Bitkilerin yaşam tarzından yansıyan mucizeler

Bu günkü yazıda bitkiler (nebatat) üzerinde bir nebzecik çalışalım, bir araştırma yapalım istedim.

Bu kâinat kitabının; bitkiler sahifesine bir pencere açıp baktığımda; bir takım gizemleri ile beraber, başlı başına sonsuz bir âlem olduğunu gördüm.

O pencereden seyrederken; Hz. Peygamber’ın, “Ben ilim şehriyim, Ali ise o ilim beldesinin kapısıdır.” Dediği; üstüne âlim olmayan, Hz. Ali’nın şu sözünü hatıra getirdi ki: “Eğer bilmediklerim ayağımın altına girseydi, başım göklere değerdi.” Demiş.

Yine Sokrat’ın: “Bildiğim bir şey varsa, o da hiç bir şey bilmediğimdir.” Sözünün gerçekliğinden hareketle; bu kadar okumaya ve araştırmaya meraklı birisi olarak; kâinattaki ve dünyadaki varlıklardan ve cereyan eden bunca hikmetli ve esrarlı faaliyetlerden ne kadar bihaber olduğumuzu yakinen anladım. Bu meyanda bildiklerimin, bilmediklerimin yanında sıfır (0)’a çok yakın olduğunu da, ciddi anlâmda idrâk ettim.

Baharın gelmesi ve havaya, suya ve toprağa cemrelerin düşmesi ile beraber, dağların zirvesinden erimeye başlayan karlar, ovalara, vadilere doğru rahmetin yürüdüğü, çayların ve ırmakların gür sesiyle çağladığı, vecde gelip gürül gürül aktığı mevsimdir bahar.

Kurumuş, ölmüş toprağın üstünü kaplayan çayırlar, bir halı misâlı serilmiş yemyeşil çimenler; ak papatya, sarı nergis, mavi menekşe, gelincikler, renk renk lâleler ve çiçekler, uçuşan kelebekler, böcekler, adeta âlemin yeniden dirilişini müjdelemekte ve bütün tabiatı; huzur veren, mutluluk telkin eden, bir oksijen deposuna dönüştürür bahar.

“Yeryüzünü sofra-i nimet, bahar mevsimini de bir deste çiçek yapan Cevvad-ı Kerime, bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar kolaydır.”(1) Yani bir çiçeği yaratan, ancak bütün şa’şasiyla baharı da halk eden zat olabilir.

Bütün varlıklara ve özellikle bahara, gözü açık bir nazarla bakmak, kalbi hüşyar, zihni canlı tutmak, gafletten uzak, her şeyi en güzel şekliyle yaratan, güzellikleri göz kamaştıran; baharı binlerle renge boyayan, buram buram kokan, o nefis kokuları derc eden, değişik meyve ve taamları binlerce tadlar ile donatarak bize sunan, “gizli el”‘i düşünmeli, tanımalı ve mükemmel bir şükür ile takdir etmeli ve perestiş etmelidir, kendini insan bilen insan.

Gel arkadaş!

Hep beraber; yeryüzüne canlılık bahşeden şu bereketli Nisan ayı ile beraber, bulutların gökyüzüne, gökyüzünün yeryüzüne rahmet olarak indirilen yağmura, yağmurun hasret kaldığı topraklar; toprakların iştiyakla kucaklaşmayı beklediği yeşilin binler tonuyla cenneti hatırlatan ağaçlara; ağaçlardan filizlenen tomurcuklara, tomurcuklardan çiçeklere ve çiçeklerin güleç yüzlü meyvelere inkilâp etmesine; zaman, zemin ve zerreden arşa kadar uzanan her bir şeydeki, muntazam ve mevzun (ölçülü) renk renk, ahenk ahenk, nakış nakış, ilmek ilmek dokunuşuna ve diğer nihayetsiz güzelliklerle bezenen dünya’nın bu görkemli dirilişine tefekkürle, ibretle bakalım ve çok anlamlı dersler çıkaralım.

Bu muhteşem doğanın canlanmasına ve can alıcı bahar mevsimine Allâh, şu âyet-i Kerime’de, insanları uyararak nazarlarını celbeder ve iki gözle değil, belki de binler gözlerle bakılmasını talep eder; “Şimdi, Allâh’in rahmet eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor.(Aynen bunun gibi) şüphesiz ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir.”(2) diye buyurmaktadır.

Bitkiler dünyasına bir âlem demiştik. Ankara Üniversitesinden, Fen Fakültesinde okuyan bir arkadaşım vardı. Bitkiler üzerine çalışmalar yaptığını biliyordum. Konuya dair kendisinden bilgilenmek istedim. Ancak bana; “BAKTERİYOLOJİ VE VE BAKTERİ GENETİĞİ” üzerine akademik uzman, Profesör olduğunu ifade etti.

Biyoloji bilim dalına baktım. Bunun da bir çok bilim dalına ve alt bilim dallarına ayrıldığını müşahede ettim.

BOTANİK; bitkileri inceleyen ana bilim dalıdır. Bunun da, BİNLERCE ana bilim dalı altında inceleme yaptığı görülmektedir.

