Cerir Bin Abdullah (?-671)

Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur. Yemen kökenli Becile kabilesinin reisi olup, kendi araştırma ve çabalarıyla Müslüman olmuştur. Peygamber Efendimizin büyük iltifatlarına mazhar olduğu gibi, dört halife tarafından da değer görmüş, bazı seferlere kumandan olarak tayin edilmiştir. Uzun boyu ve yakışıklılığından ötürü, Hazreti Ömer (ra) tarafından, “bu ümmetin Yusuf’u” olarak anılmış ve iltifat görmüştür.

 

İyi bir kumandan ve kabile reisi olarak tanınmıştır. Hazreti Ali ve Muaviye arasında cereyan eden hadiseler üzerine köşesine çekilerek taraf olmamıştır. Yüz civarında hadis rivayet etmiş ve bunlardan birisi, rivayet edenler arasında ismi zikredilerek Risele-i Nur’da yer almıştır. Künyesi, Ebu Amr Cerir bin Abdullah bin Cabir el-Cebelî şeklindedir.

Cerir’in, ilk hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Kendisi ile ilgili bilgiler daha çok İslamiyet’i kabul edişinden sonraki dönemle ilgilidir. Dolayısı ile hangi tarihte ve nerede doğduğu hakkında elimizde bilgi bulunmamaktadır. Yemen bölgesinde yaşayan Becile kabilesine mensup ve aynı zamanda bu kabilenin reisi olduğu bilinmektedir.

Cerir, kendi araştırmaları neticesinde İslamiyet’i kabul eden bahtiyar insan ve sahabelerden biridir. Mukaddes kitaplardan edindiği bilgiler ve din adamları ile yaptığı sohbetler sonrasında İslamiyet’e daha fazla ilgi duymaya başladı. Yaptığı araştırma ve sohbetlerin etkisiyle, Peygamber Efendimizle (asm) görüşmek üzere yola çıktı. Mekke’nin fethinden evvel Medine’ye giderek Peygamber Efendimizin sohbetine nail oldu.

Peygamber Efendimiz ile görüşen Cerir, iman edip Müslüman oldu. Bu görüşmeden sonra, Yüce Peygamberin Allah’ın elçisi olduğuna kesin kanaat getirdi. Kendisi İslamiyet’i kabul etmekle kalmadı, kabilesini de ikna edip, yüz elli kişiden oluşan bir heyetin hazırlanmasını sağladı. Bu heyetin başında yola çıktı. Medine’ye yaklaştıkları sırada sahabe ile sohbet eden Peygamber Efendimiz, Yemenli bir heyetin geleceğini, başlarında hayırlı biri olduğunu haber verdi. Heyet mensupları teker teker iman edip Müslüman oldu.

Cerir’in, Peygamber Efendimizle yapmış olduğu ilk görüşmede dile getirdiği konulardan birisi, “Zülhalesa Tapınağı”dır. Bu tapınak Necran bölgesinde bulunmakta ve Kabe’ye nispet edilerek, “Yemen Kabesi” şeklinde vasıflandırılmakta idi. Adeta Kabe’ye denk tutulmaya çalışılmaktaydı. Necran Bölgesinde yaşayanlar İslamiyet’i kabul ettikleri halde henüz bu tapınak yıkılmamıştı. Ayrıca, bunun Kabe ile denk tutulması Peygamber Efendimizi son derece rahatsız etmekte idi. Cerir’in, tapınağın hâlâ yıkılmadığını söylemesinden sonra, Peygamber Efendimiz, küçük bir askeri birlik hazırlattı.

Cerir, Peygamber Efendimizden sancağı alarak yola çıktı. Komutasında hazırlanan ve sayıları iki yüzü geçmeyen askeri kuvvetle, söz konusu tapınağın yıkılmasına karşı çıkan müşrikler arasında çatışma çıktı. Yine de tapınağın bunlar tarafından yıkılması engellenemedi ve yerle bir edildi. Bu arada, kabilesinden İslamiyet’i henüz kabul etmemiş olan diğer kollarının da Müslüman olması için gayret gösterdi. Bölgede bulunan bazı yöneticilere davette bulundu. Himyeri emiri Zülkela, yapılan daveti kabul ederek Müslüman oldu. Bunun dışında da bazı idareciler Müslüman olduktan sonra, Medine’ye gidip Peygamber Efendimiz ile görüşmeyi kararlaştırdıkları halde, Yüce Peygamberin Hakk’ın Rahmetine kavuşmasından dolayı bu ziyaret gerçekleşemedi. Bu davetlerde, Cerir’in de büyük hizmetleri oldu.

Peygamber Efendimiz, Cerir’e her fırsatta iltifat ve övgülerde bulundu. Kendisini istediği zaman ziyaret etme iznini verdi. Her gördüğünde kendisine tebessüm etti. Yanında bulunanlara kendisini methetti. Bir seferinde, Peygamber Efendimizin bulunduğu bir toplantıya gelen Cerir’e yer gösteren olmadı. Peygamber Efendimiz evvela sağına ve soluna baktı. Yer bulamayınca da cübbesini çıkardı ve kendisine vererek üzerine oturmasını söyledi. Cerir de cübbeyi aldıktan sonra öptü ve katlayıp iade etti. Peygamber Efendimize de, “Siz bana ikramda bulunduğunuz gibi, Allah da size ikramda bulunsun, Ya Resulallah!”, demek suretiyle minnettarlığını dile getirdi.

