Fark edilmeyen tatlı zehirler: Gıda katkı maddeleri

Ünlü hekim Hipokrat “Gıdalarınız ilacınız, ilacınız gıda olsun” der. 1900’lü yıllara kadar büyük ölçüde böyleydi. Sonrasında sanayi çılgınlığı gıdalarımızı endüstri ürünü haline getirdi. Bilimsellik maskesi adı altında kimyevi madde ekleme savunuldu. İlave edilen gıda katkı maddeleri gıdaların raf ömrünü uzatırken, insanları ömrünü azaltıyor ama hastalıkları çoğaltıyordu. Sağlıklı ve besin değeri yüksek gıdalar yerine vasfı bozulmuş, şifa yerine hastalık yapan yapay gıdalar her tarafı sardı. Fast-food denilen hamburgerler, kızartmalar, kolalar, beyaz ekmekler, şekerli ve yağlı kimyevi katkılı ürünler olmazsa olmazımız haline geldi.

Hız ve haz çağı!..

Hız ve haza dayalı bu hayat tarzı ev yemeklerini ikinci plana iterek, hatta sofralarımızdan tamamen kaldırarak fabrikalarda üretilenleri dayattı. Bugün Batı ülkelerindeki gıdaların yaklaşık yüzde yetmiş beşi aşkın işlenmiş gıdalar teşkil eder. Yapılan hesaplamalarda, kişilerin her yıl yaklaşık beş-altı kilogram katkı maddesini, aslında istemeden yiyor!1 Yani, her dört lokmadan üçünde gıda katkı maddeleri var. Buna bağlı olarak sürekli ürün çeşitliliği talebe yetişmek için artırılıyor. İlmi verilere göre endüstriyel gıda maddesi olarak altmış bin kadar ürün var.2 Bu kadar çeşitli ürünlerin imalatı için binlerce gıda katkı maddesine ihtiyaç duyuluyor. Bu gereksinimi bugün işlenmiş ürünlerde kullanılan üç binden fazla katkı maddesi karşılıyor.3

Bugün her Avustralyalı yemeklerle birlikte senede yirmi beş kilo kimyasal madde yemektedir.4 Bu durum, sadece onlara has bir durum değildir. Batı kültürünün ürünü olan katkılı beslenmeyi benimsemiş herkes için geçerlidir.

Helal olmanın dört şartı!..

Gıda katkı maddeleri denilince ister istemez helallik boyutu devreye giriyor. Gıda katkı maddelerinin dört helal şartı şu şekilde özetlenebilir:

“İlki, muhkem olarak yasaklanan şeylerden olmaması gerekir. İkincisi, Kur’an’da sabit olan ve Efendimizin (asm) sair sünnetleriyle sabit olan hususlardan olmamalıdır. Üçüncüsü, İnsan sağlığına ve yapısına zarar veren kimyasal maddelerden oluşmamalıdır. Dördüncüsü, genetiğiyle oynanarak, yapıları değiştirilmiş ve fıtri, tabii halinden, yani, yaratılışından farklı bir maddeye dönüştürülenlerden olmamalıdır.”5

Bu dört şartı sağlayan katkı maddesi de hemen hemen yok gibidir. Standart hale getirilmiş ve mahiyeti, muhtevası boşaltılan gıdalara mahkum ediliyoruz. Gelinen vahim noktayı aktivist Mebruke Bayram şu şekilde dillendiriyor:

“Soframızdaki gıda birileri tarafından gasp ediliyor. Gaspın yalnızca köylünün emeğinin sömürülmesi ya da yükselen gıda fiyatları yoluyla yapıldığını düşünmeyin. Yeni nesil gıdalarda, gıdanın içeriğinde “doğal olarak” bulunması gereken maddeler birer birer azalırken, gıdayla ilgisi olmayan katkı maddeleri ve koruyucu maddeler çoğalıyor. Gıdanın her alanında bir standartlaşma, zapturapt altına alınma süreci yaşanıyor. Dünya halklarının zengin gıda çeşitliliği ve kültürü yavaş yavaş yok edilirken soframızı tek tipleşmiş, standart, hijyenik, şık ambalajlı, ancak içi boş gıdalar ele geçiriyor. Gıdanın gaspı üretim sürecinde kullanılan tekniklerden tutun, genlere kadar pek çok alanda sürdürülüyor. Gıdalar ağır bedeller karşılığında üretiliyor. Asıl üretici konumunda olan köylüler açlığa mahkum edilirken, gıdanın ticaretini yapan ulusötesi tekeller akıl sınırlarını zorlayacak büyüklükte paralar kazanıyor.”6

Gıda katkı maddeleri mutlu bir azınlık dışında herkese maddi ve manevi zarar verdiği net bir şekilde anlaşılıyor. Bu tür gıdaları tüketmenin sağlığımızı nasıl bozduğunu Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay şu şekilde özetliyor:

“Rafine edilmiş ve işlenmiş hazır yiyeceklerin glisemik indeksleri de şeker gibi çok yüksektir ve 100 olarak hesaplanmıştır. Fabrikalarda büyük miktarlarda üretilen bütün yiyecekler, uzun süre bozulmadan kalabilmeleri için çeşitli işlemlere tabii tutulurlar. Bu tür gıdalar, raf ömürleri uzatılmak amacı ile doğal olan faydalı liflerden, yağlarından ve vitaminlerinden endüstriyel işlemlerle arındırılır, böylece kısa sürede bozulmaları önlenmiş olur.

Özgün maddeleri yok edilen yiyeceklere daha sonra damak tadını sağlamak amacıyla çeşitli suni tatlandırıcılar, gıda katkı maddeleri ve gıda boyaları eklenir. Bu İşlemleri görmüş yiyecekler ağza alındığı anda, hızlı bir şekilde kan şekerimizi yükseltirler. Ayrıca lifleri(posaları) yok edilmiş olduğundan, hazmedilmeleri hızlanmış ve kolaylaşmıştır. Mideden çabucak geçerek, incebağırsağa ulaşırlar. Uzun bir tüp şeklinde olan incebağırsağın başlangıç bölümünden de hemen hazmedilirler ve son bölümüne kadar bile ulaşamazlar. Mide ve bağırsaklar kısa süre içinde boşalır.” 7

Kelime oyunlarına dikkat!..

Tuzağa düşmemek için kelime oyunlarına ve bilimsel baktığı iddia edilen kurumlara dikkat etmek gerekir. Gıda etiketlerinde yazan “Doğala özdeş, laktasif etki, bitkisel yağ, aroma…” gibi ifadelerini hiç okuduk mu? Okuduysak anlayabildik mi? Anlayamadıysak merak edip araştırma yaptık mı?

“Doğala özdeş” bir ürünün taklidi demektir kısaca. Doğal kelimesini sizi aldatmasın. Özdeş eklendiğinde yapay ve kimyasal bir ürün tüketiyorsunuz demektir. “Laktasif etki” ise ishal yapıcı özelliğinin olduğunu vurgulanır. Margarinleri incelediğinizde hiçbirinin üzerinde margarin yazmaz. Ne mi yazar? “Bitkisel yağ!” yazar. Gerçekler ne kadar masum ya da teknik terimlerle gizlendiğini fark ettiniz mi?

“Aroma” kelimesini gördüğümüz gıdadan kaçmamız gerekiyor. Sebebi şu şekilde izah ediliyor:

“Bugün gıda sanayinde kullanılan koku verici aromalar, ekseriyetle alkolde eritilmiş, tabii veya sentetik esanslardan oluşmaktadır. Bir kısım İslam düşünürü, alkol içinde eritilmiş aroma ihtiva eden gıda maddesinin de helal olmadığı görüşündedir. Çünkü, çoğu içildiği zaman sarhoşluk veren alkol, çok az da olsa bu gıda maddesine karışmıştır. Diğer bir kısım İslam düşünürüne göre ise helaldir. Çünkü alkolde eritilmiş aroma ilave edilmiş gıda maddesinden az veya çok yediği zaman insanı sarhoş etmiyor. Gücümüz yetiyorsa, birinci görüşe uymaya çalışmamız daha emniyetli ve daha güzeldir diye düşünüyoruz.”8

Tabiki kelime oyunları yapmak yetmez. Zira çok sayıda gıda katkı maddelerinin neden eklendiği sorgulanmalıdır. En önemlisi de bu katkıların zararlı olup olmadığı…

Tam bu noktada küresel ve sözü geçen kuruluşlara ihtiyaç duyulur. FDA, EFSA, BM, FAO, WHO gibi sözü geçen ve “güvenilir!” örgütler üzerine düşen görevleri “hakkıyla ifa!” ettiklerini belirtmemiz gerekir.

Gıda katkı maddeleri kavramlarını biliyor muyuz?

Gıda katkı maddeleriyle alakalı tanımları bilmemizde yarar vardır. ‘E’ kodundan başlayalım. Katkı maddelerinin kısa bir kodla tanımlanmasıdır. European (Avrupa) kelimesinin ilk harfidir. ‘NOAEL’ ise katkı maddesinin, daha yüksek dozlarda gösterdiği toksik etkiye sebep olmayacak minimum dozdur.9

Bu değer uzun araştırmalar neticesinde bu değer bulunduğu iddia edilir. Bu değer, insanlar için bir ömür boyu vücut ağırlığının miligram başına alındığında zararlı etki yapmayacak doza (ADI) çevrilirken güvenlik faktörü olan yüz rakamına bölünmektedir. Bu verilere dayanarak hazırlanan listelere katkının ADI değeri ve bu değer esas alınarak değişik gıdalarda izin verilerek maksimum miktarları (ML) belirtilmekte, sakıncalı olabilecek maddeler liste dışı bırakılmaktadır.10 ‘GRAS’ Genel olarak güvenilir olduğu kabul edilen değerdir. Güvenilir kabul edilen bu değer sağlık problemi olmayan gençleri baz alarak hazırlanması ne kadar güvenilir olduğunu ortaya koyar. Etiket de dahil olmak üzere herhangi bir uyarı yapılmaması ayrıca düşündürücüdür.

Bu araştırmalar Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü uzmanlarından oluşan ve JECFA (Gıda Katkı Maddeleri Uzmanlar Komitesi) adı verilen kurul tarafından yapılır. Araştırmaların ve hayvan deneylerinin uzun yıllar neticesinde elde ettikleri iddiası doğru olsa bile yetersizdir. Bu kadar yan etkilerinin olması ve hayvan fizyolojisiyle insanların çoğu zaman farklılık arz etmesi bu değerlere şüpheyle yaklaşılması için yeterlidir.

Tahmin edileceği üzere gıda katkı maddelerinin tek tek zararlarından bahsetmek bu makalede mümkün değildir. Birkaçını nazara vererek yukarıdaki kurulların ve uzmanların izin verdikleri katkıların etkilerini daha yakından inceleyelim:

En son ne zaman böcek yediniz?

Kırmızı renklendirici olarak kullanılan Karmin’den başlayalım. Kodu E120’dir. ‘Dactylopius coccus’ isimli kaktüsleri mesken edinmiş bir böcek türünden elde edilir. Böcekler sıcak suyun içersine daldırılarak yahut güneşte ya da buhara maruz bırakılarak öldürülürler. Bir kilo boya üretmek için yaklaşık yüz bin böceğe ihtiyaç var.”11. Dondurma, sakız, süt ürünleri, pasta ve kekler, şekerler, jelatinli tatlılar, çikolatalar, soslar, salam ve sosisler, reçel ve marmelatlar, kola ve gazozlar gibi onlarca gıdada kullanılır.12

