
“Son günlerde yaşanmakta olan olaylar sebebiyle, dinî grupların sivil toplum içindeki yeri ve bu grupların STK sayılıp sayılamayacağı tartışılıyor. Radikal laisistlerin bir zamanlar iddia ettiği, dinî olan şeyler ve dinle ilgili bireyler-birey grupları sivil toplumun dışında sayılamaz. Tersine, dinî oluşumlar sivil toplumda önemli bir yer işgal eder. Dolayısıyla, söz gelişi, cemaatler sivil toplumun bir parçasıdır. Ancak cemaatler otomatikman birer STK teşkil etmezler. STK olmak için resmen kayıtlı olmak; üyeleri, gelirleri, faaliyetleri, harcamaları bakımından şeffaf olmak; giriş ve çıkışın serbest olacağı şekilde yapılanmak gerekir. (…) Bürokrasi içinde teşkil edilen otonom yapılanmalarla siyaset yapmaya kalkışmak, sadece demokrasiye zarar vermekle kalmayacak, hiç murat edilmese bile, gönüllülüğe dayanan cemaat ve STK yapılarının yozlaşmasına yol açacaktır.”
“Cemaatler” adıyla kitaplaşan çalışmamızda benzer tesbitleri biz de şöyle dile getirmiştik:
“Cemaat ve tarikatların gerek toplumdaki yaygınlıkları, gerekse olumlu ve yapıcı işlevleriyle sivil toplumun önemli bir kesimini teşkil ettiklerinde hiç şüphe yok. Cemaat ve tarikat mensupları da herkes gibi bu toplumun insanları, bu devletin vatandaşları. Hem de bütün vatandaşlık görevlerini aksatmadan, titizlikle yerine getirdikleri halde itilip kakılan, horlanan, incitilen, hakları gasp edilen; ama buna rağmen asla devlete küsmeyen ve bu yanlışların bir gün düzeleceği ümidiyle sabreden dürüst, samimî, olgun insanlar. Sık sık sözü edilen sessiz milyonların içinde en çok onlar var.
“Cemaat mensupları hizmetlerini ve hayır işlerini daha sistemli ve organizeli şekilde yürütmek için vakıf, dernek gibi STK’lar kurabilirler; ama cemaatin kendisi STK olamaz.” (s. 34-5)
“Dünyevî iktidar, uhrevî amaçlarla yola çıktıklarını söyleyenleri dahi yolundan saptırabilecek tuzaklarla dolu bir alan. Gerek o iktidarı elde etmek, gerekse elde tutmak için verilecek mücadelenin karakteri bunu getiriyor. Bu itibarla, imanî ve İslamî hakikatleri, Kur’an hükümlerini muhafazayı amaçlayan din hizmeti öyle bir vazife ki, talibinin başka bir yükü daha omuzlamasına imkân ve fırsat vermiyor. Sadece Allah rızası ve ahirete endeksli bu vazifenin üzerine dünyevî gölgeler düşmemeli.” (s. 45-6)
“Sürekli olarak politik tartışmaların içinde ve odağında yer alan bir cemaat, o tartışmaların kaçınılmaz bir neticesi olan yıpranmadan kendisini koruyup azade kalabilir mi?” (s. 50-1)
Panel konuşmacılarından, yazarımız Prof. Dr. Ahmet Battal’a “Yeni Asya’nın duruşunun kıymetini şimdilerde daha iyi anlıyorum” (Yeni Asya, 31.12.13) diyen Yayla’nın ifade ettiği tavır, Risale-i Nur eksenli bu ölçülerle şekillendi.
Benzer konuda makaleler:
- KÂZIM GÜLEÇYÜZ: Said Nursî devlete değil, sivil topluma odaklandı
- Cemaat düşmanlığı
- Devlet mi cemaat mi?
- Cemaat ve siyaset
- Gençler Münâzarât’ı müzakere etti
- Yeni Asya’nın ikazları dinlenseydi
- Cemaatler ve aslî hizmetler
- Cemaatlerde eksen neden kayar?
- 12 Eylül ve 28 Şubat’tan günümüze cemaatler
- Yeni Asya, yeni anayasa

1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun