Bediüzzaman’ın Emirdağ hayatı ve merhum Ahmet Urfalı Ağabey

Ocak ayının karlı bir kış günüydü.

Afyon’dan dondurucu soğuk içinde bir akşam karanlığında hareket ederek girmiştik Emirdağ’a…

Kış mevsiminin şiddet ve hiddeti Emirdağ’da da kendisini hissettirmişti.

Emirdağ’a ziyaretimizin sebebi ise, Hazret-i Üstad ve Nur hizmetleri araştırmalarıydı. Bunlardan biri de, geçtiğimiz hafta vefat eden Ahmet Urfalı Ağabeyimiz’in hatıralarını almak idi…

EMİRDAĞ’I TANIYORUZ…

Sabahın erken saatlerinde kaldığım mekândan ayrılıp Emirdağ sokaklarında gezinmeye başlamıştım. Emirdağ Afyon’a bağlı olup, nüfusu yirmi bin civarında bir ilçedir. Ankara-Konya karayolu üzerinde bulunan bu ilçenin bir hususiyeti de Avrupa’da bulunan Emirdağlıların çok oluşudur. Bu nedenle de kış aylarında azalan nüfus sayısı yaz aylarında yüzbinleri aşıyormuş.

Emirdağ’ın beş beldesi ve altmışa yakın köyü bulunmaktadır. Halk geçimini tarım, hayvancılık ve göç nedeniyle Avrupa ülkelerine yerleşen fakat ilçeden halen kopmayan Emirdağlıların ilçeye kazandırdığı yatırımların ekonomik hareketlilikleriyle sağlamaktadır.

İsmi 1930’lu yıllara kadar Aziziye olan Emirdağ, sonradan mevcut ismini Emir Dede Türbesi’nin bulunduğu, iki bini aşkın rakımdaki dağdan aldığı söylenmektedir. Cumhuriyet döneminde ilçe konumuna geçen Emirdağ, Afyon’a 60 km mesafededir.

BEDİÜZZAMAN VE EMİRDAĞ

Emirdağ’ın öne çıkan en önemli özelliği, Üstad Bediüzzaman’ı bağrına basarak onu yıllarca misafir etmesidir.

Emirdağ ziyaretimizde ilçeyi konuştuğumuz Emirdağlı mahallî bir devlet idarecisi bize “Emirdağ Bediüzzaman’la ün aldı, onunla şereflendi, şan buldu. Yoksa kim tanırdı Emirdağ’ı?” diyerek hissiyatını dile getirmişti. Biz de, Emirdağlıların Bediüzzaman’ı, Bediüzzaman’ın da Emirdağlıları sevdiğini ifade etmiştik…

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN EMİRDAĞ’A NE ZAMAN GELDİ?

Yaptığımız araştırmalarda Hz. Üstad’ın 1944 yılının Ağustos ayı içinde Denizli hapsinin akabinde Emirdağ’a getirildiğini öğreniyoruz.

Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15 Haziran 1944 tarihinde karar vererek beraat ettirdikleri Hz. Üstad bir müddet Denizli’de kaldıktan sonra aynı yılın Ağustos ayı içinde, muhafızlar nezaretinde Denizli’den Emirdağ’a gönderilir. (Mufassal Tarihçe-i Hayat, s. 978)

EMİRDAĞ HAYATINA DAİR…

“Emirdağ talebeleri, Üstadın Emirdağ’ındaki hayatına dâir diyorlar ki:

‘Üstad Emirdağ’ında dâimî tarassud altında bulunuyordu. Açık havalarda gezmeye çıkardı. Üstadın, bahar ve yaz mevsimlerinde mutlaka kırlara çıkmak âdeti idi. Yalnız başına gider, birkaç saat kalır, sonra evine dönerdi. Kırlara çıktığı zaman, çok defa arkasından takip ettirilirdi. Bâzan bekçiler, bâzan jandarmalar takip ederdi. Hattâ bir defa arkasından kurşun attırılmış, fakat isâbet etmemiştir. Birgün, bir resmî memur, arkasından koşarak, ‘Dışarı çıkmak yasak. Başına bere koyamazsın, sarık saramazsın’ diye mütehakkimâne ve mütecâvizâne ifadeler kullanmış; Üstad da geriye dönmüştür. Bu tarz muâmeleler çoktur.” (Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı)

EMİRDAĞ’DAN AFYON’A

1944 Ağustos’unda Emirdağ’a getirilen Üstad, Emirdağ’a bu ilk gelişinden itibaren üç buçuk yıl Emirdağ’da kalır.

17 Ocak 1948 tarihinde Afyon’a getirilir. Burada kısa bir müddet bekledikten sonra Afyon zindanlarında tevkif edilir.

“Afyon hapsinin yirmi aylık işkenceli, zulümlü ve zehirli ve hastalıklı günlerinden sonra yetmiş iki gün Afyon vilâyet merkezinde nezaret altında bulunur.” (Mufassal Tarihçe-i Hayat, s. 1406)

Hz. Üstad 28 Aralık 1949 günü de, tekrar Emirdağ’a getirilir.

EMİRDAĞ’DA İKİNCİ İKAMET

Üstad hazretleri Emirdağ’da ikinci defa ikamete maruz bırakılır. Bu zaman süreç olarak 1952 yılına yani İstanbul’da yapılan Gençlik Rehberi Mahkemesi’ne ve tekrar Emirdağ’a gelişine kadar geçen süredir ki, zaten bu son yıllarında vefatına kadar ülkenin çeşitli yerlerini ziyaretiyle şereflendirmiştir.

EMİRDAĞ’DA BİR SON ŞAHİT

Emirdağ’a vâsıl olduğumuzda Nur hizmetleri ve Aziz Üstadımızın mübarek hayatında yeri olan insanlarla mülâki olmuştum.

