Bediüzzaman’ın matbuat tesbitleri ve Yeni Asya…

alt

Türkiye’de medyanın durumu, Bediüzzaman’ın ifâde özgürlüğüyle basın ve yayına dair esas ve ikazlarının da haklılığını bir defa daha ortaya koyuyor.

Said Nursî “demokrasinin zembereği” diye nitelendirdiği efkâr-ı ammenin (kamuoyunun) “tehditlerle, korkularla, hîlelerle başka bir mecrâya çevrilmesi”ne ve milletin sathî ve geçici de olsa “muhâkeme-i aklîyesi”nin kapatılıp yanlışlara sürüklenmesine karşı,“matbuat lisânı” dediği basın yoluyla milletin aydınlatılmasının ehemmiyetini açıklıyor.

Daha geçen asrın başlarında gazetelerin “iki mühim vazife”yi yerine getirmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Birincisini, “dellâlül –mehâsinü ve ve’l-meâyib (toplumdaki, icraattaki ayıpları ve güzellikleri ilân etmesi)”; ikincisi ise “hatibü’l umumî (umum adına konuşup herkese hitap eden) veyahut mürebbiyyül’l efkâr” (fikirleri terbiye edip olgunlaştıran) olarak özetler. (Eski Said Dönemi Eserleri, 187-8)

DEVRİN GAZETELERİNDE YAZAR, YAZDIRIR…

Bunun içindir ki, dönemin millet ve memleket meseleleri için, “efkâr-ı ammenin (kamuoyunun) mürebbisi” dediği devrin muhalif ve muvafık hemen hemen bütün gazetelerinde yazılar yazar.

Fikirlerine açıkça karşı olduğunu bildirdiği Derviş Vahdeti’nin “Volkan” gazetesinden “Serbestî”ye, “Şark ve Kürdistan”dan “Tanin”e, “İkdam”dan “Dinî Ceride”ye kadar birçok gazetede makaleler neşreder.

Daha sonra ,”Ehl-i Sünnet”, “Büyük Cihad” gazetelerinde, “siyaset noktasında” tasvip etmediğini açıkça belirttiği “Büyük Doğu”, “Sebilürreşad” gibi gazete ve mecmualarda Nur Risaleleri ve Nur Talebelerinin haklı dâvâsı ile ilgili müdafaaların ve beraat kararlarının neşrine memnun olur. Risalelerle ve Nur talebeleriyle ilgili haberlerin çıktığı gazeteleri aldırıp söz konusu hizmet ve haberleri okutur. Hatta yurt dışındaki, İslâm dünyasındaki basında İslâmî hizmetlere dair “hizmet haberleri”ni lâhika mektuplarına alır.

Mısır matbuatında Risâle-i Nur’un birçok Doğu ve Batı dillerine tercüme edildiğini, Avrupa, Amerika ve Afrika’da hüsn-ü teveccühe mazhar olduğunu, başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere birçok ülkede okunduğunu bildiren haberleri eserlerinde iktibas eder.

Nur Risâlelerinin Japonya ve Kore’de birçok okuyucularının bulunduğunu, Hindistan, Pakistan ve Endonezya’daki Müslümanların Risâle-i Nur’dan mahrum kalmadığını müjdeleyen yazı ve haberleri lâhikaya alır. “Tarihçe-i Hayat” kitabının sonundaki “hâriç memleketler” bölümünde yayınlanan gazete ve dergilerdeki makale ve yorumları, “Risâle-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun emâre ve delilleri, bütün beşeriyetin Kur’ân’a ve dolayısıyla asrımızda onun mânevî i’câzını (mû’cizeliğini) ispat ve beyân eden tefsiri Risâle-i Nur’a muhtaç oluşunun nişânesi” olarak yayınlar. (Tarihçe-i Hayat 613-615)

“KALB-İ UMUMÎ-İ MÜŞTEREK-İ MİLLETTEN BÎTARAFANE…”

Bediüzzaman’a göre, medyanın temel ve en başta gelen görevlerinden biri, millet hâkimiyetinin gereği olarak “teftiş (denetim)”tir. Sathî, magazinel haberler, oyun ve avutmalar yerine fikirleri terbiye eden, doğruya yönelten mürebbi)” olarak toplumu, fikirleri terbiye etmesidir. Zihinleri kargaşadan kurtarıp doğruları göstermesi, milleti yanıltan yanlışlara karşı teyakkuza sevk etmesi, millet adına denetim ve ikaz vazifesini görmesidir. “Bedraka-i efkâr” olup fikirlerin kolavuzu ve yol göstericisi işlevini yerine getirmesidir.

Bediüzzaman’ın teşhisiyle, dünden bugüne medyanın en mariz illeti, “havaî gıllu gış” diye tanımladığı gizli kin ve kötü niyetlerle süslenmiş müzevirlik ve koğuculuk dolu yalan ve dolan propagandadır. Ortalığı karıştıran ve gerçekleri çarpıtan, toplumun sosyal dengesini ve âhengini bozup milleti istikametten ayırarak inhiraf uçurumuna iten, “mücriflik”le fikirleri müşevveş eden, “şemâtetle” kötülükleri telkin edici “garâzkârane münâkaşata (tartışmalara)” taraf olup “yalan ve ifratperverâne keşmekeş” doğuran karmakarışık ve karıştırıcı yayınlardır.

Bunun için, bu fesadın önüne geçilmesi, “feverân eden efkâr-ı umumiye ile zihnî aldatmaların, mugâlataların (demagojilerin) dağılması ve hakikatin meydana çıkması” için yine “matbuat lisanı”yla, basın/medya aracılığıyla milletin bilgilendirilmesinin gereğini ifâde eder. Medyanın, “vatan, millet ve İslâmiyeti” alâkadar eden meselelerde, sosyal hayata ve siyasete dair değerlendirmelerde fikirleri aydınlatılıp istikametlendirmesi vazifesini ders verir. (Eski Said Dönemi Eserleri, 187-8)

Bunun için “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip (edeplenmiş) olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten (milletin ortak genel görüşünden) bîtarafane çıkmalı. Ve matbuat nizâmnâmesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli” diye çağrıda bulunur. (Divân-ı Harb-i Örfî, 24)

Bugün medyanın Bediüzzaman’ın belirlediği bu temel esaslara ihytiyacı var. Ve el-hak Yeni Asya “matbuat âlemi”ndeki 45 yıllık tâvizsiz istikrar çizgisiyle bu temel düsturlara hep sâdık kalmıştır ve vazifesini bihakkın yerine getirmiştir…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*