Bedesten ve arastalara mana-i harfiyle bakmak

Bedesten tam olarak ne ifade eder? Ticaret dışında fonksiyonu var mıdır? Bedesten ile arasta arasındaki fark nedir? İnşa edilirken niçin merkezi lokasyonlar tercih edilmiştir? Toplum hayatına tesirleri nelerdir? gibi uzayan sorulara bu yazımızda cevap bulmaya çalışacağız.

Bedesteni; kumaş, halı, silah, altın ve mücevher gibi kıymetli eşyaların satılması için inşa edilmiş, kubbelerle örtülü ve genellikle dikdörtgen planlı çarşılar olarak düşünebiliriz.

Osmanlı Devletinde tüccarlar iki kısma ayrılır: Yerleşik olanlar ve seyahat edenler. Bedesten yerleşik olan tüccarların, hanlar veya kervansaraylar ise seyahat edenlerin kaldığı mekânlardı. Bunların yanında esnafın çalıştığı dükkanlar da vardı ve her sanat dalı ayrı bir dükkan sırasına sahipti. Bunların hepsi bir pazarı yani çarşıyı meydana getiriyordu. Bu iki önemli grup, tüccarlar ve esnaflar genel olarak hemen her Osmanlı şehrinin sosyal ve ekonomik karakterini ortaya koymuştur.

Bedestenler, şehirde ticarî hayatın merkezini oluşturur. Milletlerarası ticaretle ilişkisi olan bir müessese olduğundan, sadece çok önemli ve büyük şehirlerde bedestenlerin olduğunu ifade edebiliriz. Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde Osmanlı Şehirlerini “Bedestenli Şehirler” ve “Bedesteni olmayan şehirler” olmak üzere iki kısma ayırmıştır.

Bir bedestenin üç önemli ticari işlevi vardır. Bunlardan ilki, kumaş başta olmak üzere değeri yüksek ürünlerin satış mekanı olmasıdır. İkincisi, yerleşik esnafın finansal işlemlerini yürüttüğü, fiyat belirlediği ve ticaret kervanlarını organize ettiği bir merkez olmasıdır. Üçüncüsü ise, ziynet eşyası ve para başta olmak üzere kıymetli eşyaların korunmak üzere teslim edildiği kasaları bulunduruyor olmasıdır.

Bedestenler vakıf olarak hayır müesseselerine kaynak sağlamak amacı ile inşa edilmişlerdir. Bu da ecdadımızın finans faaliyetinin ihlaslarını zedelemeye müsaade etmediklerinin izharıdır.

Atalarımızın bilhassa bedesten inşa edilmesinde insan ulaşımına en uygun ve en kolay konuma da dikkat ettiği görülür. Şehrin merkezinde, caminin ve kalenin yakınlarında olmasına özen gösterilirdi. Bu ihtimam güvenlik ve ibadet ihtiyaçlarının dikkati alındığını ve sosyal hayatla ahenk oluşturduğunu gösterir.

Bedestenler; malların fiyatlarının belirlendiği, vergilendirmenin ve vergilerin tahsil işlemlerinin yapıldığı, kamuya ve şahıslara ait kıymetli eşyaların korunmaya alındığı, kıymetli eşyaların satışının yapıldığı ve kervanların hazırlandığı yerler olarak çok sayıda işleve sahiptir. Günümüzdeki banka ve borsaların görevini ifa ettiğini de söyleyebiliriz. Ancak bu vazife harama girmeden ve güven bozulmadan yapılırdı!

Bu itimatın sarsılmaması için mimarisinden, işleyiş biçimine kadar azami tedbir ve itina gösterilmiştir. Yangın gibi afetlerden en az zararın görülmesi ve kıymetli eşyaların korunması için sağlam ve kâgir yapısı ile bir çeşit iç kale gibiydiler. Ayrıca her bedestende onu korumakla yükümlü birer kuruluş bulunurdu. On iki kişiden meydana gelen ve bölük başı olarak adlandırılan koruyucular güvenliği sağlardı.

Bedesten her sabah duacı başı denilen bölük başlarından biri tarafından dua edilerek açılırdı. Akşamları da gene törenle çarşı kapanırdı. Ahi geleneklerinin dini ritüelle kaynaşması bugün için nostalji gibi gelse de ibretlik bir numunedir.

Bedestenin kapanması esnasında kalan nöbetçi bölük başı ile yamağı ellerinde tabanca ve kalın sopaları ile bütün bedesteni arar ve sabaha kadar nöbet tutarlardı; yanlarında ayrıca bekçiler de bulunurdu. Bedestenlerde değerli eşyaları saklamaya duvarlar içinde mahzenlerle toprak altında küp biçiminde yerler yapılırdı. Bu küp, mahzen ve kuyular günümüzdeki bankaların kasa dairelerinin yerini tutardı. Bu uygulamada azami tedbir alındığı müşahede edilir. Bu da yüzyıllar boyunca itimatın temelinde tedbirden sonra tevekkülün olduğunu nazara verir.

Bedestendeki dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu (yorgancılar, terlikçiler vs.). Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânının önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.

Mezkûr kaidelerden uzaklaşmamız günümüzde maddi ve manevi pek çok meseleyle karşılaşmamıza sebep olmuştur. Daha çok kazanma hırsı helal dairesinin sınırını aşmış, gelenek ve göreneklerle tezat bir tabloyu netice vermiştir.

Bedesten işlerine bakan kadı naibi ve bedestenlerin esnaf loncaları zaman zaman küp ve mahzenlerdeki para ve değerli eşyaların kayıtlarına bakarak uzun bir süredir aranmayan paraların, değerli eşyaların sahiplerini araştırır, sahipleri bulunamayan veya vârisleri olmayan para ve değerli eşyaları Maliye hâzinesine aktarırlardı. Atalarımızın bu kıymetli eşyalara el uzatmayarak devlete devretmesi biz torunlar için kuvvetli ve manidar mesajdır!

Özellikle Osmanlı külliye mimarisinde özel bir yere sahip olan arastalar ise büyük camilerin çevresini oluşturan medrese, hamam, darüşşifa, sübyan okulu gibi tesislerle birlikte veya karşılıklı iki sıra halinde ahşap ya da kâgir olarak inşa edilen dükkân topluluğundan oluşan büyük çarşılardır. Burada faaliyet gösteren esnaflar aynı ürünü satarlardı. Böylece insanların aradıkları ürünleri çok daha kolay ve hızlı bir şekilde bulması sağlanırdı. Arastalar genellikle medrese, darüşşifa, imaret, hamam gibi hayır kuruluşlarına gelir sağlardı.

Görüldüğü üzere arastalarda aynı tür esnaf faaliyet gösterirken bedestenler ise de birbirinden farklı meslek grubunu barındıran faaliyetler yer alır. Bunun dışında arastalarda satılan ürünlerin bedestendekilere oranla daha ucuzdur. Dükkanların kapıları yoktur. Açılış ve kapanış saati birliktedir.

Bedesten ve arasta arasında küçük farklılıklar olsa da hayır işlemek üzerine bina edilmesi ve ince ruhlu atalarımızın ihlasını yansıtması ortak yönüdür vesselam…,,,,

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*