Gustave Le Bon (1841-1931)

Fransız asıllı bilim ve fikir adamıdır. Asıl mesleği olan doktorluktan çok, bir fikir adamı ve sosyolog olarak tanınıp şöhret olmuştur. Yazdığı eserleriyle bilim ve siyaset çevrelerini etkilemiştir. Ülkemizde de değişik dünya görüşüne mensup kesimler üzerinde etkili olmuştur. İttihat Terakki ve daha sonraki dönemde Cumhuriyet Halk Fırkası, Le Bon’un, “liderlerin topluma, kendi yararlarına olarak, düşünceleri sürekli tekrar ederek benimsetmeleri” görüşünden çok etkilenmiştir.

 

Bu amaçla söz konusu düşünceyi ve pratiğindeki sonucu olan, “halk için halka rağmen” anlayışını uygulamaya çalışmışlardır. Risale-i Nur’da, Kur’an-ı Kerim hakkında söylemiş olduğu sözlerine yer verilmiştir.

Gustave, 1841 yılında Nogent-le-Rotrou’da doğdu. Eğitimini tamamlayıp doktor oldu. Fransız-Alman Savaşı’na denk gelen dönemde orduda başhekim olarak görev yaptı. Mesleğini bir süre devam ettirdikten sonra ilgileri değişti. Antropolojiye ilgi duymaya başladı ve bu alanda ilginç eserler vermeye başladı. Bir vazife ile seyahate çıktı. Hindistan, Mısır ve Suriye’ye seyahatlerde bulundu.

Doğuya yaptığı seyahat ve incelemeler sonucunda önemli bir birikime sahip olan Gustave, pek çok eser kaleme aldı. Hindistan’da bulunduğu süre zarfında tapınakları inceledi. Bir ara Felsefe Kütüphanesi yöneticiliğinde bulundu. Bu esnada sosyal psikoloji, etnografya ve arkeolojiye ait eserler yazdı.

Mısır ve Suriye seyahatlerinden sonra “Arapların Medeniyeti” adlı eserini 1884 yılında yayımladı. Avrupalı bir araştırmacı olarak yaptığı antropoloji çalışmaları bu ilim dalındaki çevreler tarafından ilgi görmediği halde, Arap Medeniyeti adlı eseri farklı bir alaka gördü. Eser, Sultan II. Abdülhamid’in emriyle Türkçe’ye tercüme edildi. 1913 yılında Paris’te toplanan ilk Arap Kongresinde de eserine önemli atıflarda bulunuldu. Ancak, Gustave’ın Türk bilim çevreleri üzerindeki asıl etkisi 1924 yılından itibaren artmaya başladı. Söz konusu eseri dışında Hint Medeniyeti, Şarkın İlk Medeniyeti ve Hint Abideleri adlı önemli eserleri kaleme aldı.

Gustave, antropoloji alanında yaptığı çalışmalarda beklediği ilgiyi görmezken, bilimsel sosyoloji alanında verdiği üçüncü eseri daha çok okundu. Bu eser Türkçe’ye İlm-i Ruh-i İçtimai adıyla tercüme edildi. Eser bilim, siyaset çevreleri başta olmak üzere geniş bir kesimin ilgisini çekti. Gustave, eserinde, halk yığınlarının kendini meydana getiren fertlerin ortalamasını yansıtmadığını ileri sürdü. Kolektif ruhun; duygularla şekillenen tepkilerin ortaya konulması şeklinde tezahür ettiğini ifade etti. Bu oluşum sırasında çoğunluğun, ortam içinde kendi düşüncelerini bir kenara bıraktığına ve mantık yerine duyguların ağır bastığına işaret etmektedir.

On dokuzuncu yüzyıl sonunda eserini yazan Le Bon, bu tarihten İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan zaman diliminde birçok kişiyi etkiledi. Dönemin siyasi ve entelektüelleri ve askeri liderleri görüşlerinin etkisinde kaldı. Dünyanın önde gelen sosyologlarından biri olarak kabul gördü. Mussolini, Gustave’ın bütün eserlerini neredeyse ezberleyecek kadar okuduğunu mektuplarında belirtti. Bunların dışında birçok lider onun görüşlerinden ve kuramlarından esinlenerek stratejiler geliştirdi.

İnsanların büyük felaketlere uğramalarına sebep olan ihtilallerden nefret eden Gustave Le Bon, toplumu bu tür tehlikelerden korumak için fikir üretmeye çalıştı ve kafa yordu. Ayrıca, giderek büyük tehdit oluşturmaya başlayan ve kitlesel halde cereyan eden komünizm ve benzeri hareketler yüzünden yönetimlerin mahvolma tehlikesi ile karşı karşıya olmasından büyük endişe duydu.

