Alphonse de Lamartine (1790-1869)

Fransız asıllı şair ve siyaset adamıdır. Değişik dönemlerde diplomat ve siyaset adamı olarak görev yapmıştır. İki kez doğuya seyahat ederek İslâmiyet’i yerinde öğrenme ve Müslümanları yakından tanıma fırsatını yakalamıştır. Bu seyahatleri esnasında, başta İstanbul olmak üzere, çok sayıda İslâm beldesini ve kutsal yerleri görme imkanını elde etmiştir. İkinci seyahati sırasında Osmanlı Sultanı Abdülmecid tarafından kabul edilerek, kendisiyle görüşmüştür.

İslam dini ve peygamberi hakkındaki görüşlerini eserlerinde dile getirerek övgüyle söz etmiştir. Risâle-i Nur’da ismi zikredilerek kendisinden, “büyük ve munsif [insaflı] Fransız şairi Lamartin” (Tarihçei Hayat, s. 16) şeklinde söz edilmektedir.

Lamartine, 21 Ekim 1790 tarihinde Macon’da doğdu. Doğumundan bir yıl evvel gerçekleşmiş olan Fransız İhtilalinden dört yıl sonra, Milly yakınlarında bulunan bir çiftliğe taşınan ailesiyle birlikte mütevazı bir hayat yaşadı. Bir süre eğitim gördükten sonra gençlik yıllarında İtalya’ya gitti. Hıristiyanlık dininde karşılaştığı tezatlıklar dininden soğumasına, uzaklaşmasına ve felsefi bir akıma kapılmasına sebep oldu. Görünüşte kaliteli olma ve kalp temizliğini esas alan transandantalizm felsefesine bağlandı.

Lamartine, ilk şiir derlemesiyle ün kazanmasına ve genç romantik kuşak tarafından üstat ilan edilmesine rağmen, tercihini başka bir alanda kullandı. Diplomatik kariyer yapmak gayesiyle politikaya atıldı. Bunda savurgan bir hayat yaşaması ve daha çok para kazanma isteği de etkili oldu. 1820 yılındaki evliliğinden kısa bir süre sonra Napoli’deki elçilik katipliğine atandı. Burada bulunduğu sırada, “Şairce Düşünceler” adlı eserini yayınladı. Bu eser aynı zamanda onun ilk büyük eseridir. Akabinde, “Sokrat’ın Ölümü” ve “Şairce Dini Ahenkler” isimli eserleri başta olmak üzere başka eserler de yayınladı.

Lamartine, kral tahtına Louis Philippe’in geçmesinden sonra diplomatik görevlerinden istifa etti. Napoli’den ailesiyle birlikte ayrılarak Doğu seyahatine çıktı. Sırasıyla Marsilya üzerinden Malta, Yunanistan’ın başkenti Nauplion ve Atina’ya uğradıktan sonra Beyrut’a gitti, Suriye ve Lübnan’ı dolaştı, Filistin’i gezdi. Bu gezi sırasında milletvekili seçildiğini öğrenince tekrar İstanbul üzerinden Fransa’ya dönmeye karar verdi. 20 Mayıs 1833 tarihinde İstanbul’a geldi. Bu sırada tahtta bulunan Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından iyi karşılandı. Kendisine Aydın’dan bir çiftlik hediye edildi.

Lamartine, İstanbul’un bir çok yerini gezdi. Beyoğlu’nda kaldığı süre zarfında sık sık binaların çatısına çıkarak İstanbul’u seyretti. Padişah sarayını gezme ve görme imkanını da buldu. Bir süre Fransız elçiliğinin Tarabya’daki yazlığında kaldı. 23 Temmuz 1833 tarihinde karayoluyla İstanbul’dan ayrıldı. Edirne, Sofya, Niş, Belgrat ve oradan da Viyana’ya geçti. Yapmış olduğu seyahat ile ilgili hatıralarını 4 cilt halinde 1835 yılında bastırdı.

Lamartine, 1848 devriminden sonra Cumhuriyetin ilk geçici hükümetini kurdu. Liberal fikirlerinden ötürü büyük sermaye grubuyla anlaşamayınca tedrici olarak siyasi hayatın dışına itildi. Bu arada ekonomik sıkıntıya düştü. Bu gelişmeler üzerine tekrar doğuya yöneldi. Marsilya’dan yola çıktıktan sonra 1 Temmuz 1850 yılında İstanbul’a vardı. Bu gelişince Mustafa Reşit ve Âli Paşaların yardımıyla padişahla görüşebileceğini öğrendi. Görüşmeye giderken henüz inşaatı devam eden Dolmabahçe sarayını gördü. Ihlamur Kasrında Sultan Abdülmecid ile görüştü. Akabinde Sultan ile birlikte Harbiye Kışlasındaki Harbiye öğrencilerinin imtihanlarına katıldı.

Lamartine’in, bu ikinci gelişindeki maksatlarından bir tanesi İzmir’de bir çiftlik işletmekti. Yaklaşık on beş gün İstanbul’da kaldıktan sonra İzmir’e gitti. Ancak, çiftlik işletme işinde başarılı olamayınca tekrar memleketine dönmeye karar verdi. Herhangi bir gelir kaynağı olmadığından, seyahatinden sonra kaleme aldığı, yolculuğunun konu edildiği eserini yayınlayarak (1852) geçimini sağlamaya çalıştı. Daha sonra da Türkiye Tarihi adlı eseri kaleme aldı.

Lamartine, gerçekleştirdiği iki Doğu seyahatinden sonra İslamiyet’i ve Müslümanları daha yakından görme ve tanıma imkanını buldu. Siyasi ve dini konular üzerinde araştırmalar yaptı. Hıristiyanlığa oranla İslamiyet’in daha ileri ve mükemmel bir din olduğunu bizzat görüp öğrendi. Öğrendiği bu yeni bilgilerden sonra Hıristiyanlıktan daha da uzaklaşmaya ve tenkide başladı. Bu konulardaki düşünce ve fikirlerini “Türkiye Tarihi” (Histoire de la Turquie) adlı eserinde yazıya döktü. Peygamber Efendimiz (asm) ve İslamiyet hakkındaki görüşlerini dile getirdi.

Lamartine, İslam tarihini okuyup inceledikten sonra, Hazreti Muhammed’in yalancı bir peygamber olduğunun düşünülemeyeceğini belirtti. Yalancılığın aynı zamanda iki yüzlülük olduğunu, yalanda doğrunun kudretinin bulunmadığını ve iki yüzlülüğünde inandırma kuvvetinden yoksun olduğunu belirtti. Mekanikten örnek vererek, bir cismin atılırken varabileceği yerin fırlatma gücü ile orantılı olduğunu hatırlattı. Buna göre manevi ilhamın gücünün de meydana getirebildiği eserlerle orantılı olduğunu yazdı. Buradan hareketle, çok sayıda eser vücuda getiren, çok uzak bölgelere kadar yayılan, uzun zamandan beri aynı kudretini muhafaza eden İslamiyet’in yalan olamayacağını belirtti. Bu kadar faaliyet ve gelişmenin vücuda gelebilmesi için söz konusu manevi gücün samimi ve çok inandırıcı olması gerektiğini ilave etti.

Lamartine, Hazreti Muhammed’in hayatına dikkati çekerek; mücadelelerini, hurafe ve putlara karşı kahramanca karşı duruşunu ve nihayetinde onları parçalamasını, putperestlerin tüm hiddetlerine karşı koyuşunu, kendisine saldırılmasına rağmen on üç yıl gibi uzun bir süre Mekke’de kalarak dayanmasını, her türlü hallere tahammülünü, Medine’ye hicretini, kendisinden çok güçlü düşman ordularıyla savaşmasını, en büyük felaketin karşısında bile duyduğu insan üstü güvence, sabır ve tevekkülünü, sonsuz ibadeti, vefatından sonra da devam eden şan ve şerefini hatırlatarak, böyle bir insanın asla yalancı bir peygamber olamayacağını, aksine bütün bunların, büyük bir iman sahibi olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.

Lamartine, Peygamber Efendimiz ile birlikte ortaya konan ve tebliğ edilen, tek ve ebedi olan Allah’ın varlığı ile putların tanrı olamayacağı inancına dikkati çekti. Birincisi ile o zamana kadar bilmedikleri bir Allah’ın varlığı Araplara öğretilip tanıtıldı. İkinci ile de tanrı sandıkları putlarının ellerinden alınması sağlandı. Böylece bir kılıç darbesi ile yalancı putlar ve ilahlar yerle bir edilirken, bunların yerine Allah’ın birliği fikri yerleştirildi. Ayrıca Peygamber Efendimiz için şu ifadelere yer vermektedir;

“Filozof, hatip, peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, bir büyük İslam Devletini kuran adam: İşte Muhammed budur! İnsanların büyüklüğünü ölçmek için kullanılan bütün mikyaslarla ölçülsün! Acaba O’ndan daha büyük birisi var mıdır? Olamaz!”

Risâle-i Nur’da, Bediüzzaman’ın iktisatlı oluşu örnekleriyle verilirken, Lamartine’in “Yemek için yaşamıyor, belki yaşamak için yiyor” (Tarihçe-i Hayat, s. 16) sözlerine atıfta bulunulmakta, büyük ve insaflı Fransız şair olarak kendisinden söz edilmektedir.

Eserleri:

Lamartine, geçimini büyük ölçüde kaleme aldığı eserleriyle sağlamaya çalıştı. Özellikle seri bir şekilde şiir yazmasıyla tanındı. Osmanlı devleti ve Rusya ile ilgili olarak yazdığı eserlerinden büyük para kazandı. Eserlerinden bazılarışunlardır: Şairce Düşünceler, Sokrat’ın Ölümü, Jocelyn, Yeni Şairce Düşünceler, Görüntüler, Bir Meleğin Düşüşü, Sırdaşlıklar, Jinondenler Tarihi, Türkiye Tarihi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*