Annemden: “Yalancılara bulaşma, boşa dolaşma!”

Bahar/Mart doğumluyum.

Şiirle arkadaş olmamın bir sebebi midir; bilemem. Bahar geldi mi; adımı, kendimi, derdimi unuturum. Hep, yola çıkasım gelir. Çiçekleri ezberlerim adeta. Kulağımı kuşlara veririm. Bir bülbül bir yerden, biri başka yerden şakımayadurur. Çiçek açmış ağaçların selâmını almaktan başım döner. Tepeciklerden çocukluğum yani papatyalar gülümser. İnsan doğduğuma ne kadar sevinirim; ne kadar!

Bahar bana Cenneti hatırlatır. İşi gücü bırakmak isterim. Tefekkür başlı başına bir iş; bu meşguliyetim yaralansın istemem. Esma; coşar da coşar. Yine de gazeteler niye manşetlerine taşımaz bir papatyanın gündemini! Bahar gelmemiş gibi (haberlerine) devam ederler. Sıkılırım. Nasıl dayanır kalpleri; aynı (geveze) haberleri her gün her gün yazarlarken! Nasıl da görmezler baharı da; bitmeyen, bitmeyecek neticesiz toplantılardan, savaşlardan; insanın (gerçek) gündemine dönmezler!

Bir gün balkonda kahvaltıdaydık. Kanada’dan misafirimiz vardı. Hemen yanımızdaki şeftali ağacı yeni yeni çiçekleniyordu. Dünyanın, kafalarımızın karışıklığından konuşurken; genç misafirim insanlığın ortak gündeminin birini, bahçeden kahvaltı masasına taşıdı. İşte şu şeftali çiçekleri ortak gündemimiz, dedi. Hoşuma gitti; tebrik ettim. Gözlerimizin içi güldü. Öyle ya gözlerimizin içine gönderiliyordu bu canlı fotoğraflar, özel çizim şeftali çiçekleri.

Beni dünyaya getirdiği ayda dünyayı terk etti annem. “Fatma…” isminin ağırlığı, ciddiyeti hep üstündeydi. Güldüğünü çok görmedim.

Bazı misafirlere o bembeyaz başörtüsünü ağzına kapatarak -sözlerini de tesettüre büründürüp- hoş geldin, dediğini unutur muyum!

İktisat kelimesiyle yan yana yürürdü. Nefeslerini, adımlarını, eşyayı ziyan etmeden kullanmanın dersini nerden almıştı! Böyle bir geleneğin son temsilcilerindendi. Bugünleri görmek istemeyeceğini biliyorum. Haa, bu haberlerin, ifrat ve tefritin, tantanaların kulağını kirletmesine izin vermezdin.

Bu, Cehennem evirgencilerinin ruhunu iyi tanırdı/n. Bu, kalpsiz ve ruhsuz akılların tavsiyelerine dönüp bakmazdı/n. Bu, saat başı ilâçmış, iğneymiş, aşıymış… çığırtkanlıklarının hepsine güler geçerdi/n. Bu, kapitalizmi, zalimlerin satranç oyunlarını, zalim propagandayı bir cümleyle özetlerdi/n: “Para tuzağı…”

Annem çoktan kanat çırptı sonsuzluğa. (2 Mart 1998)

Ölümü ilk anneannemde sonra da annemde tanıdım. İkisi de  dünyadan çok, öteye  yakındı.

Yıllar benden ben yıllardan telâşlı… Sanki bin yıl yaşamışım.

Bir dostum, hayatını yazdın mı, dedi. Hangi hayatımı? Binlerce hayattan hangisini? Hepsini yazmalıyım aslında. Acılar, gözyaşları, hasret, özlem, kavuşmalar, ayrılıklar, ölümler…

Yaş ilerledikçe anlıyor insan buranın iyice misafirhane olduğunu.

Savaşlar bu yüzden bir tuhaf geliyor bana.

Gereğinden fazla para, eşya bir derde derman olmuyorsa; niye bu yığınak?

Şu aldığın nefese hayat diyorlar. Hayatı çöz(e)meden gitmek ne acı!

Her dem kendimi tanımaya çalışıyorum. Bu ağır ve güzel bir ders…

Hayattan iyi bir diploma alıp gitmek istiyorum. Ötekilerin oyuncak olduğunu da geç anlıyoruz.

Şunu anladım: İnsan demek insanlık kuralları içinde, istediğince hür demek…

Muhabbet ve hürmet olmadan da kapılar açılmıyor. Nezaket uçup gitmiş hayatımızdan ve şimdilerde bunu arıyorum.

Makamına, servetine, şöhretine bakmadan birisiyle konuşabiliyorsan; eh, bir şeylerin farkındasın.

Çocukluğumu, insanlığı, dünkü siyah-beyaz zamanları, otobansız yolları bu kadar arayacağımı kestiremezdim.

Annemin dediği yerdeyim: “Yalana, yalancılara bulaşma, boşa dolaşma!” derdi.

Her şeyin bir makamı vardı. Makamların makamının (insanlığın) korunması gerektiğini annemden öğrendim.

Yalanlı dillere acı biber sürmesinden korktuğum için anneciğime mahcup olmak istemem.

Rahat ve nurlar içinde uyu annem; ben hâlâ çocuğum…

*

ADRES

Şeey…  Zaman durmuyor, heey!

Kırışan alınlar, eskiyen yüzler…

Ah, saçlarımı savuran rüzgâr!

Ve ağlar Veysel:

“Nice güzellere bağlandım kaldım;

Ne bir vefa gördüm ne faydalandım!”

Gel ey can!

Can içinde cana ki selâmsız gitme!

Terk edip gidecekler seni bir bir.

Kendini, adresini, kalbini terk etme!

*

AYNA GÜZELLİĞİ

Çocukluğuna geri döndü;

Yüzüne tebessüm kondurdu.

Kalbini olduğu gibi açtı.

Elinde, avcunda ne varsa döktü ortaya…

Hırslarına gem vurdu.

Utanmıyordu aynalara bakarken.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*