Abdurrahman İbn Mülcem (?-661)

hazreti Ali’nin katilidir. Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Hazreti Ali’ye (ra) “senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak” (Mektubat, s. 99) sözleriyle mucizevi bir şekilde haberi verilmiştir. Hazreti Peygamber (sav) tarafından vasıflarının belirtilmesi dolayısıyla bizzat Hazreti Ali (ra) tarafından tanındığı halde, katil olayına girişmeyinceye kadar kendisine ilişilmemiştir. Hakem olayından sonra Hariciler arasında yer almıştır. Künyesi Abdurrahman bin Amr bin Mülcem el-Muradî el-Himyeri el-Kindî şeklindedir.

Abdurrahman’ın hayatının ilk dönemiyle ilgi geniş bir bilgi yoktur. Hakem olayına kadar geçen sürede muhtelif faaliyetlerde bulundu. Hazreti Ömer’in (ra) halifeliği zamanında Medine’ye geldi. Kur’an-ı Kerim öğrendi. Mısır seferine katılan Abdurrahman, bölgenin fethedilmesinden sonra Medine’ye dönmeyerek buraya yerleşti. Hazreti Ali (ra) ve Hazreti Muaviye (ra) taraftarları arasında cereyan eden Sıffin Savaşında Hazreti Ali’nin (ra) yanında yer aldı. Ancak, Hakem olayından sonra işlerin daha da karışması, fitnecilerin faaliyetlerine hız vermesinden sonra Haricilerin safına geçti.

Haricilerin safına katılan Abdurrahman’ın bundan sonraki faaliyetleri kendisi için bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Özellikle Haricilerin tamamen kontrolden çıkmaları, bir çok büyük sahabeye dil uzatmaları ve İbni Mülcem’in bu faaliyetlerde aktif rol alması, sebepsiz yere çok kan akıtılmasına sebep oldu. Ayrıca, İslamiyet’in gelmesiyle eski kültür ve geleneklerinin etkisinden kurtulamayan, maddi zarara uğrayan, henüz İslamiyet’i tam olarak hazmedememiş veya inanmadığı halde inanmış görünen bir çok kimseye de fırsat doğdu. Ufak tefek düşünce ve yöntem farklılıkları deşilerek Müslümanlar arasında bölünme ve parçalanmalara hız verildi.

Sıffin savaşından sonra yollarını ayıran Haricilere, Hazreti Ali (ra) tarafından Kitap ve Sünnete uygun hareket etmeleri çağrısı yapıldı ancak bu çabalar karşılık görmedi. Hariciler kendi fikirlerinde olmayan Abdullah bin Habbab bin Eret ve hamile hanımını katlettikleri gibi Hazreti Ali’yi (ra) küfürle itham ettiler.

Hazreti Ali (ra), Haricileri yola getirmek maksadıyla üzerlerine kuvvet yolladı. Nehrevan’da önce kendilerine hitap edip yanlış yoldan vazgeçmelerini ve kendisine katılmalarını istediyse de bu teklifi kabul edilmedi. Bunun üzerine çıkan çatışmada çok sayıda Harici öldü. Bilahare Nuhayle savaşında da çok sayıda Harici öldü. İşte bu savaşlardan sağ kurtulanlar toplanarak çeşitli kararlar aldılar. Onlara göre fesat çıkaran Hazreti Ali (ra), Hazreti Muaviye (ra) ve Amr İbnü’l As (ra) idi ve bunların öldürülmesi gerekirdi. Bunları öldürme konusunda yemin içtiler. Üçü de aynı zamanda öldürülecekti. Hazreti Ali’yi (ra) öldürme görevini de Abdurrahman İbn Mülcem üstlendi.

