Grup Haşmeti: Ferdin İmtihanı

alt

Hafta sonu İstanbul’da Risale-i Nur Enstitüsünün düzenlediği kongrede idik.

Millet ve milliyet müesseseleri ve bu müesseseleri görünüşte istimal ve hakikatte suiistimal ve ifsad eden milliyetçilik ideolojisi müzakereye açıldı.

Birlikte okuduk, birlikte düşündük, hatta birlikte ibret aldık.

Öğrendiğim çok şeyden bazılarını paylaşmak isterim.

Bediüzzaman Batı medeniyeti ile Kur’an medeniyetini mukayese ederken, Batı Medeniyeti hakkında şu hükmü veriyor: “Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi, şahsı fakir, ahlâksız etmiştir.”

Yani Batı medeniyeti iradi ya da fıtri biçimde oluşan insan gruplarını gerek mali güç olarak ve gerekse statü olarak güçlendirip zenginleştirmiş ama bu cemaatlere mensup olan bireyleri fakir ve ahlaksız hale getirmiştir.

Bu cümledeki nev’ kavramı içinde milliyetçilik esasının üzerinde oturan grup aidiyetleri de var mı? Elbette.

O halde bir izah lazım.

Gerçekten, batı icadı olan “tüzel kişilik” kavramının gerçek kişileri yani insanları nasıl bir baskı altında tuttuğunu ve kendisi de bir tüzel kişilik sayılan devletlerin bunu önlemek için ne kadar gayret gösterdiğini anlamak için hukuk alanında bir parça bilgi ve hatta ilgi yeter.

Bediüzzaman aynı zamanda Batı medeniyetinin “başkasını yutmakla beslenen menfi milliyetçilik” esaslarına dayandığını da ifade ediyor.

Menfi milliyetçilikte de esasen “alt kimlik” adı verilen grup aidiyetleri var ve sadece başka grubu ve onun fertlerinin haklarını yutmakla beslenmiyor. Aynı zamanda kendi grubuna mensup olan fertlerin haklarını da grup kültürüne ve aidiyetine feda ettiriyor.

Unutulmamalı ki bu menfi milliyetçilik şimdilerde coğrafi olarak Batı’dan çok, “fikir olarak batı”da yani batılılaşma taraftarı olanlarda görülüyor. Bu illet de en çok, medeniyet yarışının sanayi ve teknoloji etabında yarışı kaybetmiş olduğunu sanan ama aslında sadece özgüvenini ve ümidine olan imanını kaybeden ve dolayısıyla kavramlarını unutup başka kavramlara yapışan Müslümana yapışıyor.

Herhangi bir milliyetçiliğe mensup olan bir şahsı düşününüz. (Bu bir futbol takımı fanatikliği de olabilir, bir mikro-ya da makro millet milliyetçiliği de.) Kendisini o milliyetçilik için feda etmek zorunda.

Ne alacak karşılığında?

Nev’in haşmetinden pay ve yani “kibire dönüşmeye müsait bir gurur”.

Bir de bu paydan kendisine düşecek olan ve çabucak tükenecek olan nefsani bir zevk.

Bunların “gerçek varlık” ile bir ilgisi var mı? Yok.

Bunların gerçek varlık’a ulaştırmaya katkısı var mı? