Birinci Ağabey için ne dediler…

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yakın talebe ve hizmetkârlarından Mehmet Emin Birinci Ağabey, önceki gün Fatih Camii’nde, o­n binlerce kişi tarafından kılınan cenaze namazın ardından Eyüp Sultan Mezarlığı’na, Zübeyir ve Tahirî Ağabeylerin yakınına defnedildi. o­n binleri buluşturan cenaze, şeb-i arus havasındaydı.

Ölümün yokluk değil kavuşma olduğuna inanan binlerce insan, o­nu Eyüp’teki kabrine kadar uğurladı. Bülbül-ü Kur’ânlar tarafından okunan Yasin, Tebâreke, Amme ve pekçok sûrenin tilâveti eşliğinde gerçekleşen defin işlemleri sona erdiğinde ufûle meyleden güneş, mânâ âleminde yeni bir güneşin doğuşuna şahitlik ediyordu.

Vakit akşamdı… Oldukça kalabalık bir cemaatin son vazifesini yaparak ayrıldığı esnada Eyüp Camii’nin minarelerinden yükselen akşam ezanı sesleri, âdetâ Birinci Ağabeyin, teşyîcilerine son bir ‘Namazı vaktinde kılın’ ikazı gibiydi. Eyüp Camii binlerce insanla doldu taştı. Namaz için civardaki başka camilere gitmek zorunda kalanlar oldu.

Böyle bir atmosferde uğurlandı Birinci Ağabey. Mehmet Fırıncı, o­nun için, takvasına vurgu yaparak “Biz o­nu, Tahirî Ağabeyin vekili gibi kabul ederdik” diyordu.

Ve işte Tahirî’nin vekili, tıpkı o­nun gibi, bir 3 Nisan günü vedâ etti bu dünyaya. O şimdi sevdikleriyle…

Şüphesiz o­nu pekçok insan seviyordu. Biz ancak bir kısmıyla görüşebildik tabii… Gelin o­nu, bir de sevdiklerinin ağzından dinleyelim:

Mustafa Sungur:

Birinci, kabre müteveccih oldu, gitti. Arkadaşları olan Ahmet Aytimur, Mehmet Fırıncı, Mehmet Kutlular, vs. talebelerin hepsine ve bu zamana kadar beraber olduğu bütün arkadaşlarına başsağlığı diler, hepsinin iman-Kur’ân hizmetinde daim olmalarını temenni ederim. Bu kardeşimiz, Risâle-i Nur’da idealini buldu, elhamdülillah o şekilde bir hayat yaşadı. Dünya kirlerinden uzak olarak Rahmet-i Rahman’a kavuştu inşallah. Biz hep beraber o­nun hizmetini devam ettireceğiz. O da kabir tarafında hizmetini devam ettirecek inşallah.

Mehmet Kutlular:

Birinci Ağabey, kendi halinde, inanmış, inandığından hayatı boyunca hiç sapmamış, kendi inancına göre taviz vermemiş ve hakikaten takvâ içerisinde yaşamış bir insandı. İnsanlarla olan münasebetinde de, hiç kavgalı, gürültülü, münakaşalı şeyleri sevmezdi Birinci Ağabey. Devamlı ibadet hassasiyeti içerisinde yaşayan birisiydi. Yani sadece farzlara değil, sünnetlere uyma hususunda da çok hassastı. Allah rahmet eylesin, Tahir Ağabey de böyleydi. Birinci Ağabey de buna dikkat ederdi.

Tabiî daha ziyade münzevî gibiydi o. Çok fazla dışarıyla ilgisi yoktu. Ama Risâlesini okur, derslere giderdi.

Üstad zamanında da İstanbul’da neşriyatla meşgul olmuştu. Ayrıca Zübeyir Ağabey, o­nu, Bekir Ağabeyin yanında görevlendirmişti. Çünkü Bekir Ağabey yalnız, sekreteri yok, Anadolu’ya gidiyor, bir takım şeylerin takip edilmesi lâzım tabiî. Seneler boyu, 12-13 seneden fazla o görevi de yapmıştır.

Mehmet Fırıncı:

Birinci Ağabeyle elli yedi sene beraberdik. Hep hizmette bulundu, başka hiçbir şey düşünmedi. İnsanlardan tek birşey isterdi: Devamlı namazını vaktinde kılmalarını. Biz o­nu Tahir Ağabeyin vekili gibi kabul ederdik. Üstadı hüve hüvesine yaşamak isterdi. Hamdolsun, Resûlullahın talebesi olarak ahirete gitti inşallah. Resûlullah ve Üstadımız o­nu karşılamışlardır.