Hz. Üstad’ın Emirdağ hayatı içinde onu gören ve ona hizmet eden bahtiyar bir Emirdağlı son şahitle görüşmüştük. Bu zat, geçtiğimiz hafta vefat eden, Emirdağ’da çok sevilen ve imamlık yapan Ahmet Urfalı Ağabeyimiz idi. Onu evinde ziyaret ederek bu Üstad yadigârı ağabeyin hatıralarını dinlemiştik.

Aslen Urfalı olan Ahmet ağabeyin Emirdağlılığı, uzun yıllar önce dedelerinin Emirdağ’a yerleşmesi ile başlamış.

1924 yılında Emirdağ’da doğan Ahmet Urfalı, Hz. Üstad ilk defa Emirdağ’da 1945 yılında Balıkesir’de asker iken izinli olarak dönüşünde ziyaret etmiş. Son Şahitler’de de yer alan Üstad’la görüşmelerini şöyle anlatıyordu:

Üstad’ın Hizmetine Asker Dönüşü Girdim

“Ceylan Çalışkan ağabey vasıtası ile Üstadı tekrar ziyaret ettim. Daha sonraları Ceylan ve Mustafa Acet ile birlikte ben de hizmetine girdim. Benim hizmetim daha hafif işleri takip etmek tarzında oluyordu. Odun getirir, sobayı yakar, çarşıya çıkar ve yemek pişirirdim. Yemeği küçük sefer taslarında yapardık. Yemeğimiz çoğu zaman pirinç çorbası idi.

“Bu şekilde Üstad’ın hizmetine devam ederek Risale yazmaya başladım. İslâm yazısını Üstad’ın yanında kalan talebelerinden öğrenmiştim. Üç tane Sözler yazdım. Üstad tashih ederek duasını yazıp tekrar bana iade etti.”

Dördüncü Koğuşta Kaldım

“Üstad ve talebelerini Emirdağ’dan toplayıp Afyon hapishanesine götürmüşlerdi. O anda aleyhte çok dedikodu yapılıyordu. Bir zaman sonra bize de gitmek nasip oldu.

Bir gün Üstadımızın aleyhinde konuşan bir zabıta memuruyla münakaşa ettim. Bu nurdan nasipsiz adam, ‘Said Nursi’yi asacaklar, şöyle yapacaklar, böyle yapacaklar’ diye konuşunca; ben de kendisine hiddet ettim, ‘Hiçbir şey yapamazlar, Üstadımın kılına bile dokunamazlar’ dedim. O da gidip beni şikâyet etmiş. Beni yakalayıp Emirdağ hapishanesine attılar. Orada bir hafta kaldım. Oradan da, Afyon Hapishanesine götürdüler. Bir hafta da, dördüncü koğuşta Tahiri Mutlu Ağabeyin yanında kaldım. Üstadımızla görüşmem mümkün olmadı. İfademi aldıktan sonra beni tahliye ettiler.”

Tefekkür, Tashih ve Evrad…

“Üstadın yanında çeşitli zamanlarda kıra gitmiştim. Kendisi tefekkür eder, tashih yapar ve evrad okurdu. Biz luzümu zamanında yanına yaklaşırdık. Yine bir gün kıra giderken eski postanenin önünde aniden geri dönerek bana sordu: ‘Hasta mısın?’ Hakikaten birkaç yıldır bende şiddetli vehhamlık vardı. Ben daha ‘Evet’ diyemeden şiddetli bir şamar vurdu. Sonra ‘Haydi gidelim, bir şeyin yok’ dedi, yola devam ettik. Daha sonra benim rahatsızlığımla alâkalı hiçbir şikâyetim kalmadı.

Kore Harbiyle Alâkadardı

“Bir defasında kardeşlerden birisi sormuştu: ‘Allahümme ecirnâ derken ellerimizi neden çeviriyoruz?’ Ben bunu Üstada sormak için yanına girdim. Üstad yatakta idi, ama sanki vücudu kaybolmuştu. Çok hiddetli bir vaziyeti vardı, yüz hatları gerilmiş, çok sinirli bir hâli vardı. Soruyu sordum. ‘Kardaşım, senin işin bitti mi?’ deyince, ‘Evet, Üstadım’ dedim. ‘Derhal dışarı çık’ dedi. Mahcup ve korkarak dışarı çıktım. Ertesi gün yine Üstadın huzuruna gittim, bu defa yatağında gülümsüyordu. ‘Gel kardaşım, sen bir şey işittin mi?’ dedi. ‘Hayır Üstadım’ dedim. ‘Keçeli, sen radyo dinlemedin mi?’ deyince sormak istediği meseleyi anlamıştım. ‘Dinlemedim Üstadım, halktan işittim’ dedim. Kore’de Kunuri çemberi yarılmıştı. Üstad bu haberden dolayı çok sevinçli idi. Kore harbi ile çok alâkadar oluyordu. Tebessüm ederek beni alnımdan öptü. Böylece huzurundan sevinçle ayrıldım.”
***
Ahmet Urfalı ağabeyi ziyaretimiz ve hatıralarını tespitimizin ardından Emirdağlı Çalışkanlar hanedanından, Üstadın uzun yıllar şoförlüğünü yapan talebelerinden olan Mahmut Çalışkan ağabeyi de evinde ziyaretimizin akabinde Emirdağ’dan mutluluk içinde ayrılırken Üstad ve talebelerine yakın tarih içinde revâ görülen muameleleri düşünüyor ve üzülüyordum. “Bir Mahkeme-i Kübrâ var!” ümidi ve şuuru içinde…
Ahmet Urfalı Ağabeyimizin mekânı Cennet olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*