Cerir, Peygamber Efendimizin vefatına yakın bir zamanda Müslüman olduğu için çok sayıda hadis rivayet edemedi. Yüz kadar hadis rivayet ettiği nakledilmektedir. Bu hadislerin önemli bir kısmını direk Peygamber Efendimizden naklederken, bazılarını da Hazreti Ömer ve Muaviye’den nakletti. Risale-i Nur’da, Hazreti Ömer’den (ra) naklettiği bir hadise ve mucizeye yer verilmiştir:

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Ömer’e emretti: ‘Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için zâd ü zahîre ver.’ Hazret-i Ömer dedi: ‘Ya Resulallah, mevcut zahîre birkaç sâ’dır (birkaç kg.). Kümesi, oturmuş bir deve yavrusu kadardır. Ferman etti: ‘Git, ver.’ O da gitti, yarım yük hurmadan, dört yüz süvariye kifayet derecesinde zâd ü zahîre verdi. Ve dedi: Hiç noksan olmamış gibi eski halinde kaldı.” (Mektubat, 2000. s. 117)

Peygamber Efendimizin vefatından sonra, dört halife döneminde kendisinden istifade edildi. Hazreti Ebu Bekir (ra), onu, irtidat eden bazı kabilelerin üzerine gönderdi. Necren bölgesi üzerine çıktığı seferde, isyancıları etkisiz hale getirdi. Kendi kabilesinden de dinden dönenler oldu. Ancak, onları uyarması üzerine bundan vazgeçtiler. Bunun dışında da özellikle Yemen’e doğru yapılan sefer ve savaşlarda bulunarak faydalı olmaya çalıştı.

Cerir, halife olan Hazreti Ömer (ra) tarafından da bazı seferlere gönderildi. Kendi kabilesi ile birlikte Nuhayle Savaşı’na katıldı. Sasanilerle yapılan savaş ve çatışmalara katıldı. Kendi emrindeki birliklerle kuşattığı Hulvan şehrini fethetti. Burası gibi Karmisin’i de savaşmadan ve çatışmaya girmeden almaya muvaffak oldu. Bu arada bazı komutanlara yardımcı kuvvet götürme hizmetinde bulundu.

Hazreti Ömer (ra) tarafından büyük itibar gören Cerir, birçok kez halifenin iltifatlarına mazhar oldu. Uzun boylu olması ve yakışıklılığından ötürü kendisine, “bu ümmetin Yusuf’u” lakabını vererek iltifatta bulundu. Hazreti Ömer, kendisinin de bulunduğu bir toplulukta, hoşlanmadığı bir kokuyu alınca, “koku kimden geliyorsa gitsin, abdest alsın” dedi. Koku sahibinin mahcup olmasını istemeyen Cerir (ra) da, “Ey Müminlerin Emiri, hepsi abdest alabilir mi? Mealinde soru sordu. Bu teklife çok sevinen halife; “sen çok yaşa! Müslüman olmadan önce de ariftin, şimdi de öylesin” diyerek övgülerde bulundu. (Sahabiler Ansiklopedisi, Yeni Asya G.N., I. C. İstanbul 1993, s. 291).

Cerir (ra), Hazreti Osman (ra) ve Hazreti Ali (ra) dönemlerini de gördü. Hazreti Osman zamanında, Küfe valisi olan Muğire’ye bağlı olarak Hemedan valiliğini bir süreliğine ifa etti. Azerbaycan üzerine yapılan fetihlere katıldı. Hazreti Ali (ra) tarafından, kendisine biat etmeleri için Muaviye ve Amr ibnü’l-As’a gönderildi. Bazı görüşmelerde bulunduktan sonra geri döndü. Daha sonra meydana gelen hadiselere katılmamak için köşesine çekildi. 671 yılında Karkisiye’de vefat etti.

İslamiyet’i kabul ettikten sonra ömrünün sonuna kadar hizmet eden Cerir, uzun boyu ve yakışıklılığıyla dikkat çekti. Hem iyi bir kabile reisi hem de iyi bir kumandan olarak kendisinden söz ettirdi. Başta idareciler olmak üzere çevresindekilere tavsiyelerde bulundu. Hakkın hatırını her şeyden üstün tuttu. Ticaretle uğraşırken, Peygamber Efendimizin ikazlarına harfiyen uydu. Sattığı malların varsa bütün kusurlarını müşterisine anlattı. Verdiği sözden asla dönmedi.

Özür ve açıklama: Geçen hafta yayınladığımız “Gustave Le Bon” portresinde, “köleliğin” konu edildiği paragrafta yer alan bilgilerden yalnızca “Gerçek şudur ki, Müslümanlardaki kölelik Hıristiyanlardaki kölelikten tamamen ayrıdır.” cümlesi Le Bon’a aittir. Diğer bilgiler Sadreddin Yüksel’in Madve Yayınları tarafından basılan “İslami Araştırmalar” isimli eserinden alınmıştır. Düzeltir, özür dileriz. RNE

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*