Âile boyu okumak!

Aslında, ehemmiyetli olduğu için, hergün bu mevzûu yazmak, yazılanları okumak ve dikkatleri bu noktaya çekmek gerekir.

Zirâ, kitaplı bir milletiz, okuyan, dinleyen bir milletiz.
Okumalı ve çocuklarımızı okutmalıyız. Yani “birlikte okuma”lıyız.

 

Çünkü:

– Kur’ân’ın ilk âyetleri, “okuma, yazma ve öğrenme” üzerinedir.

– Peygamber Efendimizin (asm), “Beşikten mezara ilim tahsil etmek” diye vasıflandırdığı husus, doğumda, hattâ anne rahminde başlamaktadır.

Anne-babalar nasıl bir metod uygulamalı?

Çok yakından tanıdığım “okuyan ve okutan” bir dostum, nasıl bir metod takip ettiğini şöyle anlatıyor:

– Önce, çocukların anlayacağı dilde, mânevî duygu ve değerleri aşılayan masal, hikâye ve romanlardan başladık.

– Çocuklar büyüdükçe, eserler de büyüdü. Araştırma eserlerine yöneldik.

– Şimdi, 10-12 yaşındaki çocuklar, Kur’ân okuyor, meâlini takip ediyor, İslâm kültürünü bir bütün olarak veren tefsirleri (Risâle-i Nurları) müzakere ediyor.

– Merak ettikleri, İslâm tarihi ve benzeri kitapları da takip ediyorlar. 5. sınıfa giden çocuk, bütün diğer eserlerin yanında, 14 ciltlik İslâm tarihinin 10. cildini bitirmek üzere. Bu, bir sene gibi kısa bir zamanda meydana geldi.
Nasıl bir metod takip ettiğini de şöyle açıklıyor:

– Çoğu zaman teşvik.

– Bazan yerine göre, tatlı bir cebr.

– Oyuna, gezmeye, bilgisayara gitmeyi, kitap okuma şartına bağlamak. “Şu kadar sayfa Kur’ân, şu kadar sayfa Risâle, şu kadar sayfa vs’den…” okumak şartıyla gezmeye, bisiklet sürmeye veya bilgisayar ile oynamaya müsaade edilebilir.

– Anne-baba da mutlaka onlarla birlikte okumalı. Böylelikle ebeveyn de istifade etmekte, çocuk da öğrenmekte ve okuma kabiliyet ve alışkanlığı inkişâf etmektedir.

– Yatmadan önce herkes, en az beş-on sayfa (kitabın muhtevasına göre) okumalı.

Okumalarımızda neye öncelik ve önem vereceğimize ise, Bediüzzaman şu parafta işaret ediyor:

“..İnsan ise, dünyaya gelişinde, her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına câhil. Hattâ yirmi senede tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki, âhir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç. (…) Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, duâ ile ubûdiyettir. Yani, ‘Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikâne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?’ bilmektir. (…) Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibâriyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve mâdeni ve nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Ve onun üssü’l-esâsı da imân-ı billâhtır.” (Sözler, 23. Söz)

Demek ki, tahsil edilmesi gereken en birinci ilim, “marifetullah”, yani “Allah’ı tanımak ve bilmek.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*