Astım ve alerjik reaksiyonlara, hiperaktivite, egzama, uykusuzluğa sebep olduğu ispatlanmıştır. Kanserojenik (kanser gelişmesine yol açma) ve mutajeniktir.(mutasyona neden olma)

Şunu da unutmayalım ki, Maide Suresinin üçüncü ayetinde “kan tüketmek” Müslümanlara haram kılınmıştır. Kimyevi işlemlerle başkalaşım geçirerek helal olduğu fetvasını verenler de vardır. Kişinin tercihi olmakla birlikte bu kadar sağlık problemi riskini ve binlerce böceğin kimyasal işlem de geçirse tüketmek hususunda vicdanınızdan fetva alabilir miyiz?

Lezzetli zehir: MSG

“MSG” mono sodyum glutamat adlı katkı lezzet artırıcı ya da lezzet değiştirici/geliştiricidir. Kod numarası E621. “Çin tuzu” olarak şöhret bulsa da tuz değildir. En tartışmalı ve ürkütücü katkıların başında gelir. Yıllık otuz milyar doların üzerinde ticari hacme ulaşmıştır.13

Tüm dünyaya hızla yayılan bu katkı maddesi en çok sucuk, salam, sosis, hamburger, hazır çorbalar, cips, kraker, sakız, bisküvi, et suyu tabletleri, köfte harçları, salata sosları, içecekler gibi onlarca gıdaya katılı.

Çok sayıda zararı vardır. En başta kanserojendir. Nörotoksik olup, sinir hücrelerine ve sinir sistemine zarar verip, Alzheimer, Parkinson, Huntington ve sara, yani epilepsiye yol açtığı tespit edilmiştir. Kalp ritminin bozulmasına ve çarpıntılarına, hiperaktiviteye, boyun kramplarına, mide bulantısına, kusmaya ve migrene de sebep olur. Göz retina tabakasına hasar verebilir. Pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet gelişimine sebep olabilir. Böbrek ve karaciğerde hasar verebilir. İdrak, hafıza, öğrenme dahil normal beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesini engelleyebilir…

Doyma mekanizmasında bozukluğa ve dolayısıyla obeziteye sebep olur. Çin’li, ABD’li ve diğer bazı araştırmacılarca MSG kullanan insan ve fare deneklerinde diyet ve spor kısıtlamalarına rağmen üç kat daha fazla obezite görülmüştür.14 Çocuklarda büyüme hormonunun baskılanmasına sebep olabilir.

Çocuklarımızın cipslere neden bu kadar bağımlı olduğunu düşündünüz mü? Şu an piyasadaki tüm cipslerde MSG kullanıldığını biliyor musunuz? Son yıllarda yapılan araştırmalar küçük yaşta MSG tüketen çocukların, alkol bağımlılığına eş değer bir bağımlılık yaşadıklarını ve ilerleyen yaşlarda daha yüksek oranda alkol bağımlısı oldukları tespit edilmiştir. Cips, bisküvi, kraker, sakız tükettirerek alkol bağımlısı yaptığının da farkında mıyız?

Son olarak Endonezya’da yapılan çalışmalarda MSG’de domuz genine rastlandığını belirtelim. Bu da domuzun; her türlü katkı maddesinde karşımıza çıkabileceğinin göstergesi…

Kısırlaştıran GDO’lu: Soya lesitini

Dünyanın en yaygın GDO’lu katkısı soya lesitini’dir. Kodu E322’dir. Emülgatördür. Yani, yağ ve su gibi birbiri ile karışmayan maddelerin birbirine karışması yani emilimi için kullanılır. Soya lesitini olmayan bir madde bulmak neredeyse imkansızdır; bisküviler, sakızlar, çikolatalar, şekerler, etler, mamalar, kekler, ekmekler, baklavalar, yoğurtlar, peynirler, dondurmalar, kremalar, salamlar, sucuklar, ketçaplar, mayonezler ve daha binlerce ürün soya lesitini içerir.15

Pankreasın doğal çalışma süreçlerini engelleyip, kansere neden olabildiği görülmüştür. Bağışıklık sistemini ve midenin mikrobik ekolojisini bozabilir. Kalsiyum, magnezyum, çinko, bakır ve demir gibi önemli minarellerin vücut tarafından emilmesini engelleyebilir.

