsa bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin.” (Al-i İmran: 31) (…) Hayatımıza Sünnet-i Seniyye yerleştiği ölçüde imanımızın derecesi artar.                      

4. Sünnet-i Seniyye saadet-i dareynin temel taşıdır ve kemalatın madeni ve menbaıdır. Velâyet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini Sünnet-i Seniyyeye ittibadır. Sünnete ittiba etmek Resul-ü Ekrem’i hatıra getiriyor (…)

5. Sünnete ittiba velâyet makamıyla eşdeğerdir. Sünnet-i Seniyye’yi esas maksat yapan Habibullah’ın zılli altında makam-ı Mahbubiyete mazhardır. İmam Rabbani şöyle buyuruyor: “Ben seyr-i ruhanide  kat-ı meratip ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli Sünnet-i Seniyye’ye ittibaı esas tarikat ittihaz edenleri gördüm. Hatta o tabakanın ami evliyaları sair tabakatın has velilerinden daha muhteşem görünüyordur.”

6. Sünnet-i Seniyye, hayatımızı Allah’ın razı olduğu şekilde devam ettirebilmemiz için, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân ile birlikte, hemen onun yanı başında göndermiş olduğu hidayet rehberidir; büyük bir rahmet tecellisi ve hediyedir. Bu sebeple din-i İslâmı güzelce yaşayıp hakikî imanı elde etmek isteyen herkes Sünnet-i Seniyye’ye sımsıkı sarılmak durumundadır.

7. İmanların tahrip edildiği, günahların hücum ettiği, vesveselerin hadsiz olduğu ahir zaman karanlığında Resul-i Ekrem’in sünnetleri birer yıldız vazifesi görmektedir. Zulmetli dalâlet yollarında herbir sünnet güneş gibi parlamaktadır. Maddî ve manevî hastalıkların tezayüd ettiği bu asırda Müslümanlar ancak sünneti referans yaparak kurtulabilir.

8. Sünnet, Peygamberin (asm) Rabbinden aldığı risaleti tebliğdir. Dolayısıyla O’na uymak, Allah’a uymak demektir. Biz dahi hal ve tavırlarımızla sünneti yaşatmakla tebliğ vazifemizi yerine getirmiş oluyoruz.

9. Nur Talebelerinin yolu ehl-i sünnet yoludur. Bu yolun dört evradı vardır. Bu evradlardan ilki sünnete tabi olmaktır. Daha sonra feraizi işlemek, kebairi terk etmek namazı tadil-i erkân ile kılıp arkasındaki tesbihatı yapmak gelmektedir. Bu da iman yolunda sırat-ı müstakimde gidebilmek için Nur Talebelerinin sünnete verdiği önemin bir göstergesidir.

2. MASA: İbadet ve Sünnet-i Seniyye

Burada ibadet, ubudiyet, takva, uhuvvet kavramları çerçevesinde “İbadet ve Sünnet-i Seniyye” işlendi. Katılımcılar: Gülnur Tercan-İstanbul; Semanur Özbey-Trabzon; Aslı İlkdoğan-Kütahya; Sümeyye Yıldırım-Kütahya; Hümeyra Yücetürk- Gaziantep; Evin Özel- Gaziantep; Sema Çönt- Gaziantep; Elmas Nur Yaşar- Ankara; Şeyma Sevimli- Konya; Esra Tuncer- Konya; Tuba Bayraklılar- Gaziantep; Şüheda Kale- Uşak

İbadette rehber Sünnet-i Seniyye’dir

1- “Ben cinleri ve insanları ancak bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Sûresi: 56.) âyet-i kerimesinden de anlaşılacağı üzere insanın ‘insan’ olma vasfı ancak ibadet iledir. İnsan kendi mahiyetini anladığı noktada da ibadet etme ihtiyacı hisseder. Bu ibadet şeklinin de en güzel rehberi Sünnet-i Seniyyedir.

2- Sadece belli vakit ve hareketlerle sınırlandırılamayan ibadet, Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği nimetlerini düşünmekten kaynaklanan muhabbet ve hayret halidir.

3- (…) Acz ve fakr yaralarının tedavi edilmesi ise ancak ibadet şuuru ile yapılan duâ iledir.