Abdurrahman ve arkadaşları planladıkları suikast girişimini 24 Ocak 661 (17 Ramazan 40) tarihinde gerçekleştireceklerdi. Abdurrahman bu maksatla Küfe’ye gitti ve bir çok kişiyle biraraya gelip, savaşta ölmüş Hariciler için ağıtlar yakılan toplantılara katıldı. Asıl niyetini gizledi ve geliş maksadını kimseye bildirmedi. Bu sıralarda Katami adlı güzel bir kadınla karşılaştığı ve evlenme teklifinde bulunduğu, kadının ise teklifini kabul etmek için İbn Mülcem’den Hazreti Ali’yi (ra) öldürmesini ve ayrıca kendisine 3000 dirhem ve birkaç şey daha vermesini talep ettiği nakledilmektedir. Bunun üzerine Abdurrahman, Küfe’de bulunuşunun asıl nedenin Hazreti Ali’yi (ra) öldürmek olduğunu açıklar. Katami böylece Harici olan ve savaşta öldürülen babasıyla kardeşinin intikamını alacaktır. (Ethem Ruhi Fığlalı, “İbn Mülcem”, TDVİA., 20. C. s. 220)

İbni Mülcem, iki arkadaşı ile birlikte sabah erkenden harekete geçti. Hazreti Ali’nin (ra) sabah namazını kıldırdığı caminin karşısındaki eve saklandı. Hazreti Ali (ra) göründüğü gibi bir arkadaşı saldırdıysa da hamlesinde başarılı olamadı ve geri kaçtı. Diğer arkadaşı da kaçınca yalnız kalan İbni Mülcem, Hazreti Ali’nin (ra) başına daha önceden zehir sürdüğü kılıcı ile bir darbe indirdi ve yaraladı. Olaydan sonra kaçamadan yakalandı ve Hazreti Ali’nin (ra) huzuruna çıkarıldı. Hazreti Ali (ra) almış bulunduğu yaranın etkisiyle vefat etmesi durumunda İbni Mülcem’i kendi kılıcıyla öldürmelerini vasiyet etti. Şayet vefat etmezse cezayı kendisinin vereceğini bildirdi.

Hazreti Ali (ra), huzuruna getirilen İbni Mülcem’e bunu neden yaptığını sordu. İbni Mülcem, “Ben şu kılıcı kırk gün müddetle bileyip durdum. Yüce Allah’a bu kılıçla insanların şerlilerinden birisini öldürmesini niyaz ettim” diye cevapladı. Hazreti Ali (ra) de, “Ben seni bu kılıçla öldürülecek bir adam olarak görüyorum. Ve sen Allah’ın en şerli kullarından başkası değilsin” diye cevap verdi. (İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, Yeni Asya Gazetesi Neş., İstanbul 1992, s. 298)

Allah’ın aslanı bu caniye ve söylediklerine rağmen hiddete gelmedi. Kendisinden sonra da buna şiddet uygulamamaları konusunda başta oğulları Hazreti Hasan (ra) ve Hazreti Hüseyin (ra) olmak üzerine yanındakileri uyardı. Vefatından sonra katile kendisine vurulandan fazla kılıç darbesi indirilmeyecek, İbni Mülcem’in yaptığı kadar, yani sadece bir kılıç darbesi vurulacaktı. Hazreti Ali (ra) olaydan iki gün sonra şehit oldu.

Hariciler, üç kişinin öldürülmesinin kararlaştırıldığı ve sadece Hazreti Ali’nin (ra) şehit edilmesi ile neticelenen menfur gayelerinden sonra İbni Mülcem’i kahraman olarak andılar, hakkında şiirler yazdılar. Hatta, “İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir” (Bakara; 207) ayetinin İbni Mülcem hakkında indirildiğini iddia ettiler. Oysa ki, Resuli Ekrem (asm), “Ali’yi seven beni sevmiştir. Ali’ye düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir” (Cami’ü’s-sağîr, 3. C., hadis no: 3527, s. 318) diye buyurmuştur.

Hazreti Ali’nin (ra) vefatından sonra İbni Mülcem, Hazreti Hasan’ın (ra) huzuruna çıkarıldı. İbni Mülcem, “Ben Rabbime bir ahitte bulundum. Bu ahdi mutlaka yerine getirmeyi arzuluyorum. Ben Yüce Allah’a Ali’yi ve Muaviye’yi öldürmeyi ahdetmiştim. Beni Muaviye ile başbaşa bırak. Onu öldürürüm. Bunu yapamazsam gelir sana biat ederim” (Mutlu, s. 300) dedi. Hazreti Hasan (ra) ise Hazreti Muaviye (ra) ile değil, cehennem ateşi ile başbaşa bırakacağını söyleyerek onu öldürdü.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*