Risale-i Nur bir Kuran’ın tefsirdir. Ancak Risale-i Nurdaki tefsir tekniği geleneksel tefsirlere benzemez. Çünkü klasik tefsirlerde yapıldığı gibi, Fatiha Suresinden başlanarak, Nas Suresine kadar bir tefsir yapılmış değildir. Bir sıra takip etmeden bir tefsir yapılmıştır. Daha çok bu devirde medar-ı itiraz olmuş ayetler izah edilmiş, tartışmalı bir çok konu böylece çözüme kavuşturulmuştur. Bu nedenle Risale-i Nur “dirayet tefsiri” olarak isimlendirilir.
İzah tarzında da farklı bir durum söz konusudur. Bazı konular doğrudan ayetlerle bağlantılı izah edilirken, bazen de dolaylı bir izah söz konusudur. İşte bu gün bu makalenin konusu olan Kuran ayetleri de dolaylı olarak izah ve tefsir edilen kısma girer.
Konumuz, Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın kıssası. İslam alimleri tarafından çokça müzakere edilen bu kıssa Kefh Suresinde geçmekte.
Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın kıssası
Hz. Musa Cenab-ı Hakka, “Ya Rabbi benden daha bilgili bir kulun var mı” diye bir dua eder. Cenab-ı Hak da, “Var” diyerek Hz. Hızır ile buluşmasını emreder. Hz. Musa Hz. Hızır ile buluşur. Bu buluşma ile üç önemli hadise yaşanır.
Hz. Hızır bir gemiyi deler, bir çocuğu öldürür ve kendilerine iyilik yapılmadığı halde bir iyilik yapar ve yıkılmakta olan bir duvarı doğrultur. Hz. Musa bu üç olaya da öncesinde itiraz eder. Üçüncü itiraz sonunda ise Hz. Hızır, Hz. Musa’nın itiraz ettiği üç olayın sebeplerini şöyle açıklar:
78- Hızır dedi ki: “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.”
79- “Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.”
80- “Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.”
81- “İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin.”
82- “Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.” (Kehf Suresi)
İşte bu kıssanın dolaylı tefsiri ve izahı mahiyetindeki bazı anekdotları nakledip, bu ifadeler nasıl bir şekilde yukarıdaki kıssayı tefsir ediyor, onu anlamaya çalışalım:
Kader Risalesindeki bu izahlar
“Fakat seyyiâtı isteyen nefs-i insaniyedir: ya istidat ile, ya ihtiyar ile. Nasıl ki, beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir. Fakat o seyyiâtı, çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden yine Haktır. Demek, sebebiyet ve sual nefistendir ki, mes’uliyeti o çeker. Hakka ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır.”
Bir başka ifade:
“İşte, şu sırdandır ki: Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir. Nasıl ki, pek çok mesâlihi tazammun eden bir yağmurdan zarar gören tembel bir adam diyemez, “Yağmur rahmet değil.” Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz’î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur. Onun için, o şerr-i cüz’î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin kisbine ve istidadına aittir.”
Bu da diğer bir ifade:
“Hem nasıl kader-i İlâhî, netice ve meyveler itibarıyla şerden ve çirkinlikten münezzehtir. Öyle de, illet ve sebep itibarıyla dahi, zulümden ve kubuhtan mukaddestir. Çünkü, kader hakikî illetlere bakar, adalet eder. İnsanlar zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini bina eder, kaderin ayn-ı adaletinde zulme düşerler.
Demek, kader ve icad-ı İlâhî, mebde’ ve müntehâ, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir.(26. Söz)”
(Bu üç ifade de 26. sözde geçmekte. Sadece farklı paragraflarda olduğu için ayırmak durumunda kaldık)
Kaderde şer yoktur
İşte Hz. Hızır ve Hz. Musa’nın kıssasının tefsiri mahiyetinde olan, yani dolaylı olarak yapılan tefsir bu ifadelerdir. Mezkur ifadede geçen “İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur,” “Hem nasıl kader-i İlâhî, netice ve meyveler itibarıyla şerden ve çirkinlikten münezzehtir”, “kader ve icad-ı İlâhî, mebde’ ve müntehâ, asıl ve fer’, illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir”cümleleri tam da o kıssanın tefsirini yapmakta.
Çünkü orada Hz. Hızır doğrudan, kendi iradesi karışmadan, direkt olarak İrade-i İlahinin emri doğrultusunda o fiilleri işlemiştir. Bu nedenle yapılan üç fiilin de neticesi hayır olmuştur. Yani İrade-i İlahinin doğrudan emri ile gerçekleşen her fiil hayırdır ve güzeldir. Ya doğrudan hayırdır, ya da neticesi itibari ile hayırdır. Demek ki “İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur.”
Şer ise insan kisbine aittir. Yani şer ve kötü netice insan iradesinin işe karışması ile meydana gelmektedir. Mesela o kıssada Hz. Hızır, Hz. Musa’nın iradesine göre hareket etmiş olsa idi, gemi elden gidecek, çocuk anne ve babasını ifsat edecek ve duvar yıkılarak yetim çocuklara ait olan hazine başkalarının eline geçmiş olacaktı.