Kadınlarda üç kat daha fazla düşük yapmalarına ve öldürücü vajina kanserine yakalanma ihtimallerinin daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Erkeklerde sperm sayısını ortalama yüzde otuz ikiye kadar azaltabildiğini Harvard Üniversitesinin araştırmaları ortaya koymuştur. Fare, inek ve domuzda yapılan deneyler kısırlığa sebep olduğunu göstermiştir.

Tüm bu zararlarına rağmen Türkiye’de organik etiketli ürünlerde bile kullanımına izin verildiğini biliyor muydunuz?

Tatlı zehir: Aspartam

Aspartam ise sentetik olarak veya GDO’lu bakteriler tarafından üretilen ve şekerden 150 ile 200 kat daha tatlı olan bir suni tatlandırıcıdır. Kodu E951’dir. Diyet/light içecekler, sakız, hazır kahve kreması, şekerleme ve tatlı ürünleri, kekler, bisküviler, pastalar, gazozlar, meyve suları diye devam eden altı binden fazla gıda ve altı yüzden fazla da ilaçta kullanılır. Birçok doktor diyabet hastalarının reçetesine tatlandırıcı olarak yazar.

Aspartam uzmanı olarak tanınan Dr. H.J. Roberts zararları hakkında şunları söylüyor: “Aspartam gerçek bir zehirdir. Sizi temin ederim ki aspartamın öldürücü olduğunu onun kaşifi Monsanto’da bilmektedir. Amerikan Diyabet Derneği, Diyabet Kongreleri ve diğer müesseseler Monsanto’dan fon almaktadır. Tüketenleri ölüme kadar giden komaya soktuğu, sinir sistemini tahrip ettiği, sayısız nörolojik soruna yol açtığı binlerce kez belgelenmiştir!”

Bütün riskleri bilinmesine ve FDA’nın, arasında epilepsi krizi, migren, panik atak, beyin tümörü ve diğer tümörler, hiperaktivite, obezite, kronik yorgunluk, saç dökülmesi, unutkanlık, depresyon, kısırlık, agresifite, düşük yapma, diyabet, parkinson ve alzheimera yol açtığını kabul etmesine ve de çocuklarda nörolojik değişimler, ruhsal gelişim bozukluğu ve endokrin bozuklarına yol açtığı sayısız kez ispatlanmasına rağmen hala yasaklanmış değildir. Kunolin sarısı (E104) ile birlikte kullanıldığında normalden yedi kat daha zararlı hale gelir.

Bu arada aspartam hakkında araştırma yaparsanız çok sayıda olumlu çalışma ve beyanlara rastlarsınız. Kafanız karışmasın. Bu olumlu sonuçlanan araştırmaların finansmanlarını Aspartam üreticileri karşılıyor. “Aspartamın zararlı olup olmadığını dair yapılan araştırmalar: İlaç firmalarının sponsor olduğu araştırmalar (74 araştırma) %100 zararı yok. Bağımsız araştırmalar (92 araştırma) %8 zararı yok, %92 zararlı.”16

Bu tablo her şeyi anlatıyor. Binlerce gıda ve yüzlerce ilaca katılmasını başka türlü nasıl izah edebilirdik ki? Prof. Dr. Woodrow C. Monte’nin “Aspartam insanlık karşısında işlenmiş bir suçtur.”17 ifadesi veciz bir özet değil midir?