4- “Saygının en ileri derecesi” olarak da tanımlanan ibadet, Cenâb-ı Hakk’a intisaptan dolayı bütün yaratılmışlara saygı, hürmet ve muhabbete sebebiyet verir.

5- İbadetin bir şubesi olan duâ dünya ve ahiret işlerinin tanzimine sebeptir (…)

6- Kişi ibadet haliyle Rabbine olan bağlılığını itiraf eder; acz, fakr ve kusurunu bilir. Uhuvvet bağlarını zedeleyen “benlik” duygusunu terbiye ederek, muhabbet duygusu bütün insanlık için kuvvetlenir.

7- İbadet halinde olan bir kişi hayatında yalnızlık duygusunu yaşamaz. Kendini yaratan Hâlık’ını her an hisseder (…)

8- İnsan ilişkilerini tertipleyen “teşekkür etme” fiili insanlar arasında, insan olma özelliğinden kaynaklanan bir haldir. İnsanlara teşekkür etmeyenin Allah’a şükretmiş olmayacağı bilinmektedir (…)

9- İnsanın fıtratına yerleştirilen sınırlandırılmamış üç kuvvesi sınır altına alınması ancak şeriata uymak olan ibadetle mümkün olabilir.

10- “Gençlik” nimetini ibadetle geçirilmesi neticesinde ebedileşir, kaybolmaz (…)

11- Sünnet-i Seniyye içinde ki ibadetler gafleti huzura çevirir (…)

12- Her ânı ve her hali ibadet olan, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanan Resul-i Ekrem (asm) Sünnet-i Seniyye’sine ittiba etmek; Cenâb-ı Hakk’ın rububiyet saltanatını bütün kâinata ubudiyet lisanıyla dellallık vazifesini yapmaktır (…)

3. MASA: Ahlâkve Sünnet-i Seniyye

Bu Masa’da ahlâk, risalet, velâyet, peygamberlik, medeniyet gibi anahtar kelimeler çerçevesinde “Ahlâk ve Sünnet- Seniyye” incelendi. Katılımcılar; Şuranur Biçer- İstanbul; Betül Türkeş- Adana; Hümeyra Oğuz- Adana; Rahime Telsiz- Adana; Safiye Ece Çelen- Kırklareli; Merve Nur Tüfekçi- Kırklareli; Melek İlhan-Kırklareli; Neslinur Bilge- İstanbul; Ayşe Büşra Dinç- İstanbul; Zeynep Tosun- Safranbolu; Burcu Özden- Kırklareli

İslâm’ın özünde ahlâk vardır

1. İslâm âlimleri ahlâkî, fıtrî ve mükteseb (sonradan kazanılan) ahlâk olmak üzere iki kısıma ayırmışlardır. Fıtrî ahlâk insanın yaratılışın da var olan özellikleri seciyeleri, huyları, insanın tabiatıdır. Mükteseb ahlâk ise kişinin doğuştan gelen özelliklerini iradesiyle iyi veya kötü bir tarafa yönlendirmesidir.

2. Ahlâk ve faziletler, hüsün ve hayır; çoğu nisbidirler. Neviden nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nazil oldukça ayrılır. Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa muhtelif olur (…)

3. Güzel ahlâkı yaşatan sıdk, öldüren ise kizbdir. Bediüzzamana göre; insana imtihan gereği terakki edebilmesi için habis madenler hükmünde bazı hissiyatlar verilmiştir.

4. Ameli, salih yapan en önemli kriterlerden biri ahlâktır (…)

5. Kâinatın Yaratıcısı, muhatap aldığı insana has, küllî özel vazifeler ve sorumluluklar yüklemekle beraber, şeriatçe had konulup fıtraten had konulmayan bazı kuvvelere derc etmiştir.  İnsanın vazifesini hakkıyla ifa edebilmesi için bu kuvveleri ifrat ve tefrit olmaksızın vasat mertebede tutması gerekir. Bunun yolu da Sünnet-i Seniyye’den geçer.

6. (…) Bediüzzaman Said Nursî, ahlâkı sosyal hayatı düzenleyen, huzuru sağlayan, asayişi temin eden en önemli etkenlerden biri olarak ele almaktadır.