Örnek olarak:

Tohumlu Bitkiler,

Tohumsuz Bitkiler,

Bitki Morfolojisi ve Anatomisi,

Bitki Sistematiği,

Bitki Ekolojisi,

Bitki Genetiği,

Bitki Coğrafyası,

Bitki Fizyolojisi,

Bitki Biyokimyası,

Bitki Embiriyolojisi,

Tıbbi Bitkiler,

Süs Bitkileri,

Bitki Besleme gibi başlı başına önemli dallar.

Bitki Yetiştiriciliği ve bitki hastalıkları gibi bilim dalları ise, ziraatçıları ilgilendirmektedir.

Bu ve bunlara benzer bitkileri inceleyen bilim dallarının, dünyanın her yerinde, üniversitelerde kürsüleri mevcuttur. İlgili konulara dair akademisyenler, öğretim görevlileri, öğrencilerine dersler vermekte ve araştırmalarına devam etmektedirler.

İlim ve teknoloji inkişaf ettikçe, bitkilerin bilinmeyen mucizevî tarafları da gittikçe açığa ve su yüzüne çıkmaktadır. Aynen insan vücudunun çalışma mekânizmasındaki gizli hakikatlerin zuhur etmesi gibi.

Şu âyetlerde Allâh Te’ala; bitkilerin hikmet ve faydalarına ve üzerinde çok düşünülmesine ve ne kadar hayatî öneme sahip olduklarına dair dikkatleri çeker ve şöyle buyuruyor:

“Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar serpiştirmiş ve orada seyrine doyum olmayan her türden bitki yetiştirmişız.”(3)

“( Bu bitkiler) Hakka yönelen her kulun gözünü, gönlünü açar. Yaratanın gücünü hatırlatır, ona ders verir. Bir de gök yüzünden mübarek, çok faydalı bir su indirip onunla bağlar, bahçeler, biçilecek daneler, uzun boylu hurma ağaçları bitirmekteyiz (yeşertmekteyiz)(4)

“Bütün bunları, kullara rızık olsun diye (yaratmaktayız) Onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz. İşte yeniden dirilme de böyledir.” (5) buyurmuştur.

Diğer bir âyette bakışları rızka celbederek;

“İnsan yediklerine bir baksın!”(6) diye buyurmuştur.

Bediüzzaman, bunca nimet ve ta’amları ihsan eden yüce Rabbimizin bizden ücret olarak, üç şey istediğini beyan eder şöyle ki:

Bunlar: “Zikir, fikir ve şükürdür.” Yani başta “Bismillâh” diyerek, Allâh’ın adıyla başlamak, zikirdır. İkincisi: O nimetlere manay-ı harfiyle bakmak, yani o taamların arkasında, bizlere ikram eden, hakiki mun’imi görmek, bilmek, tanımak ve tefekkür etmek suretiyle yemektir.

Şükür ise: O yemeklerin sonunda “el-Hamdulıllâh” diyerek, Allâh’a hamd-u senâda bulunarak, teşekkür etmektir.

Bizlere verilen bir çiçeğe teşekkür ediyoruz da, diğer yandan, bunca sayısız nimetlere karşılık, Allâh’a gönülden samimi bir teşekkür etmemek hiç olmaz.

Âyetin devamında, Allâh Te’ala;

“Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık, sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler, üzüm bağları, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar yeşerttik (bitirdik). Bütün bunlar, sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.”(7) buyurarak, yerde biten nimetlerin amaç ve mahiyetlerine dikkatle ve düşünerek bakmamızı ister.

Konumuzla ilgili olarak, diğer bir Âyet-i Kerime’de şu ifadeleri görüyoruz:

“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye ( yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bile bile Allah’a şirk koşmayın.”(8)

Ve âyetin devamında; “O(cc), yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.”(9)

Daha önce Allâh, “Yeryüzünde ve göklerde” ve “Gece ile gündüzü” ve “Ay ile Güneşi” “Emrinize ve hizmetinize sunduk.” Diye, buyurduğu âyetleri dile getirmiştik. Burada ise; yerde ne varsa sizin için yarattı denilmektedir. Yani sizin için yaratmakla kalmayarak, ayrıca boyun eğdirip, emrinize vererek musahhar etti, denilmektedir.

Hayatımızın devamı için, her saniye teneffüs ettiğimiz oksijenin kaynağı bitkilerdir. Yani bitkiler olmazsa insanlar dahil, hiç bir hayvan, hiç bir canlı yeryüzünde yaşayamaz.

Bilgi, insanı tereddütten, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak ise, korkulardan kurtarır.

Bitkiler üzerinde fikrî seyahate ve seyirlere devam edeceğiz.

“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” Necip Fazıl

“Durmak ölüm, taklit uşaklıktır, çalışmak ve yetişmek ise, hayat ve hürriyettir.” L. Y. Rauke

“Âlim ölse de yaşar, cahil ise yaşarken ölüdür.” Buyurdu Hz.Ali

Dipnotlar:

(1) Sözler s.72
(2) Rum 30/50
(3) Kaf 50/7
(4) Kaf 50/8-9
(5) Kaf 50/11
(6) Abese 80/24
(7) Abese 80/25..32
(8) Bakara 2/22
(9) Bakara 2/29

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*