Bu vesileyle bazı tatlandırıcıların şekerden kaç kat tatlı olduklarını nazara vererek nasıl bir endüstri meydan geldiğini daha iyi anlamaya çalışalım. Sakkarin (E954) 300 kat, Suklaroz (E955) 600 kat, Neohesperidin(E959 1500 kat, Taumatin(E957) 2000 kat, Neotame(E961) ise şekerden tam 8000 kat daha tatlıdır. Bunların hiç birisi doğal değildir, sentetik ya da GDO kökenlidir. Bu katkılar, aspartamın gösterdiği zararlarının birçoğunu gösterirler. Ağzımızın tadının kaçtığının farkındayız. Böyle olmasının sağlık açısından elzem olduğunu takdir edeceğinizi umuyoruz.

Domuz yer misiniz?!

Eskiden E441 koduyla tanımlanan, şimdilerde ise direk olarak adı yazılan Jelatin; endüstrinin altın bileziği hükmündedir. Sığır ve domuz gibi bütün hayvan türlerinin kemik ve derilerinden elde edilir. Dünya üretiminin yüzde doksan beş civarında domuz kökenlidir.18 Meyve suları, yoğurt, peynir, şekerler, dondurma, pastalar, çorbalar, salam, sosis, sucuk, kek, bisküvi gibi ürünlerde kıvam arttırıcı ve jelleştirici olarak kullanılır. Jelatinler gıda boyalarının yanı sıra Sülfür dioksit(E220) ve MSG(E621) ihtiva edebilir. Dolayısıyla bu maddelerin yan etkileri jelatin alındığında ortaya çıkabilir.19

Çok değerli bir protein olarak pazarlanan jelatinin çok zararı olmakla beraber hiçbir besin değeri ve tüketenlere hiçbir yararı olmayıp asıl yararı üretene olduğunu belirtmiş olalım!

Alerji ve astıma sebep olabilir. Dahası hangi hayvandan elde edilmişse o hayvanın hastalığı jelatin tüketimiyle insana geçebilir. Yumuşak şekerlemelerde yoğun olarak domuz jelatini ve tehlikeli renklendiriciler kullanıldığı için özellikle çocuklarımızı bu ürünlerden uzak tutmak gerekir. Haramlığı ve çocuk sağlığı için ciddi riskler taşımaktadır. Avrupa deli dana hastalığından sonra büyük oranda domuzdan elde edilen jelatin kullanılır. Sizce de ithal edilen Haribo tarzı ürünlere boykot zamanı gelmedi mi?

“Güvenli!” ve “Sağlıklı!” katkı: Toluen

Şaşırtıcı bir örnekle final yapalım. “Toluen” yani gaz yağından, ‘trinitron tolüen (TNT)’ elde edilir. Bu madde aynı adı taşıyan patlayıcının da ana maddesi. Ondan da sakarin (E954) adlı tatlandırıcı, benzoik asit (E210) ve sodyum benzoat (E211) elde ediliyor. Toluen aynı zamanda, Beta-siklodekstrin’in (E459) üretiminde de rol alır. Bir gaz yağı yani petrol, isim ve şekil değiştirmiş bir formda hem enerji, hem bomba, hem tatlandırıcı, hem gübre, hem de asit olarak karşımıza çıkar. Sonra da ‘güvenli gıda!’ olarak pazarlanır.”20 Ne kadar güvenli olduğuna şahitlik eder misiniz?!

Katkıları nasıl bilirsiniz?

Binlerce gıda katkı maddesinden birkaçını incelememiz dahi yeterli bir kanaat vermiştir sanırız. Hemen hemen hepsinin hakkında iyi-kötü bir araştırma yapılmıştır. Zararlarının bir kısmı ispatlanmış ve ispatlanmaya devam ediyor.