7. Bediüzzaman’ın Risalelerinde en çok dikkat çektiği hususlardan biri de süfyanizmin ahlâkî hayatta yapmış olduğu dejenerasyondur (…)

8. Toplumsal hayatı çökerten en önemli sebeplerden birisi de karşılık bekleme hali ve rüşvet peşinde koşmaktır. Rüşvet hak etmediği karşılığı talep etmektir (…) Fertlere düşen tefekkür-ü imaniden gelen bir lemaat ile huzur-u daimiyi kazanıp, onun huzurunda başkasının teveccühünü aramamaktır.

9. İslâm medeniyetinin özünü oluşturan en önemli unsurlarından biri de İslâm ahlâkıdır. Dünyayı isteme ve sevme medeniyet kurucu bir unsurdur (…)

4. MASA: Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye

Burada bid’a, bid’a çeşitleri, istibdad-ı ilmi, istibdad-ı siyasî gibi başlıklar çerçevesinde “Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye” konusu masaya yatırıldı. Katılımcılar; Ayşenur Aydoğdu- İstanbul; Tuba Bukel- Trabzon; Merve Yücetürk- Ankara; Şeyma Nur Nart- İzmir; Gülsüm Koşar- İstanbul; Melike Nursultan Üner- İstanbul; Hatice Kübra Özçelik- İstanbul; Handenur Yaşar- İstanbul; Sümeyye Tuğçe Engiz- Eskişehir; Rümeysa Nur Söğüt- Ankara

Bid’alar şeâiri tahrip eder

1. Küllî bir ubudiyet vazifesine sahip olan insan, elbette bir mürşide ihtiyaç duyar. Bu mürşid; ilmiyle, ameliyle beşere örnek olan Resul-i Ekrem’dir (asm).

2. Kısacık ömrüyle on dört asrın sorularına cevap veren Hz. Muhammed’in (asm) ef’ali, akvali ve ahvalinden oluşan Sünnet-i Seniyyesine uymada birinci hedef; huzur-u İlâhiyi kazanarak bütün ömrü semeredar ve sevaptar yapmaktır. İkinci hedef ise; bir adaptor gibi insan ile fıtrat arasındaki uyumu sağlamaktır. Âdetullah (sünnetullah) tabir edilen yaratılış kanunlarına uymamaktan kaynaklanan maddî ve manevî azaptan korunmaktır.

3. Hakikî medeniyetler insan nev’inin tekemmülüne hizmet eder. Bu tekemmül ancak eğitimle mümkündür. Öyleyse İslâm Medeniyeti’nin ihyası da; ancak bünyesinde barındırdığı eğitim düzeninin anlaşılması ve ihyasıyla olacaktır.

4. Allah’ın farzlarını ortadan kaldıran ve haram olan bir işi meşru hale getiren, Peygamberimizin (asm) sünnetini ortadan kaldıran her türlü adetler ve işler bid’at sayılır. Sünnet-i Seniyye içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir. Bid’alar da en evvel bu şeairleri tahrip etmektedir.

5. Bid’anın devlet eliyle yapılması “bid’a ideolojisi”dir. Bugün batıda ve doğuda, başörtüsü, haç, ezan gibi dinî sembolleri kamusal alanda yasaklamak isteyenler; aslında bu dinî sembollerin insanlara “tanrıcık” değil, kul olduğunu hatırlatmasından memnun olmayan nemrutçuklardır.

6. Batının ideolojisi dini terk ederek ilerlemek iken, Doğunun “bid’a ideolojisi”  ise dinin toplumu geride bıraktığı varsayımı üzerine Batı’yı körükörüne taklit etmektir.

