Depremin yavuz hırsızları

Hırsız her yerde hırsızdır. Ne var ki, hırsızlar da çeşit çeşittir. Misâlen: Sırf zarurî ihtiyaçlarını karşılamak için hırsızlık yapanlar olduğu gibi, şüphesiz, çoğunluk itibariyle bu işi meslek hâline getirmiş olanlardır.

Bunların içinde ayrıca bir “yavuz hırsız” kısmı var ki, bu profesyonel tiplerle baş etmek hiç kolay değil. Hani, hırsızlık yaptığı evin asıl sahibini bile bastıran o yaman tipler…

İşte, başımıza gelen ve “yüz yılın felâketi” olarak isimlendiren şu yakıcı-yıkıcı deprem sonrasında harekete geçen, bölgeye üşüşen, ortalıkta gezinen, enkazdan altın-para bulmak-çalmak için fırsat kollayan bu “yavuz hırsız”lar, hiç utanıp sıkılmaksızın milletin acısı üzerinden rant devşirmeye çalışıyorlar.

Bunların söz konusu “yaman-yavuz” kesiminden olduklarını gösteren birkaç delil var. Şöyle ki: Adamlar, enkazdan can-mal kurtarmaya gelen görevli ekiplerin kıyafetini giyerek, en mahrem yerlere kadar sokuluyorlar. Vicdanlı görevliler orada bir an evvel hayat kurtarmaya canhıraş şekilde çalışırlarken, onlar da görevli kılığıyla bu can pazarı ortamında vatandaşın yıkıntılar arasında kalmış parasını, altınını, ziynetini bulup çalmanın hesabını yapıyorlar. Polis ve jandarma bunların bir kısmını yakalayıp adalete teslim etti gerçi; ne var ki, içlerinde tam profesyonel olanların tesbit edilmesi hiç de kolay görünmüyor.

“Yavuz hırsız” karakteriyle deprem bölgesinde icra-i faaliyette bulunanlar, sadece yukarıda bahsini ettiğimiz adi hırsızlardan ibaret değil. Maalesef, sırtında görevli etiketiyle iş yapan bazı işgüzarlar da aynı rolü daha bir profesyonelce oynuyorlar. Ki, bunların tesbiti ve cezalandırılması diğer hırsızlardan da zor görünüyor. Çünkü, bunların çoğunun “Ankara’da adamları var.” Arkaları kuvvetli yani…

Şunu açıkça ifade edelim. Şu an deprem bölgesine çok yakın bir merkezdeyim. Hemen her gün bulunduğumuz yerden depremzedelere yardım malzemelerini götürenler var. Ayrıca, bölgeden buralara hemen her gün cenaze sevkiyatı yapıldığı gibi, depremde yaralı olarak kurtulanlar çevredeki ve buradaki hastanelere sevk ediliyor. Bir kısmıyla ciddi temasımız var.

Bunların dışında, ayrıca bölgede arama-kurtarma hizmeti gören tanıdıklarımız ve samimi olduğumuz gazeteci arkadaşlarımız var. Onların anlattıklarının bir özeti şudur: Enkaz altından canlı kurtarmaya çalışan resmî-gönüllü ekipler saatlerce uğraşıp son noktaya tam varmak üzere iken, hemen birileri gelip müdahalede bulunuyor ve “Bize talimat geldi, sizin çekilip burayı bize terk etmeniz lazım” diyerek, gösterişli çekimlere başlıyorlar. Mümkün olduğunca, enkazdan canlı kurtarma işini kendilerinin başardıklarını göstermek istiyorlar. Yani, asıl zahmet ve meşakkati başkası çekerken, bunlar meyveyi alma, parsayı toplama hesabını güdüyorlar.

İşte, bunlar da rol çalan emek hırsızlarıdır. Başkasının emeğini çalıp kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Gösterişli ve riyakâr kimselerdir. Onlara bu yetkiyi-imkânı verenler de şüphesiz aynı hırsızlığın sermaye ortaklarıdırlar.

Depremde kendini ele veren en yavuz-yaman hırsızlar ise, imar ve inşa meselesinde en büyük mesuliyete sahip olanlardır ki, öfke ve huşûnetle başkasını suçlayarak kendi kabahatlerini perdelemeye çalışıyorlar.

Siz hiç “imar affı”ndan dem vuranların nedamet ettiklerine, yaptıklarından dolayı af-özür dilediklerine şahit oldunuz mu? Yok, mümkün değil. Çünkü, sadece suçu başkasına yükleyebildikleri hususlarda Allah’tan ve milletten af-helâllik dileme cihetine giderler. Hata tamamıyla kendilerine ait, yahut vebâl bütünüyle kendi üzerlerinde kalacaksa şayet, hiç oralı olmazlar ve cinayetlerinden dolayı da pişmanlık duymaz, helâllik dilemezler.

Velhasıl, yaşadığımız dehşetli musibet, aynı zamanda bize yaman-yavuz hırsız karakterinde olanların da yüzsüz yüzlerini göstermiş oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*