Dâvâya, mesleğe, meşrebe bağlı kalmak

İnsanlık tarihi boyunca bütün insanlar, gruplar, milletler, kabileler, ümmetler zaman ve zeminin şartlarına göre çok şiddetli imtihanlara tabi olmuşlardır. Zorluklara maruz kalmışlar, feleğin nice ince eleklerinden elenmişlerdir. Dayanıklılık testine muhatap olmuşlar, çilelere katlanmışlar ve hikmetin daha nice takdirine bağlı süreçlerden geçerek gelmişlerdir. Bu hal hâlâ da devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir.

Bu gaddar ve keşmekeş asırda, bu toplum yapısında ve acayip hadiseler karşısında her an her birimiz, istisnasız derin “vurgunlar” yemekle karşı karşıyayız. Bu ancak “ahir zamana” has, çok dehşetli ve feci bir hal. Bu durumlara karşı koyup ayakta kalabilmek ancak çok dikkatli davranmakla, akıl ve mantığın yanında kesinlikle Kur’ân ve Sünnet esaslarına mutabık hareket etmekle mümkündür. Allah hepimizi bu dehşetli hallerden muhafaza etsin! (Âmin)

Gerçek insan-ı kâmil olmak, gerçek dava adamlığı, gerçek özün altın mı, bakır mı olduğu bu imtihanların neticesinde belli oluyor. Büyük bir davada, yüksek bir hedefte, mükemmel bir ufuk ve misyonda devam edebilmenin, sürdürülebilir olmanın, istikamette kalabilmenin; bir nevî sabır testidir. Direnç sınamasıdır. Sadakat imtihanıdır.

Yanlışlık, uygunsuz, olumsuz hareketler kime karşı olursa olsun, hangi zamanda yapılırsa yapılsın, ne suretle ve hangi şartta olursa olsun kesinlikle karşı durabilmek ve tavır koyabilmek gerektir. Yoksa işi şahıslara indirgemek ve orada boğulmak çözüm değildir, olamaz.

İçerisinde bulunmakla iftihar edip Yaratanımıza hamd ettiğimiz “Yeni Asya misyonu” içinde bulunan her fert açısından da, daima bütün bu yukarıda bahsettiğimiz hususlar her zaman geçerlidir.

“Yeni Asya misyonu” demek; başta Kur’ânî hükümlere ve Sünnet-i Seniyyeye bağlılıktır. Bunları en büyük ve vazgeçilmez esas ve düsturlar olarak kabullenmek demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; dâvâda istikrar, gayeyi sürdürme, himmeti yüksek tutmak demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; bütün hükümlerini Kur’ân’a ve Sünnete tasdik ettirmiş, bu asrın anlayışına uygun olarak telif edilmiş olan Risale-i Nur ve düsturlarına bağlılık demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; hakta sebat, zorlukta direnç, ümitsiz gibi görünen anlarda çare ve çözüm üretmek demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; asrın imamı ve müctehidi olarak bu makamda yerini almış olan Üstad Bediüzzaman’a kalbî, ruhî, aklî, tatbikî ve hasbî bağlılık demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; kendisinden hiç şüphesi olmayan, tavır, hareket yaşantı ve hizmetleriyle kendine, hakikate ters düşmemek demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; hiçbir dünyevî düşünce, siyasî mülâhaza ve tarafgirlik, makam ve mevkii hedeflemeyen, maddî menfaati hiçbir zaman bu dâvâda gündemine almayan ve almayacak bir grubun ve mesleğin adı demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; asra, zamana, zemine, şartlara göre istikrarlı bir tarz ve metodla hayata ve kendine ters düşmeden meşrû yollarda davayı sürdürmek demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; medeniyetin, demokratlığın, uhuvvetin, manevî zenginliğin, çağın şartlarının Kur’ân ve iman tezgâhında akıl, mantık süzgeciyle yoğrulmasının yolunu açmak ve devam etmek demektir.

“Yeni Asya misyonu” demek; ümidi defterin baş sayfasına koyup, ümitsizliği yokluğa mahkûm etmektir.

Tabiî ki “Yeni Asya misyonu” da, nihayetinde fani, kusurlu, aciz fertlerin omuzları üzerindedir. Şahsî kusurlar olabilir. Ama önemli olan “şahs-ı manevinin”, dâvânın, sarsılmaması, yanılmaması, istikametten şaşmamasıdır.

Hayat yolunda zaman içerisinde bazı arızalar, yol kazaları, uyuşmazlıklar, ufak tefek muhalefetler ve ayrılıklar maalesef olabilmektedir. Yol uzun, dava büyük ve mukaddes, meseleler geniş, asrın belâ ve musîbetleri çok dehşetli ve çetindir. Onun için yolda gemiden inenler, ayrılanlar olabilir. Normal sayılır. Geride kalanlara düşen kudsî sorumluluk nedir? Telaşlanmadan, sarsılmadan, sabır ve selâmetle, mertliğe yakışan, bunca yılın kardeşliğine uygun olan medenî, nazik bir şekilde hizmete devam etmektir! Olumsuzlukları hayra tebdil etmenin yollarını bulmaktır. Olgunluk, babayiğitlik, dâvâ adamlığı bunu gerektirir. Kardeşlik esastır. Devam ettirilmelidir. Haktan, esastan, nezaketten, medenilikten asla taviz vermeden bir yol tutmalıdır. Küsmek, darılmak, kin, inat, adavet, rekabet, gıybet, dedikodu, fitne, fesat ve itham asla olmamalıdır.

Gidenler olmuşsa, geride kalanlara düşen, gidenlerin boşluğunu da dolduracak himmet ve gayrete taraftar olup daha fazla gayret ve himmete gelmektir. Bu toplum içersinde herkese yetecek kadar imana muhtaç kişi ve gruplar vardır, onlara mesai vermek en akılcı ve geçerli yoldur.

Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Bunu, Kâinatın Efendisi Hz. Peygamber’e (asm) lâyık görmeyen insanlar, size ve bize hiç lâyık görmezler. Onun için yol, Kur’ân’a ve Kur’ân’daki İslâmiyete tam olarak sahip çıkmaktan geçiyor. Vicdanî ve halî bir durum olan bu halin çözümü bazen ahiret âlemlerine aktarılıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*