7. Küçük bir kıvılcım koca bir haneyi kül etmeye yettiği gibi, bid’alar da çok büyük tehlikelere haizdirler (…)

8. Mimsiz medeniyetin günahlarının sevaplarına üstün geldiği ve sanal yollarla pek çok bid’atın kolayca yayıldığı şu ahirzamanda; kurtuluş ancak sünnete yapışmaktadır (…)

9. Hadislerde; ahirzamanda Süfyan komitesinin tahribatçı ve bid’akârane rejimini Hz. Mehdi’nin tamir edeceği söylenmiştir. Hatta bazı ehli velâyetin dahi bid’alara girebildiği bir zamanda, kendisini “Bid’atüzzaman” olarak tanıtan Bediüzzaman, bid’alarla mücadele edip Sünnet-i Seniyyeyi ihya etmeye hayatını vakfetmiştir.

10. Risale-i Nur tam da ihtiyaç vaktinde neşredilmeye başlamıştır. Nur Talebeleri, dalâlet ve bid’alara karşı sahabe mesleğine devam ederek Sünnet-i Seniyyeyi en güzel bir şekilde öğrenip yaşamaya çalışmaktadır.

11. Nur Talebelerinin bid’at karşısındaki duruşu; şartlar ne olursa olsun sünnetten asla taviz vermemek, tam bir metanet ve şecaatle bid’ların karşısında durmak; ama bu duruşla kimseyi incitmemek, tenkit etmemek, münakaşaya girmemek olmalıdır.

12. Onun sünnetinden farklı olarak denenen her yol bid’a olacağı için başarısız olmakta ve İslâm Medeniyeti’nin ihyasını geciktirmektedir.

Risale-i Nur Enstitüsü olarak her yıl hazırlanmakta olan Risale-i Nur Gençlik Kongresi’nin beşincisi geçen hafta sonu bayanlar çalışma grubu İstanbul’da ve erkekler çalışma grubu Ankara’da düzenlendi. Kongre’nin konusu olarak belirlenen “İslam Medeniyetinin İhyasında Sünnet-i Seniyye Hakikati” başlığı altında dört masa çalışması yapıldı. Erkek çalışma grubunun masa çalışma sonuçları deklarasyon olarak duyuruldu.

Sünnet-i Seniyye kişinin imanını kemale eriştirir

1. MASA: İman ve Sünnet-i Seniyye

Bu Masa’da iman, küfür, marifetullah, ala-yı illiyin, esfel-i safilin gibi anahtar kelimeler çerçevesinde “İman ve Sünnet-i Seniyye işlendi.” Masa’nın katılımcıları; Sedat Dingin, Bilal Said Parlakoğlu, Ferhat Takır, Mehmet Yücetürk, Musa Dayanan, Rüstem Ocak.

İmanın inkişafı için  Sünnet-i Seniyye gerekli

1-Materyalist düşünce akımları nedeniyle maneviyattan uzaklaşmış ve medeni bir buhran içerisinde olan insanlık alternatif bir medeniyet arayışı içerisindedir.

2-İnsanları medeni buhrandan kurtaracak olan medeniyet, iman temelinde Sünnet-i Seniyye nuruyla nurlanmış olan, Kur’ân medeniyetidir.

3. Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? suallerine cevap veremeyen; İlahi düşünceyi reddeden pozitivist fikirlerden etkilenen insanlık, bu suallere muknî cevaplar verebilecek nitelikte olan Kur’ân medeniyetine muhtaçtır.

4-Diğer bir yandan cehalet, zaruret ve ihtilafat nedeni ile Kur’ân medeniyetinden uzaklaşıp, birçok alanda gerileyen, manevi hususlarda bunalımlı haller sergileyen İslâm dünyası da, ayrı bir medeniyet krizi içerisindedir.

5. Ehl-i sünnet ve cemaat içerisinde bulunan zahiri bazı ulemanın suistimalat ve hataları sebebi ile İslâm medeniyeti yanlış tanınmaktadır. Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete layık doğruluğu göstermek için Sünnet-i Seniyyeye ittiba ile bu suiistimalatın önüne geçmek lâzım ve elzemdir

6- Sünnet-i Seniyyenin hakikatleri imanı ve ahlakı kemale eriştiren ve istikamette tutan hakikatlerdir. İslâm milletleri fiilleri ve yaşantıları ile iman hakikatlerinin ve İslâm ahlâkının kemâlâtını izhar ederse buhran içerisinde olan insanlık da Kur’ân medeniyetinin kemâlâtını görüp ona müteveccih olacaktır.

