Abdulmecid Ünlükul ve o gece

1960 yılının bir yaz gecesi Abdulmecid Ünlükul’un kapısı sessizliği yırtarcasına çalındı.

Abdulmecid, yatağından korku içinde uyandı. Kendi kendine “Hayırdır inşallah!” diyerek yatağından hızlı bir şekilde kalktı. Salona geldiğinde evde herkes ayakta merak ve korkulu gözlerle ona bakıyordu. Herkes iyi biliyordu ki kimse bu saatte kapılarını çalmazdı. Abdulmecid, kafasında bin bir soruyla merdivenlerden aşağı indiğinde ev ahalisi de sessiz bir şekilde arkasından merdivenlerden indi. Abdulmecid, büyük avlu kapısını araladığında karşısında askerleri görünce şaşırıp kaldı. Abdulmecid, kendini toparladı ve askerlere, “Buyurun bir şey mi var?” diye sordu. Askerden biri, “Emir aldık, hazırlanınız, sizi götürmeye geldik!” dedi. Abdulmecid, “Hayırdır, niye gelmem gerekiyor?” diye ısrarla sormasına rağmen askerler hiçbir şey söylemeden “Hazırlan gidiyoruz!” dediler. Abdulmecid, hemen giyinip kapıda bekleyen cipe bindi. Cip gece karanlığında bir hayli yol aldıktan sonra hava meydanına geldi. Hava meydanında üst düzey bir asker tarafından daha önceden düzenlenmiş bir dilekçe ona zorla imzalattırıldı. Dilekçe, Abdulmecid Ünlükul adına Konya Valiliğine yazılmıştır ve dilekçede şöyle denmektedir: “Said Nursi Efendi, benim büyük kardeşimdir. Bir seyahat sırasında Urfa’da vefat etti ve Urfa’da medfundur. Hâlbuki kendisi sağlığında Emirdağ’da ikamet eder ve orayı severdi. Ebedi istirahatgâhının da Emirdağ’da bulunmasını arzu ederdi. Bu sebeple kanuni bir mahzur yoksa nakl-i kubur suretiyle cesedinin Emirdağ’a veya Isparta’ya getirilerek defnedilmesi hususunda yüksek delaletlerinizi istida ve istirham ederim.” Dilekçenin altında 4 Temmuz 1960 tarihi yazılıydı.

Abdulmecid’e dilekçe zorla imzalattırıldıktan sonra onu bekleyen uçağa bindirildi. Dilekçeyi imzaladıktan sonra neden getirildiğini anlamıştı. Artık ağabeyinin ikinci bir ölüm anını yeniden yaşayacağını biliyordu. Konya hava meydanından kalkan uçak Urfa’ya indi. Hava meydanında bekletilen bir araçla Bediüzzaman’ın mezarına gidildi. Abdulmecid mezara geldiğinde Bediüzzaman’ın kabri kırılmış, naaşı tabuta konulmuştu. Abdulmecid, tabutun başına geçti. Ağabeyinin kırılmış mezarını görünce başına kıyametin koptuğunu anladı. Abdulmecid, yetkili bir subaya ağabeyinin yüzünü görmek istediğini söyleyince subay görmesine izin verdi. Abulmecid, ağabeyinin yüzünü açtı. Hasret ve gözyaşı içinde ona bakarken yüreği acı içinde yanmaya başladı. Ayakta daha fazla dayanamadı ve yere çöktü. Ağabeyinin yüzünü açıp baktığında vefatının üzerinden yaklaşık üç aydan fazla zaman geçmesine rağmen daha yeni vefat etmiş gibi yüzü nur içindeydi. Askerler tabutu, kırılmış mezar taşının önünden alarak yol kenarında bekleyen bir araca taşıdı. Abdulmecid de aynı araca bindirilerek askeri bir bölgeye götürüldü. Tabut, hava meydanında bekleyen uçağa taşındı. Tüm uğraşlara rağmen tabut uçağa sığmayınca başka bir uçak getirildi. Bu sefer tabut, uçağa yerleştirildi. Subaylarla birlikte Abdulmecid de uçağa bindi. Subaylar onu uçağın arka tarafında oturmasını söylediğinde Abdulmecid, subaylara hüzünlü bir sesle, “Şimdiye kadar ağabeyimle bir araya gelmemize izin vermediniz. Bari şimdi onun yanına oturayım. Seyda ile konuşayım!” dedi. Subay, “Tamam!” dedi.

Abdulmecid, yılların birikmiş hasretiyle ağabeyinin tabutunun başına geçti. Ağabeyiyle karşı karşıya oturuyormuş gibi “Seyda, hakkını helal et! Bizi bir birimizden ayırdılar! Ama müsterihim, seni elimle kabre koymama engel olamadılar!” dedi. Abdulmecid, ağabeyinin tabutu başında yaşadıklarını ve zamanında ona söyleyemediklerini o gece söyledi. Abdulmecid gece karanlığında yol alan uçağın penceresinden dışarı baktı ve nereye geldiklerini anlamaya çalışırken subayların kendi aralarındaki konuşmalarından Isparta’ya varmak üzere olduklarını anladı. Uçak, uzun bir uçuştan sonra karanlık bir alana indi. Elli metreye yakın uzaklıkta kazılmış bir mezar başında üç beş asker ve bir subayın nöbet beklediğini gördü. Askerler tabutu uçaktan taşıyarak indirdi ve kazılmış mezarın yanına getirdi. Tabut acele bir şekilde mezara indirildi ve üzerine toprak atıldı. Abdulmecid içinde kopan fırtınalar içinde ağabeyine dua etmekte idi. Kendi kendine “Ağabeyimi hayattayken rahat bırakmayanlar onun ölüsünü de rahat bırakmadılar!” dedi. Bu acıklı zulüm tablosu Abdulmecid’in yaşlı bedenini daha da yormuştu. O gece cenazenin defin işlemi bittikten sonra 12.07.1960 tarihli bir kâğıda imza attı. Abdulmecid de Konya’ya evine götürüldü. Aile efradı olanları öğrenmek için başına toplandığında onları sıkı sıkı tembihleyerek olanları gözyaşı içinde anlattı. Olaydan birkaç gün sonra gazetelerde Bediüzzaman’ın Urfa’daki kabrinin kardeşinin isteği ile açıldığını ve naaşının bilinmeyen bir yere kardeşinin nezaretinde defnedildiği yazıyordu. Abdulmecid o gece gördüklerinden duyduğu rahatsızlığı ömrünün son anına kadar hep acı içinde hatırladı.

Kaynak:

Ömer Özcan – Ağabeyler Anlatıyor – 6

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*