Şimdi belki de yazı boyunca en şaşıracağınız bilgiyi arz etmenin zamanı geldi. Fabrikada üretilmiş ve ambalajlanmış bir gıdayı tükettiğinizde onlarca katkıyı almış oluyorsunuz. Peki, bunların vücudumuzda nasıl bir etkileşim içerisine giriyor. Bunu hiç düşündünüz mü? Tek tek katkıların zararlarından bahsedebiliyoruz, peki onlarca katkıyı aynı anda aldığımızda neler oluyor?

Burada sözü Dr. Yavuz Dizdar’a bırakalım: “Bu tür kimyasalların büyük bölümü tek tek de olsa güvenlik testlerinden geçirilmiştir. Ne var ki, gıdalarda daha ziyade birden çok kimyasal aynı anda kullanılır; birden çok kimyasalın aynı anda kullanılmasının nasıl bir sakıncaya sebep olacağı hemen hemen hiç araştırılmamıştır, ancak böyle bir sakıncanın söz konusu olması muhtemeldir. Bunun nedeni, kimyasalların birbirinden farklı etki mekanizmalarına sahip olmasıdır. Örneğin; benzoatın etki mekanizması nitratınkinden farklıdır, gıdayı yiyen canlıda bu kombinasyonun oluşturacağı etki ise bilinmemektedir.”21

Görüldüğü gibi bu sorunun cevabını kimse bilmiyor. Yanlış okumadınız. Bu katkıların nasıl bir etkileşimde bulunduğunu bir kişi bile bilmiyor. 2,5 gramlık küçücük bir sakız dahi en az 34 katkı maddesi içerir.22 Diğer gıdaları da hesaba kattığımızda nasıl bir ateşle oynadığımızın farkında mıyız? Yol yakınken ve hala nefes alabiliyorken olabildiğince katkısız yaşamaya var mıyız?

Not: Konunun detaylarını EuroNur.tv ve Yeni Asya’da yayınlanan “Gıda katkı maddelerinin hayatımızdaki olmaması gereken yeri” başlıklı videodan izleyebilirsiniz.

Dipnotlar:

1- İsmail Tokalak, Dünyada Gıda Terörü, s.25.;
2- Gimdes Uluslararası Helal Gıda Konferansları, s.26.;
3- İsmail Tokalak, Dünyada Gıda Terörü, s.38.;
4- Anarkan Arslanbek Nadirova, Tibet Tıpı s.10.;
5- Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, Helal Lokma, s.67.;
6- Mebruke Bayram, Gıdalar Ambalajlar Silahlar ve Açlar, s.8.;
7- Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Karatay Diyeti’yle Beslenme Tuzaklarından Kurtuluş Rehberi, s.51.;
8- Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, Yeniden Gıda Raporu, s.60-61.;
9- Songül Çakmakçı, Gıda Katkı Maddeleri, s.10.;
10- Ahmet & Elmas Maranki, Beyaz Ölüm, s.193.;
11- https://t24.com.tr/haber/dr-isil-arican-hepimiz-fark-etmeden-yilda-ortalama-yarim-kilo-bocek-yiyoruz,202186.;
12- Kemal Özer, Yediklerinizin içinde ne var? s.65.;
13- Kemal Özer, Yediklerinizin içinde ne var? s.211.;
14- https://www.gercekbilim.com/cin-tuzu-mono-sodyum-glutamat-obeziteye-neden-oluyor.;
15- https://www.besinbulteni.com/masum-maskeli-soya-lesitini/.;
16- Prof. Dr. Ahmet Aydın, Taş Devri Diyeti, s.18.;
17- İsmail Tokalak, Dünyada Gıda Terörü, s. 175.;
18- http://armedagida.com/blog/jelatin-nedir-kullanim-amaclari-nelerdir-zararli-midir/.;
19- Kemal Özer, Yediklerinizin içinde ne var?, s.211.;
20- Kemal Özer, Yediklerinizin içinde ne var? s.32.;
21- Dr. Yavuz Dizdar, Yemezler, s.114.;
22- Aidin Salih, Gerçek Tıp, s.21.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*