Ordu imamları üzerine

Geçenlerde gazetelerdeki bir haberle hem sevindim, hem de heyecanlandım. Millî Savunma Bakanlığı imtihanla ordu imamları olacakmış. Belki bugüne kadar başka kadrolarla birliklerimizde vazife alan imamlar vardır. Mesele bu değil. Bir taraftan Türk ordusunu din, hak ve hürriyetler karşıtı gösterme çabaları, diğer taraftan ordunun bünyesine kadrolu imam alma teşebbüsleri…

 

Uzun yıllar Avrupa’da yaşayan, Avrupa ordularının yapısını uzaktan az çok duyan, papazların ordudaki yerini, dinî gün ve bayramların bu papazlarla birlikte coşkulu kutlamalarını bilen birisi olarak elbette heyecanlandım. Avrupa ordusundaki papazların ordularını temsilen, çeşitli uluslararası konferanslarda boy göstermesi karşısındaki ezikliğimi ben biliyorum. Avrupa Kiliseleri Konferansının katkılarıyla Bosna’da yapılan “Semavî dinler konferansında” aynı masayı paylaştığım Münihli harp akademisi hocası papazın ordumuzla ilgili sorularına cevap veremeyişimin sıkıntısını başkası pek bilemeyeceğinden, ordumuzun bu sahaya el atması beni heyecanlandırdı. Avrupa ordularında, din adamlarının ve moral eğitiminin detaylarını burada verecek değiliz. Az çok her birliğin içinde, yüksek tahsilini tamamlamış ve en az iki dil bilen papazların varlığını burada vurgulamak istiyorum.

AB sürecine girdiğimiz şu dönemde, Avrupa medyasında ordumuzun iki hususta insafsızca tenkid edildiğini müşahede ediyoruz.

Birincisi ordunun hak ve hürriyetlerin adaletli biçimde dağıtılmasına engel olduğu iddiası, ikincisi ordunun “din düşmanı” gösterilmesi…

Bilhassa sıkıyönetim dönemlerindeki yanlış uygulamaların Strazbourg’a yansıması bu hususta delil gösteriliyor. 27 Mayıs ihtilâliyle birlikte oluşturulan MGK’nın işleyişine mümasil bir kurumun Batıda olmaması bu istikametteki tenkitlerin dozajını arttırıyor. Askerin müdahale etmemesi durumunda Türkiye’nin hem AB’ye girecek seviyeye geleceği, hem de kaos ve fukaralıktan kurtulacağı iddia ediliyor.

Genelkurmay Başkanının AB sürecine beyanatlarıyla verdiği destek, “hak-hürriyetler” hususunda bize daha önce de ümit vermişti. Bin seneden beri yirmi milyon kilometrekarelik bir coğrafyada hak ve hürriyetlerin sembolü olmuş ve hatta bu hususta binlerce şeref levhası oluşturmuş bir ordunun, bugün “hak ve hürriyetler” karşıtı gösterilmesi sizi mahzun etmez mi? Avrupa’daki Türklerin yıllardır çektikleri bu acı, ümit ediyorum ki ordumuzun birkaç icraatıyla son bulacaktır. Avrupa medyasındaki ordumuzun negatif resimlerini silâhlı kuvvetlerimiz birkaç açılımıyla imha edecektir. Tekrar insanlık tarihindeki en yüksek mevkiye oturup, bizleri şerefle temsil edecektir.

“Din karşıtı” iddiasına gelince… Yine AB basınında görülen ilginç bir resim: Siyasetçiler, bürokratlar ve ilim adamları din ve vicdan hürriyetimizin önündeki engeli kaldırmaya çalışıyor, fakat askerler buna müsaade etmiyorlar. AB ülkelerine başörtüsü problemlerinden dolayı giden onbinlerce öğrencinin durumu ve Türkiye’deki eğitimin içler acısı hali, bundan altmış sene önceki Avrupa’daki eğitimin zabt ve rabt altına alınmış haline benzetiliyor. Buna da yine ordu sebep gösteriliyor. Silâhlı kuvvetlerimizin bünyesine imam almaya başlaması arkasından bünyesindeki imamları yetiştirecek “alt yapıyı” da gündeme getirmelidir. Zira, Avrupa orduları din adamlarını kilise yardımıyla kendileri yetiştiriyorlar. Harp akademileri ve askerî okullarda “din derslerinin “hatırı sayılır bir yeri var.

Alman-Fransız ordularında çalışan papazlar en az iki yabancı dil bilirken, harp, temel bilimler ve diplomasi gibi bir çok sanatı öğrenmişken, bizim yalnızca imam-hatip okulu mezunlarıyla yetinmemiz akıl kârı olmaz. Tarihte birçok yeni buluş, hareket ve medeniyetin öncüsü olmuş bu mukaddes ocağın; asrın idrakine uygun doğru İslâmı kaynaklarından bulup çıkarması, hem İslâm dünyasına ve hem de Hıristiyanlık dünyasına büyük faydalar sağlayacağı kanaatindeyim.

Türk ordusunu “din düşmanı” göstermeye çalışanların; dinsiz, insanlığın temel değerlerine düşman ve Türkiye karşıtı oldukları kanaatindeyim. Hele ikide bir irtica ile ordunun hassasiyetleri arasında bağ kurup silâhlı kuvvetlerimizi dinî unsurlara düşman göstermeye çalışanların Türk’e ve Türkiye’ye düşman olduklarına inanıyorum. Dünyadaki bir buçuk milyar İslâm âlemine yön verebilecek bir orduyu “İslâm düşmanı” gibi göstermenin kime faydası olacağını galiba senaristler daha iyi biliyorlar. İslâm ülkelerinin ordularını yetiştirmek, savunma sanayilerine yardımcı olmak ve dünyada onları Türkiye’nin yanında müttefik yapmak imkânı varken, bizi bazan ABD, bazan AB kapısında dilenci konumuna sokmak isteyenlerin Türkiye sevgisi ile ilgileri olabilir mi?

İnanıyorum ki on asırdan beri üç kıtada şerefle fert hürriyetlerini ve din ve vicdan hürriyetlerini temel atmış bir ordu, tekrar hak ettiği yüksek mevkiine geçecektir. Yetmiş milyon insanımızın bu teşebbüsleri can ü gönülden alkışladıklarına inanıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*