Bediüzzaman, sosyolog ve siyaset bilimcidir

Bediüzzaman; sadece sıfat-ı kelâmdan gelen bilinen şeriatı ders vermez, aynı zamanda sıfat-ı iradeden gelen fıtrî şeriat-ı kübrayı öğretir ki o da hayatın tâ kendisidir.

Madem ahirzamanda beklenen zat, dalgalarla boğuşan insanlığı sahil-i selâmete çıkaracak, o halde o zâtın yaşadığı asırdaki zamanın hükmünü ve problemlerini de bilmesi gerekir ki, mesajlarını kalplere ve akıllara kabul ettirsin.

İşte Bediüzzaman bu zamanın ihtiyaçlarını bilen bir psikolog, bir sosyolog ve siyaset bilimci olarak, reçetelerini ilân etmiştir.

Siyaset bilimcidir…

Bediüzzaman siyasetten uzak durduğu halde, siyaseti de herkesten ziyade bilir ki, İstanbul (Türkiye) siyasetini İspanyol gribine (20. asırdaki pandemiye) benzetir.

“Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzât değiliz. Bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder. Biz kendimizden hayal edip, esammane (sağırcasına) tahribimizde eser-i telkini (aşılama) icra ederiz.” 1

Siyasette dört parti, dört cereyandan bahseder ki bu dünyada da böyledir. Zira bütünü görmeyen bir tarafa saplanır kalır. Yüzde 20/30/40 adama zarar veren cereyanlara karşı binde bir zarar o da belki ihtimaline karşı, diğer cereyanları durdurma hesabına Kur’ân namına Demokratları desteklemesi müthiş bir stratejidir. Hele “biz onlardan bir hayır beklemiyoruz” cümlesi, siyasetten çok şey bekleyip de ahiret zararına olan kayıplar kitabın tam ortası.

O dört cereyandan dinsizliği siyasete alet edenlerden milletin ne çektiği hâlâ hafızalarda. İkinci cereyan olan menfi milliyetçilik “başkasını yutmakla beslenir” öngörüsü maalesef bin senedir kardeşçe yaşayan çok milletli bir vatanda terör ve düşmanlıkla neticelendi ki, inşikaka giden bu yolun çıkmaz sokak olduğu kan ve gözyaşıyla tescillendi.

Üçüncü yol ise, güya İslâm’ı hayata geçirmek isteyenlerin dini siyasete alet ettikleri ve dinden kaçışlara sebebiyet verdiği, iktidara geldikten sonra güç zehirlenmesi yaşadıklarını yakın tarih bize çok acı bedellerle gösterdi. Müslümanın Müslümana yaptığı zulüm ve haksızlıklar yolsuzluk ve rüşvet çarkının en zirvede olması ve Müslümanın hırsız damgası yemesi ise ayrı bir yara.

Sosyologtur…

Geçtiğimiz asırlarda dünyayı kasıp kavuran Komünizm belâsı ki, anarşinin de tetikleyicisidir.

Fransız İhtilâliyle başlayan emek/sermaye kavgası, bir yandan sendikalaşmayı ve çalışma saatlerini düzenleyen işçiyi köle gibi çalıştıran zihniyetten bu günkü sosyal haklarla sigorta sistemini getirmeye sebep olurken, diğer yandan anarşiyi körükleyen sermaye düşmanlığına da sebep olmuştur.

Bu hastalığın reçetesini de Kur’ân’ın zekât emri ve faiz yasağı ile tedavi eder.

“Çünki beşerde, havas ve avam iki tabaka var. Havastan avama merhamet ve ihsan ve avamdan havassa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner, avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer daimî bir mücadele-i maneviyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele tâ Rusya’da olduğu gibi, sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.” 2

Psikologtur…

Gözü maddede kalmış, ancak onu da halledemeyip psikolojisini bozan, stres diye bir hastalık icad eden, bir sürü depresyon ilâcı alan insana “dünün ve yarının hazır olmadığını, geçmiş dertleri yüklenenlere” “ah” yerine “oh” demesi gerektiğini, gelecek korkulara kapılmanın beyhude olduğu, zira yaratılmadığını, dolayısıyla yok olduğunu verilen sabır kuvvetinin şu ana harcanması gerektiğini ders vererek dik ve ayakta tutup hastalıklardan, korkulardan kurtarıp insana sağlık aşısı yapar.

Korkularla yüzleştirir…

Korku damarının hayatı muhafaza etmek ve tehlikelerden sakındırmak için verildiğini, her an gelebilecek ecel celladından korkmayıp serserice yaşarken, binlerce ihtimalden bir iki ihtimal ile tehlikelerden korkmanın, hayatı yaşanmaz hâle getireceğini öğretip istikametli yaşamayı ders verir.

Bediüzzaman; toplumu ayakta tutan aileyi, asayişi, barışı, huzuru, çevre temizliğini, hilesizliği, kısaca memleketin birlik ve beraberliğini muhafaza eden (yaşam koçu ve danışmanlıklara ihtiyaç bırakmayan) dersleriyle, Risale-i Nur gibi bir hayat iksirini insanlığa hediye etmiştir.

Dipnotlar:

1. Sünûhat.

2. Mektubat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*