Bu kaçıncı balyoz?

Darbe planlarına bir yenisi daha eklendi. Yine Taraf gazetesinin gündeme getirdiği bu planın, öncekilerden çok daha kapsamlı ve detaylı olduğu anlaşılıyor. Gazetenin haberinde, planla ilgili dokümanların 5000 sayfayı bulduğunun belirtilmesi de onu gösteriyor.

Planla ilgili detaylar henüz tam olarak kamuoyuna yansımış değil. Ama şu aşamada ortaya çıkanlar bile, insana “Bu kadarı da olur mu?” dedirtecek ölçüde çılgınca hedefler öngörüyor.

Fatih ve Beyazıt camilerini bombalatma ve sırf hükümet zorda kalsın diye uçaklarımızı düşürttürme senaryoları, bunların başında geliyor.

Ve insanın aklına, ister istemez, “Acaba bu uçuk ve akıl almaz iddialar doğru olabilir mi, yoksa bunlar da planların içine sokuşturulmak suretiyle dikkatleri derinlerdeki yapılanma ve hazırlıklardan uzaklaştırıp konunun saptırılması ve sulandırılması mı amaçlanıyor?” suali geliyor.

Neyse ki, planda imzası bulunduğu ve habere konu cunta ekibinin başında yer aldığı belirtilen 1. Ordu eski Komutanı, e. Org. Çetin Doğan’ın tepkileri, bu ikilemi aşmamızı kolaylaştırıyor.

Özellikle cami bombalama ve uçak düşürme senaryoları için, “Copy-past, yani kopyala-yapıştır yöntemiyle sokuşturulmuş” diyen Doğan, haberde sözü edilen diğer hususları doğruluyor.

Ve orada anlatılan hazırlıkların, son dönemde yine gündeme gelen EMASYA planları çerçevesinde yürütüldüğünü, yaptıklarının TSK’ya verilen “cumhuriyeti koruma kollama” görevi kapsamında doğal ve rutin işler olduğunu söylüyor.

“Harp uyum, plan tatbikatı ve seminerler içinde bu tür senaryolar elbette var” diyor; bunların Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere üst düzey komutanların veya temsilcilerinin katılımıyla yapıldığını, CD’lere kaydedilip Genelkurmay arşivinde muhafaza edildiğini anlatıyor.

E. Tümg. Armağan Kuloğlu ise, ilâveten, bu tür bilgi destek planlarının, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi çerçevesinde hazırlandığını belirtiyor.

Bütün bu açıklamalardan sonra şu hususların altını çizip gereklerine dikkat çekmek gerekiyor:

Bu planlarla ilgili olarak Doğan’ın bahsettiği CD kayıtları Genelkurmay arşivlerinden çıkarılarak açıklanmalı ve eğer medyaya yansıyanlarda bunlarla örtüşmeyen “ekleme”ler yapıldıysa ortaya konularak kamuoyu doğru bilgilendirilmeli.

Orijinal kayıtlardaki haliyle belgelerde, görevli birilerine sarık, cübbe, çarşaf giydirip düzmece “irtica” gösteri, baskın ve kalkışmaları tezgâhlama gibi planlar olup olmadığı görülmeli.

Aynı şekilde, gazetecileri “tutuklanacaklar” ve “işbirliği yapılacaklar” diye tasnif ederek listeler tanzim edilip edilmediği de ortaya çıkarılmalı.

(Planların varlığını doğrulayan Genelkurmay’ın yaptığı açıklamada bu istifhamların cevabı yok.)

Çok daha önemlisi, yapılanların “yasal” dayanağı gösterilen belgeler ciddiyetle ele alınmalı.

Ve ilk iş olarak, şimdiye kadarki bütün darbelerin dayandırıldığı, Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama görevini TSK’ya veren İç Hizmet Kanununun 35. maddesi artık kaldırılmalı.

İkincisi, 2005’te güncellenen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi iptal edilmeli ve böyle bir doküman illâ gerekiyorsa, tarifini askerin yaptığı iç tehdit değerlendirmelerinden arındırılarak, dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı sınırları koruma görevi eksenindeki bir içerikle yenilenmeli.

Üçüncüsü de, 28 Şubat sürecinin başladığı 1997’de Genelkurmay’la İçişleri Bakanlığı arasında yapılan ve 2005’te güncellenip uzatıldığı belirtilen EMASYA protokolü iptal edilmeli.

Cuntacıların ve muhtemel cunta heveslilerinin elinden bu dayanaklar alınmalı ki, Doğan ve aynı zihniyet yapısını paylaştığı generallerce “doğal ve rutin” sayılan o tuhaf harp oyunlarına, bilgi destek planlarına, hazırlıklara son verilsin.

Ve askerî mahfiller, 12 Mart müdahalesinden 40 sene sonra dahi, “Balyoz” isimli harekât planlarının yapıldığı karargâhlar olmaktan çıkarılsın.

Ve cuntaları besleyen zemin kurutulsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*