Dünyaya değil ahirete çağırmak lazım

Canlı varlıklar âleminde çok farklı bir yeri olan insanoğlu, yaratışı itibariyle dünya hayatına meyillidir ve aşk derecesinde ona bağlı bir vaziyettedir.

Kendi iradesi dışında Yüce Allah’ın iradesiyle dünyaya gönderilen insanlar, severek ve isteyerek bir hayat yaşamakta ve o hayatın elinden alınmasına da hiçbir zaman razı olmamaktadır. Ancak, her gündüzün ardından akşamı ve geceyi, her yaz mevsiminin arkasından sonbahar ve kışı getiren İlâhi irade, gençlik yazının arkasından ihtiyarlık sonbaharını, daha sonra da ölüm ve kabir kışını getirmeyi bir kanun olarak âleme koymuştur. Hiçbir şahıs, konumu ve durumu ne olursa olsun bu kanundan hariç kalamaz. Er ya da geç bahsi geçen hakikatle karşılaşmaktan kurtulamaz. Fakat dünya hayatının cazibesi ve mıknatıs gibi insanları kendine çekmesinden dolayı, nice insanlar bu kaçınılamayan gerçeğe göz kapamakta ve bu akıbeti yok saymaktadır.

İnsanları yaratan ve onun duygu ve meyillerini en iyi bilen Cenab- ı Hak, sırtını âhirete dönerek var güçleriyle dünyaya yönelen insanların yüzünü âhirete döndürmek için, yüz yirmi dört bin enbiyaları, yüz yirmi dört milyondan fazla evliyaları ve milyarlarca âlimleri insanların imdadına göndermiştir. Bu sayede insanlığın hiç olmazsa beşte biri hem dünya ve hem de âhiretteki gerçek saadete ulaşmıştır.

Aslında, insanları dünyayı kazanmaya dâvet etmeye hiç ihtiyaç yoktur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi: “İnsanı dünyaya çağıran esbap çoktur. Başta nefis ve hevası ve ihtiyaç ve havassı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın sûri tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâileri (çağırıcıları) var. Hâlbuki bâki olan âhirete ve uzun hayat-ı ebediyeye dâvet eden azdır.” (Lem’alar s. 304)

Bununla birlikte, İslâm dini mensuplarını bir lokma bir hırkaya yönlendirmek değil, zengin olmaya teşvik etmiştir. Zaten, İslam’ın beş şartından olan zekât ve Hac ibadetini yapmak için zengin olmak icap etmektedir.

En başta “İnsan için kendi çalıştığı ve kazandığından başka yoktur.” ayeti olmak üzere, “Rızkın onda dokuzu ticarettedir. Doğru tüccar mahşer günü peygamberlerle haşredilir. Çalışan, kazanan, Allah’ın sevgilisidir. İki günü eşit olan ziyandadır” gibi nice hadis-i şerifler çalışmaya yeteri kadar teşvik etmektedir.

Ancak, elimiz dünya hayatını kazanmaya çalışırken, dünya sevgisi kalben terk edilmeli ki, dünyanın cazibesi insanı aldatmasın ve âhireti unutturmasın. “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.” hadisi buna işaret etmektedir.

Evet, dünya ve âhiret dengesini korumak zorunda olan, fakat çeşitli sebeplerle dünyaya dalarak âhireti unutan insanların uyanması için, Ramazan ayı güzel bir fırsat ve bereketli bir zemindir. Zira, şeytanların bağlandığı ve oruç ibadeti ile manevi bir atmosferin meydana geldiği bu ayda, nefis ve duygular oldukça yumuşadı ve manevi âlemlere doğru pencereler açıldı. İrşat ve tebliğ için kalpler hazır bir hale geldi. İnsanları âhirete çağıranlar için güzel bir zemin oluştu.

Evet, insanları dünyaya çağıran binlerce sebepler karşısında, âhirete dâvet eden iman fedailerine çok gayret ve faaliyette bulunmak lâzım geliyor. Bu noktada herkes kendini hesaba çekmeli ve gereğini yerine getirmelidir. Çünkü, bu vazife çok kudsi, çok ağır ve çok büyük ve aynı zamanda çok sevaplıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*