Cahız (777-869)

İslam düşünce tarihinin önemli isimlerinden biridir. Yazarlığı ve edipliği ile meşhur olmuştur. Arap edebiyatının en büyük yazarlarından birisi olarak kabul edilmektedir. İslam medeniyetinin parlak dönemlerinden birinde yaşamış olup, bu kültür ve medeniyetin önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Mutezile kelamcılarındandır. Risale-i Nur’da, Kur’an-ı Kerim’le muaraza edemeyen müşriklerin başvurduğu yollar anlatılırken ismi zikredilmekte ve “Muaraza-i bilhuruf mümkün olmadı, muharebe-i bissüyufa mecbur oldular.” (Mektubat, s. 185) sözlerine yer verilmektedir.

Cahız, 777 yılında Basra’da doğdu. İlme olan aşırı merakı, çocukluk ve gençlik çağında iyi bir eğitim almasına vesile oldu. Özellikle Basra’nın o dönem için önemli bir ilim ve kültür merkezi olması, çok sayıda ünlü hocanın burada bulunması, kendisinin de bu şahsiyetlerden ilim öğrenme imkanına kavuşması O’nun için büyük bir nimetti. Meşhur alimlerden ders alan Cahız, tarih, edebiyat, şiir, gramer dallarında önemli bilgiler öğrendi. Bu arada önemli kültürel etkinlikler olan ilim ve edebi meclislere devam etti, ayrıca belli zamanlarda Arap şair ve ediplerinin toplandıkları panayırları takip ederek kendini yetiştirdi. Özellikle özgün Arapça’yı öğrendi. İlim meclislerinden istifade etmek için Basra’daki faaliyetlerle yetinmeyip, bazen Küfe ve Bağdat’a da gitti. Böylece ilim ve irfanını pekiştirdi.

Cahız, bir süre sonra eser yazmaya başladı. Aralarında halifelik konusunun işlediği eseri Abbasi halifesi Me’mun tarafından beğenilince Bağdat’a davet edildi. Daveti kabul edip Bağdat’a gittikten sonra devlet idaresindeki büyüklerin çevresinde kendine yer edindi. Yazdığı eserleri bu çevredeki insanlara takdim ederken maddi manevi destek gördü. Bağdat’ta bulunduğu süre zarfında Arapça’ya tercümesi yapılmış olan Aristo’nun eserlerini okudu. Okuduğu bu eserler daha sonra kelam görüşü üzerinde etki yaptı. 835 yılından itibaren vezirlik makamında bulunan İbnü’z-Zeyyat Muhammed bin Abdülmelik’ten büyük bir destek gördü. Yazdığı bazı eserlerini vezire ithaf eden Cahız, on yıldan fazla parlak bir dönem yaşadı. Bu müreffeh hayat söz konusu vezirin öldürülmesine kadar (847) devam etti. Vezirin öldürülmesinden sonra kendisi de yakalanarak hapse atıldı. Ancak, bir süre sonra yeni vezir tarafından affedilerek serbest bırakıldı.

Cahız, kısa süreli de olsa yaşadığı sıkıntılı dönemden sonra, halifelik tarafından korundu. Bir ara halifenin çocuklarına hoca olarak görevlendirilmek istendiyse de yüz görüntüsünün çirkin olmasından ötürü bundan vazgeçildi. Ancak, halife tarafından korunmaya ve himaye görmeye devam etti. Bazı eserlerini halifeye ithaf etti. Şam şehrinin fethini müteakiben buraya gitti. Ömrünün sonuna doğru hastalandı. Ayrıca felç olmasından sonra Basra’da hayatını sürdürmeye ve buraya çekilmeye başladı. Halifenin kendisini Samerra’ya davet etmesine rağmen bu davete icabet edemedi. 869 yılında Basra’da vefat etti. Uzun bir ömrün sonunda çok sayıda eser bıraktı.

Cahız, İslam medeniyetinin en parlak dönemlerini yaşadığı asırlardan birinde yaşadı. Aldığı eğitim ve kültürün etkisi ile bu parlak dönemin önemli temsilcilerinden biri oldu. Özellikle edipliği ve yazarlığı ile şöhret buldu. Arap nesrine mükemmel şekil veren şahıs olarak kabul gördü. Yazılarında lüzumsuz üslup ve suniliklerden sakındı. Risalelerinde konuların dağınık bir şekilde vermemeye çalıştı. Genelde de bu konuda başarılı oldu. Yazılan eserlerde okuyucu ve dinleyicilerin rahat bir şekilde anlamasını sağlayacak tarzda metinlerin açık yazılması gerektiğini savundu. Özlü anlatımın tercih edilmesi halinde eserin herkes tarafından anlaşılamayacağını ve sadece belli ve sınırlı bir kesimin bundan istifade edebileceğini belirtti.

Cahız, Mutezile imamlarından olup, kelam dallarından bir çoğuyla ilgilendi. Bazı itikadi mezheplerin görüşlerini naklettikten sonra bunları tenkide tabi tutarak fikirlerini ortaya koymaya çalıştı. Kendi çağdaşı olan Kuteybe tarafından, dönemin son kelamcısı olarak gösterildi. Muarızlarının açıklarını yakalaması, delillerini çok uygun zeminlerde kullanması, birbirlerine zıt görüşleri bile maharetle savunabilmesi ve tartışabilmesi, tarihi gerçekler başta olmak üzere, Şiiler tarafından ortaya atılan iddialara karşı Ehl-i Sünneti savunması gibi özellikleri hep dikkat çekti. Kendi döneminde yaşayan Mecusiler, Maniheistler ve zındıklarla fikri tartışmalara girerek İslam dinini büyük bir maharetle savundu.