7. İmanın inkişaf edebilmesi için insanın fıtraten Sünnet-i Seniyyeye uygun bir yaşam modelini benimsemesi lazımdır. Sünnet-i Seniyye aynı zamanda bir sünnetullah ve adetullah hükmündedir.

8.Kur’ân-ı Kerim yüksek meziyetlere sahip olan Peygamber Efendimize (asm) itaati Allah’a itaat ile eşdeğer tutmuş ve Allah sevgisinin Peygamber (asm) sevgisinden ayrı tutulamayacağını belirtmiştir.

9. Mü’min başta inanç olmak üzere yaşantısında da Kur’ân ve sünneti rehber edinmelidir. Dünyaya geliş amacımız olan; Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak, ona salih bir kul olabilmek için Sünnet-i Seniyyeyi hayatımızın pusulası yapıp her durumda referans almalı ve gereklerini yerine getirmeliyiz

10. Cahiliyye dönemi olarak isimlendirilen bir zamanda dünyaya gelmiş ve bu dönemin kötülükleri ile mücadele ederek evrensel bir medeniyetin temellerini atmış bir Zâtın (asm) yaşantısı günümüz insanının manevi hastalıklarının yegâne çaresidir.

11.Kur’ân Medeniyetinin yeniden ihyası ve idamesi için Kur’ân-ı Hakim’in bu asra bakan ayetlerinin tefsir ve izah edilmesi gerekmektedir. Kur’ân’ın bu asra bakan tefsiri de materyalist düşünceleri izale eden Risale-i Nur Külliyatıdır.

12. Fatır-ı Hakim Peygamber Efendimizi (asm) bizlere bir örnek, bir numune, bir model olarak halketmiştir. Allah’ın istediği gibi kul olmanın yolu Habibullah (asm)’a benzemekten geçmektedir.

2. MASA: İbadet ve Sünnet-i Seniyye

Burada ibadet, ubudiyet, takva, uhuvvet kavramları çerçevesinde “İbadet ve Sünnet-i Seniyye” işlendi. Katılımcılar; Emre Tuncel, Ekrem Hamza Alşan, Harun Adar, İlyas Turmak, Serkan Ünal, Tayfun Öztürk

Sünnete ittiba ile âdetler ibadet olur

1.İbadet Allah’ın emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakınmaktır. Tüm varlıkların Allah’a karşı sorumlu olduğu kulluk vazifesini yerine getirmesidir.

2.İbadet Allah ile kul arasında olduğu için öncelikle ibadetlerimizde rıza-yı İlâhi olmalıdır. Yani kulluk vazifemizi gösteriş olsun, etrafımdakiler benim hakkımda iyi düşünsün, mantığıyla değil de sırf Allah bize bu ibadetleri emretti diye bizi yaratan Halık’ımıza bu ibadetleri yapmalıyız (…)

3.Cenab-ı Hakk’a iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilaşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur (…)

4.Resulü Ekrem (asm) her şeyde olduğu gibi ibadet ve ubudiyet noktasında da en kemal mertebededir. En sıkıntılı anlarda bile ubudiyetin ince esrarını yaşamıştır (…)

5.Ahirzaman gençleri ibadete zaman ayıramamayı mazeret gösterirken saatlerini internet, televizyon ve spor faaliyetlerine hesapsız bir şekilde harcamaktadır (…)

6.Ey ahirzamandaki kardeş senin davanı kaybettirecek lüzumsuz malayani işlere zaman harcıyorsun da senin ebedi saadetini kazandıracak ibadetlere neden vakit harcamıyorsun? (…)

7.Ahirzamanda ibadetten alıkoyan meşgaleler çok olduğu gibi yapılan ibadetin mükâfatı da çok büyüktür  (…)

8.İnsanı ibadetlerden uzaklaştıran ve alıkoyan sebeplerden birisi de, sabır kuvvetini yanlış dağıtmasıdır. Sabır kuvvetini doğru şekilde kullanmak için sabrımızı bulunduğumuz zamanın ibadetine harcamalıyız (…)

9.İbadetlerimize engel olan gençlik damarının akıldan ziyade hissiyatı dinlemesine çare olarak hissiyatı kıran ve mağlup eden ölümü sıkça hatıra getirmeli ve Kur’ân’ın ahirzamandaki tefsiri olan Risale-i Nur’u okuyarak imanımızı tahkiki yapmalıyız.