Bu durum da tam olarak şöyle tefsir edilmiş: “Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz’î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur. Onun için, o şerr-i cüz’î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlâhîde şer ve çirkinlik yoktur; belki abdin kisbine ve istidadına aittir.”
Şimdi bu hakikati kıssadaki üç olaya uygulayalım:
Birinci olayda gemi delinmiş ve küçük bir şer meydana gelmişti. Hz. Musa da buna itiraz etmişti. Hz. Musa’nın itirazı bu cüzi şerre karşı yapılmış bir itirazdır. Ama bu cüzi şer ile külli bir hayır elde edilmiş ve gemi kurtulmuştu. Şayet Hz. Hızır Hz. Musa’ya göre hareket etse, gemi delinmeyecek, yani cüzi bir şer ve hata olmayacak; ancak bu durumda neticede gemi tümden elden çıkacak ve külli bir şer olacaktı.
Bu hakikati diğer iki hadiseye de uygulayalım: Çocuğun öldürülmesi cüzi bir şerdir. Fakat neticede anne ve baba büyük bir hayra kavuşmuştur. Hatta bu çocuk için de külli bir hayırdır. Çünkü masum olarak ahirete gittiği için büyük bir mükafat görecektir. Yaşasa hem kendini hem de ailesini ifsat edecekti.
Duvar düzeltme hadisesi de aynı.
Bu noktada ortaya çıkan hakikat şu: Doğrudan Allah’ın emri ile gerçekleşen işler hep hayırdır. İnsan eli değemeyen kainattaki işleyiş tamamen böyledir. Kainattaki hayat büyük ve mükemmel bir denge içinde devam eder. Hepsi de hayır üzeredir. Zahiren az bir şer gibi olay gözükse de netice tamamen hayırdır. Bazen insanlar bir aslanın bir ceylana saldırıp onu yemesini zahiri merhamete uygun görmezler. Ancak mahlukat birbiri ile dengelenmemiş olsa hayat biter, devam etmez.
İşte bu nedenle mahlukat birbiri ile müthiş bir denge içinde devam ediyor. Büyük balık küçük balığı yutuyor, ama ne küçük balık bitiyor, ne de büyük balık tam bir hakimiyet kuruyor. Eğer büyük balık küçük balıkları yutmasa ve bütün balık yumurtaları balık olarak hayata gözlerini açsa denizler büyük bir balık sürüsü ile istila edilir ve hayat biterdi.
Benzer tarzda şu yaşadığımız hayat da ölüm hakikati ile dengelenmiş. Bu nedenle ölüm doğrudan emr-i İlahiye baktığı için külli hayırdır. Mümin için hayırdır, daha güzel bir aleme gider. Günahkar için hayırdır, çünkü daha fazla günah işlemekten kurtulur. Misalleri çoğaltabilirsiniz.
İşte hayır emr-i ilahi ile tahakkuk ettiğinden Peygamberlere gelen kitaplar külli hayırlardır. Tevrat, İncil ve Kuran gibi. Bu ilahi kelamlarda da Allah emri tahakkuk eder. Tevrat da külli bir hayırdır. Hz. Musa zamanında insanlığa külli hayrın yolunu göstermek için indirilmiştir. Zaten Hz. Musa da o üç olayın da Allah’ın doğrudan emri ile gerçekleştiğini öğrenince itiraz etmemiştir. Hatta öncesinde bu işlerin Allah’ın iradesi ile gerçekleşeğini bilse yine itiraz etmezdi. Sadece cereyan eden olayların kendi ilmi dahilindeki zahiri şeriata göre uygun olmadığını bildiği için itiraz etmiştir. Cenab-ı Hak da ona hadislerin bir de iç yüzü olduğunu öğretmek için Hz. Hızır’ı görevlendirmiştir.
Elbette ki bu kıssa çok daha fazla sırlar ihtiva etmekte. Biz sadece Risale-i Nurdaki dolaylı bir tefsir ve izahına misal olması açısından dikkat çekmek istedik. Bu kıssa ile ilgili Elmalı Hamdi Yazarın tefsirinde çok daha geniş bilgi yer almakta. Meraklı okuyucuyu diğer tefsirlere havale ederek konuyu burada bitiriyoruz.
Benzer konuda makaleler:
- Hz. Musa’nın (as) kıssasında kadınlar
- Hz. Adem, Hz. Musa’ya ne demek istedi?
- Hz. Musa’ nın kayığı, Said Nursi’nin gemisi
- Her zaman, şükretmenin zamanı
- Ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor
- Zaman yolculuğu ve Hızır Aleyhisselâm
- Hz. Musa (as) ve Hz. İsa’ya (as) inanmayan Müslüman olamaz!
- Dalâlet ve şirkin sihirlerini iptal eden Asa-yı Musa
- Bediüzzaman ve Çerkez Musa
- Hz. Adem ve insanlık alemi
1 Geri Dönüşüm