Risale-i Nur’da, Kur’an-ı Kerim’in indiği tarihten itibaren dört önemli kesim ve guruba karşı meydan okuması ve onları muarazaya davet etmesi önemli delilleriyle birlikte izah edilmektedir. Kur’an-ı Kerim; belagat ehline, şair ve hatiplere, gaybdan haber veren kainlere meydan okuyarak daha önce meydana gelmiş bulunan hadiseler hakkında bilgi verdi ve geçmiş ile ilgili olarak ileri sürülen safsata ve yalanları izale ederek doğruları insanlara haber verdi. Kur’an-ı Kerim, yirmi üç yıl boyunca mütemadiyen müşriklerin damarlarına dokundurarak ve onların inadını tahrik ederek meydan okudu. “Şu Kur’ân’ın, Muhammedü’l-Emîn gibi bir ümmîden nazîrini yapınız ve gösteriniz. Haydi, bunu yapamıyorsunuz; o zât ümmî olmasın, gayet âlim ve Kâtip olsun. Haydi, bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zât olmasın. Bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin. Hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin…” (Mektubat, s. 184). Bediüzzaman, bunları aktardıktan sonra, müşriklerin bu meydan okumalara en kolay yolun benzerini ortaya koyarak cevap verme olduğunu, ancak, bunu yapamayan müşriklerin kolay yolu terk edip can, mal, iyâlini tehlikeye atıp, en müşkülatlı yolu seçtiklerini hatırlatmaktadır. Akabinde; “meşhur Câhız’ın dediği gibi, “Muaraza-i bilhuruf mümkün olmadı, muharebe-i bissüyufa mecbur oldular.” şeklindeki Cahız’ın cümlesini de ilave etmektedir. (Mektubat, s. 185).

Cahız, maddenin hiçbir zaman yok olmadığını, sadece belirti ve işaretlerinin değişip bozulduğunu belirtmektedir. Ona göre, her insanın fıtratında, Allah’ın varlığına iman etmesi için yeterli derecede bilgi vardır. Allah’ın varlığına inanmayanlar ya inatçıdırlar veya gerçekler karşısında direnmektedirler. Kulların fiilleri tabii yolla meydana gelmektedir. Burada fiili gerçekleştirme isteği dışında insanın herhangi bir fonksiyonu yoktur. Cahız’a göre, fiilin meydana gelmesinde etkili olan güç fiilden evvel mevcuttur. (Yusuf Şevki Yavuz; TDVİA., 7. C., s. 24-25).

Cahız, kafirlerle günahkarların cehenneme, müminlerin de cennete gireceklerini ve bu gidecekleri yerle uyum sağlayacaklarını belirtir. Cehenneme girenlerin bünyelerinin bir süre sonra cehennem tabiatına dönüşeceğini ve artık cehennemin onlar için azap yeri olmaktan çıkacağını ileri sürmektedir. Mükellef olmadan evvel ölen çocukların azap görmeyeceğini ve ebeveynleri müşrik veya kafir olanların da bu guruba dahil olduklarını söylemektedir. Ona göre, büyük günah işleyenlerin cehennemde kafirlerle birlikte olacaklarını söylemek, cennette müminlerle birlikte bulunacaklarını kabul etmekten daha doğrudur. Fetret döneminde yaşayanlar hesaba çekilmeyeceklerdir.

Cahız, Peygamber Efendimizin (asm), hiç kimseyi halife olarak belirlemediğini, Hulefa-i Raşidin’in hepsinin meşru halifeler olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca hiçbir halife masum değildir. Kendisi, Cemel ve Sıffin savaşlarında Hazreti Ali (ra) haklı, muhalifleri ise haksızdır görüşüne sahiptir.

Eserleri:

Beyan ve’t-tebyin, Arapça’nın dil özellikleri üzerinde durmaktadır. Arapların şiirdeki hitabet ve kabiliyetlerini ortaya koymaktadır. Çok sayıda vesika kullanmıştır. El-Osmaniyye, Şiilerin iddialarına karşı kaleme aldığı bu eserinde üç halifeyi savunmaktadır. Risale fi Benî Ümeyye, tarih ve siyasetle ilgili olarak kaleme aldığı eserlerinden biridir. Et-Tac fi ahlaki’l-Müluk, siyasetname tarzı bir eser olup, Abbasi vezirine ithaf edilmiştir. Eser dört bölümden müteşekkildir. Eserde Emevi ve Abbasi kültürüne de yer verilmektedir. Kitabü’t-Tebaşur Bi’t-Ticare, süs eşyası mücevherler ve ıtriyat gibi değerli ticaret mallarının imali, kalite, alım ve satımı gibi konuları işlediği eseridir. Kitabü’l-Hayevan, en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Zoolijinin muhtelif bölümlerine, hayvan türleri, iklim ve çevrenin etkilerine ait görüşlerini bilgi ve tecrübesine dayanarak ansiklopedik tarzda kaleme aldığı eseridir. Bunların dışında daha pek çok eser kaleme almıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*