10.Dua bir ibadettir. Ubudiyeti Ahmediye’nin ruhu duadır. Dua ubudiyetin özü olan aczi ve fakrı hissettirir (…)

11.Allah’ın emrettiği ibadetlerin sonucunda güzel ahlak ortaya çıkar (…)

12.Kur’ân’ı Kerim’deki şu ayet insanın Sünneti Seniyyeden kaçmasından hiçbir sebep bıraktırmıyor (…)

3. MASA: Ahlakve Sünnet-i Seniyye

Bu Masa’da ahlak, risalet, velayet, peygamberlik, medeniyet gibi anahtar kelimeler çerçevesinde “Ahlak ve Sünnet- Seniyye” incelendi. Katılımcılar; Mehmet Kaplan, Abdulhamit Karagiyim, Ahmet Akman, Hasan Hüseyin Teker, Muttalip Aslan.

Ahlakın misali  Hz. Peygamberdir (asm)

1.Ahlâkın hürriyetle yakından ilgisi vardır. İnsan kendi hür iradesi ile iyi veya kötü davranışları seçmekte özgürdür. Hür iradesini dini emirlerden bağımsız olarak kullanan insanlar ve topluluklar hazcı ahlâk anlayışını benimseyerek nefislerinin kölesi olmaktadırlar.

2.İslâm medeniyetinde ahlâkın kaynağı Kur’ân-ı Kerimdir, bu ahlâkın misali ise yaşayan Kur’ân olarak tanımlanan Hz. Peygamber’dir (asm).

3.Ahlâkın esası sırat-ı müstakim üzere olmaktır. Bu ise iffet, şecaat ve hikmetten mürekkeptir. İnsan kendisine verilmiş olan kuvveleri şeriatın çizdiği sınırlar içerisinde kullanırsa ahlakî bir tavır sergilemiş olacaktır.

4.İslâm medeniyetinin ihyası için gerekli olan insan modeli Sünnet-i Seniyye çerçevesindeki ahlâk anlayışıyla mümkün olacaktır. Müslümanlar olarak ahlâk-ı İslâmiye’nin ve hakaik-i imaniyenin kemâlatına yaşantımız ile perde değil ayine olabilsek, Bediüzzaman’ın dediği gibi sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e gireceklerdir.

5.İslâm medeniyetinin inşasında günümüzdeki hazcı ahlâk anlayışı yerine, maddi manevi feragati esas alan, kendi nefsini kardeşinin nefsine tercih eden Kur’ân-î ahlâk anlayışı esas alınmalıdır.

6.Günümüz insanı medyanın etkisine diğer zamanlardan daha fazla maruz kalmaktadır. Yapılan yayınlardaki dünyevileşme vurgusu toplumun geleneksel kültür ve ahlakî yapısını bozmaktadır. Bunun için yayınlara muhatap olurken seçici olmakta yarar vardır.

7.Hukuk kuralları insan fıtratına uygun olmalıdır. Fıtrata uygun olmayan hukuk kuralları fertlerin ve toplumun ahlâk yapısını bozup beşerin saadetini selb etmektedir.

8.Beşerdeki bütün ihtilallerin ve ahlâksızlığın menbaı olan; “ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” ve “sen çalış ben yiyeyim” kelimeleri medeniyetin tedavi edemediği beşerin kanayan iki yarasıdır. İslâm medeniyetinde “faizin haram”, “zekatın farz” kılınmasıyla bu iki yara tedavi edilmekte ihtilallerin ve ahlâksızlığın önü kesilmektedir.

4. MASA: Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye

Burada ise bid’a, bid’a çeşitleri, istibdad-ı ilmi, istibdad-ı siyasi gibi başlıklar çerçevesinde “Bid’alar ve Sünnet-i Seniyye” konusu masaya yatırıldı. Katılımcılar; İbrahim Said Ergenekon, Enes Yüksel, Fatih    Topaloğlu, Ömer Faruk Kuranlı, Kenan Şirin.