Gustave’ın, toplumun seçkin ve üstün yeteneklere sahip kişiler tarafından yönetilmesi gerektiği düşüncesi siyasilerin ilgisini daha çok çekti. Ancak son asırda bunun bir bakıma imkansız olduğunu da gördü. Bunun yerine fikir ve düşüncelerin halka benimsetilmesinin toplumun ileriye götürülmesi için gerekli olduğunu ileri sürdü. Bunu gerçekleştirmek için de liderler fikirlerini, kitlelere kendi yararlarına olarak, düşüncelerini sürekli tekrar ederek benimsetmeleri gerekir. Bu düşünce, pratikte, halk için halka rağmen gibi bir neticeyi de beraberinde getirdi. Bu fikir, İttihat ve Terakki, daha sonraki dönemde de Cumhuriyet Halk Fırkası yöneticileri tarafından uygulamaya konuldu. Toplumu şekillendirme ve kendi düşünceleri doğrultusunda etkileme gayretine girişildi. Hatta düşünürün fikirlerinden çok etkilenen bazı yöneticiler, müellifin eserinin, devletin değişik kademelerinde görev yapanların eline verilmesi gerektiği ve onlara okutulmasının elzem olduğu fikrini ileri sürdüler.

Risale-i Nur’da, dünyaca tanınmış ve insanları etkilemiş olan şahsiyetlerin, İslamiyet ve Kur’an-ı Kerim hakkındaki fikirlerine yer verilmekte ve bu konulardaki görüşleri aktarılmaktadır. Bu vesile ile bir çok ilim ve fikir adamının görüşlerine yer verilmektedir. Bunlardan birisi de Doktor Le Bon’dur. Le Bon’un, “Kur’ân, insanın dimağında şüpheden, tezelzülden vareste canlı ve kuvvetli bir kanaat vücuda getirir” (Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Y., 2. C. İstanbul 1996, s. 2331) şeklindeki ifadelerine yer verilmektedir.

Gustave Le Bon, Arap Medeniyeti adlı eserinde de İslamiyet ve Müslümanlık hakkındaki görüşlerine yer vermektedir; “Gerçek şudur ki, Müslümanlardaki kölelik Hıristiyanlardaki kölelikten tamamen ayrıdır. İslam’da kölelerin azat edilmesi o kadar teşvik edilmiştir ki, her düşünen ‘İslam köleliğin varlığından müthiş bir nefret duyar’ kanaatine varır. Nisa:36. ayeti kölelere iyi davranmayı emreder. Hz.Ali’nin rivayetine göre Allah Resulü (asm); ‘Köleleriniz hakkında Allah’tan korkunuz’ buyurmuştur. ‘Köleleriniz, kardeşlerinizdir’ diyor. İbn-i Ömer’in rivayeti ise şöyle: ‘Kim kölesinin yüzüne bir tokat atsa veya onu dövse onun keffareti, köleyi azat etmesidir.’ İmam Ahmed-Müslim-Ebu Davud ‘İslam köleliği birden kaldırmadı. Çünkü bu, zamana bağlı, milletler arası bir mesele idi. Ama onun yollarını daralttı ve kölelik müessesinin zamanla ortadan kalkması için hürriyete kavuşturmayı teşvik etti.’” (http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=11&sec1=66&yazi_id=3696)

Gustave’ın bazı görüşleri; “Bilmek, ezberlemek değil, sebep-sonuç arasındaki ilişkiyi kurabilmektir.” “Bugün ekilen ve yarın toplanacak olan fikir ve inançları anlayabilmek için, zemini yani tarlayı iyi incelemek gerekir. Bir gençliğe verilen eğitim imkanı, bu memleketin yarın ne olacağı hakkında geniş fikirler ortaya koyabilecek niteliktedir.” “Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık baş kaldırır. Vatanperverlik duygusunu yaşamayan toplum, tarihte yok olmaya mahkumdur” Gustave Le Bon.

Gustave Le Bon, 1931 yılında, 90 yaşında Paris’te öldü. Arkasında çok sayıda eseri miras olarak bıraktı.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Selamun aleykum, sanırım Le Bon’un dine dair ters düşen sözleri ve dini aşağılayıcı beyanatlarının olduğu gerçeği ve hatta İslamiyete “bedevi dini” dediği dahi biraz unutulmuş, ihmal edilmiş gibi geldi bana..?

  2. Müsbet ve mesru olana mübtelalik olsa gerek… Iyiyi, güzeli mesru ise aliriz kimden olursa olsun. Insanlarda da bu böyledir. Ebu Cehil’in oglu Hz. Ikrime (RA)i basimiza tac ederiz. Uhud’da bizi üzen Hz. Vahsi bin Harb (RA)i Sahabe olmasi hasebiyle Üstad’dan üstün biliriz. Bizim durumumuz böyle. Münazaratin ilk cümlesine göre hasenati seyyiatina galebe calani da afva müstahak bilir, aleyhinde zemm, giybet vs. etmeyi cirkin biliriz. Le Bon’ icin de bu inancimiza kaidelerimize sadik kaliyoruz derim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*