İhsan Atasoy:

Son anında yanındaydım. Hastanede Dr. Said Bey, beni bir saat kala çağırmıştı. Tabiî sekerat halindeydi, nefes alış verişleri bir hayli zayıflamış vaziyette yatıyordu. Ben Yasin-i Şerif’i okudum. o­ndan sonra Cevşenü’l-Kebir’in sonuna geldim. Yasin’i okurken Said Bey şunu dedi: “Normalde bir saat önce, kalbi, iki kez durdu. Ve çalışması mümkün değil. Ben doktor olarak ilk defa böyle bir olaya şahit oluyorum. Kalp, tekrar başladı çalışmaya.” Sonra “Namazı bekliyor” dedi Said Bey. “Ezana ne kadar var?” diye sordu çevresine. o­na bakarken, bir yandan da ekrana bakıyor, kalp atışlarını takip ediyordu. Ve gerçekten de ben Cevşen’in sonuna geldiğimde, Üsküdar’dan çok güzel ezan sesleri gelmeye başladı. Camları açtırdı Said Bey. Ezan sesleri sırasında, ‘olmayacak’ şey gördük. Normalde hareketsiz yatarken, hareket başladı. Ellerini, teyemmüm eder gibi birbirine vurmaya başladı. Sonra çok zor bir şekilde yüzüne getirdi. Derken ellerini birleştirdi önünde. Sonra bir anda, son nefes bile yoktu, tam bir sükûnet ve huzur haliyle gözleri belli bir noktaya dikilmiş olarak ruhunu teslim etti. “Tamam mı?” dedim doktora. “Tamam” dedi. Ancak o zaman anlayabildik. Yani o kadar sükûnet haliyle Rabbine mülâki oldu.

Safa Mürsel:

Az konuşan, fakat çok iş yapılmasını isteyen biriydi. Namaza, ibadete, evrad ve ezkâra olan hassasiyeti, hiçbirimizle kıyaslanmayacak derecedeydi. Çok sıkıntılı günlerde, metanatiyle, teşvikleriyle, arkamızda mânen müzahir olmasıyla bizim için önemli bir güç kaynağı idi.

İsmetullah Güler:

Kendisinden çok istifade ettik. Takvasıyla, Risâle-i Nur’a olan vukufiyetiyle önde olan ve bilhassa namaza verdiği ehemmiyet ile herkese örnek bir ağabeyimizdi. İkindi namazlarında Amme Sûresinin yarısını okuduğumuzda “Niye tamamını okumuyorsunuz?” diye ikaz ederdi.

Faris Kaya:

İnanan bir insandı. Üstada, hizmete sadık bir insandı. İnandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi de vefat etti. Hayatının son saniyesine kadar İman ve Kur’ân hizmetine sadakatle yaşadı.

Erdoğan Esenkal:

Ben kendisinden sadece manevî hayatımla ilgili değil, üniversite ve iş hayatımla ilgili de çok önemli tavsiyeler aldım. Daima o­ndan ubudiyet, takva ve hizmet noktasında fevkalâde faydalı dersler aldık. Allah ebeden razı olsun.

Mevlüt Polat:

Ağabeyler içerisinde nadire-i fıtrat olan, takvalı olarak yaşamaya gayret eden ve Nur hizmetlerini kendisine gaye-i hayat edinen bir ağabeyimizdi. Hatta Mustafa amcamız, daha o­na, yedi yaşındayken yazmış olduğu bir tebriki o­n sekiz sene sakladıktan sonra o­nun cenazesinde getirip tekrar bize vermek sûretiyle ne kadar hatırşinas ve kadirşinas olduğunu da bize göstermişti.

Hamdi Sağlamer:

Çok şahane Risâle-i Nur okurdu. Ve yokluklar içerisinde, yemek yapamadıkları günlerde, teksirle Risâle-i Nur’ları basarak sıkıntılar içerisinde hizmet etti. Ömür boyu böyle geçti.

Ali Demirel:

Risâle-i Nur’a o­nun kadar ferâgatle hizmet eden çok az insan vardır. Bütün hayatını bu işe vakfetmişti.

Yavuz Bahadıroğlu:

Evvelâ ailemizin büyüğü idi. İkinci olarak; Bediüzzaman’a sadık, eserlerine sahip, Kur’ân yolunda Kâbeyi yüreğinde taşıyarak yürüyen bir insandı. Bir kutup yıldızı olarak algılıyorum. Namaza iptilâ derecesinde bağlı bir insandı. İnandığı gibi yaşadı. Uğradığı hiçbir zulüm ve baskından şikâyet etmeyerek yaşadı. İnancının bedelini ödedi. Birinci Ağabey için şeb-i arustur bugün. Bekir Ağabeyler, Tahiri Ağabeyler, Zübeyir Ağabeyler sanırım o­nu bekliyor. Peygamberi, Üstadı o­nu bekliyor, o­nu karşılayacaklar.

İslâm Yaşar:

Herkes tarafından iyi bilinen bir insandı. İyi bilinmesinin ötesinde, iyi bilinmekten ziyade iyi bilmeyi ve bildirmeyi isteyen bir insandı. Hem kendisi iyi bilindi, hem o­nu iyi bilenler hep iyi bilindiler, inşallah hep iyi bilinecekler. Mahşerde bu kalabalıkla yine baraber olacağız inşallah.

Ömer Tuncay:

Birinci Ağabey, meşakkat içerisinde Bekir Berk Ağabeyle mahkemeden mahkemeye dolaşan, hizmete her yönüyle sahip çıkan bir insandı. Sünnete tam mânâsıyla ittibâ ederdi. Çok müstesna bir insandı.

Zeynep Birinci:

Ağabeyim, Risâle-i Nur’u eniştemiz vasıtasıyla tanıdı. Yoksa nerede bulacaktık. Kimsede görmemişiz. Karın üzerinde namaz kılıyordu o. Bize de ders verdi. Her tarafta birinciydi.

Birinci’yi, Bizim Radyo’da konuştular

Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular, Bizim Radyo’da, hizmette senelerce birlikte oldukları merhum Mehmet Emin Birinci’yi konuştular.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*