Bid’atın zıddı Sünnet-i Seniyye’dir

1.Bid’at, ahkâm-ı ubûdiyette yeni icatlar çıkarmaktır. Sünnet-i Seniyyeye muhalefet ve Sünnet-i Seniyyenin farzlar, vacipler ve nafileler kısmına dahil olan sünnetlerde tebdil/değiştirme, tağyir ve tahrifata İslâm literatüründe bid’a denir.

2.Bid’a, yalnızca dine sonradan giren şeyler anlamında kullanılması mânâyı kısıtlıyor. Nafilelere dahil olan âdâb-ı Nebevîye cinsinden olan -yemek, içmek, yatmak âdâbı gibi- sünnete muhalefet ise bid’a sayılmaz. Fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.

3.Tarikatteki evradlar, zikirler ve meşreplerdeki birtakım hususi hallerin asılları kitap ve sünnetten alınmak şartıyla Sünnet-i Seniyyeye muhalefet etmemek ve Sünneti tağyir (değiştirme) etmemek şartıyla bid’a değillerdir.

4.Bir kişinin Sünnet-i Seniyyeye uyması; Allah’ın (cc) koymuş olduğu kurallara da uyması demektir (…)

5.Bid’alar geniş dairede her ne kadar bizi ilgilendirmeyip; daha çok âlimlerin ve İslâmî kurumların tartışma ve savunma alanları olmaktan çıkarıp, küçük ve enfüsi dairede bize taallük eden bid’aları Sünnet-i Seniyye ittibaının ferasetiyle bulamalı ve temizlemeliyiz (…)

6.İslâmiyetin, iman ve Kur’ân hizmetinin yayılmasında, -kulluğun ve İslâmiyetin esaslarına ters bir durum değilse- kolaylaştırıcı bazı unsurları eklemeye bid’at demek yanlış olur.

7.’’Tekke ve zaviyelerin ve medreselerin kapatılması ve lâikliğin kabulû, İslâmiyet yerine milliyet esaslarının konulması, şapka giyilmesi, tesettürün kaldırılması, Lâtin haflerinin huruf-u Kur’âniye yerine cebren kabulü, Türkçe ezan ve kamet okunması, mekteplerde din derslerinin kaldırılması, kadınlara erkekler derecesinde irsiyet ve hak tanınması ve teaddüd-ü zevcatın kaldırılması gibi inkılâp hareketlerini İslâm âlimleri bid’at olarak değerlendirmişlerdir.

8.Bütün bu yukarıda sayılan maddelere karşı, Said Nursi’nin tavrı müsbet herekettir. Öncelik olarak bu bid’alara karşı önce nefsini, sonra da ihtiyaç hisseden din kardeşlerini bu bid’aların mesuliyetinden muhafaza etmektir (…)

9.Fesad-ı ümmet ve ahir zaman kavramları birlikte düşünüldüğünde zamanın dehşetine binaen Bediüzzaman Hazretleri Barla Lahikası’nda ‘’Kebâir çoktur; fakat ekberü’l-kebâir ve mûbikat-ı seb’a tâbir edilen günahlar yedidir: Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara taraftar olmaktır.’’ diyerek bid’alara taraftar olmanın ne kadar mesuliyetli bir davramış olduğunu göstermiştir.

10.İbn Mes’ûd’dan (ra) sahih olarak nakledildiği gibi, ‘’Tâbi olun bid’at çıkarmayın! Muhakkak size yetecek olan (fazlasıyla) verildi; zira her bid’at bir sapıklıktır.’’ (…) Bid’ate lüzum yoktur. Çünkü Sünnet vardır.

11.Müslüman olan bir kimsenin karşılaştığı bir durumun bid’a olup olmadığını anlaması için farzları, sünnetleri, nafileleleri ve vacipleri iyi bilmesi gerekir (…)

12.Bediüzzaman Hazretleri insanları bu konuda çok fazla evhamlandırmamak için; ‘’Sakın hocaların Cuma ve cemaatlerine ilişmeyiniz. İştirak etmeseniz de, iştirak edenleri tenkit etmeyiniz(…)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*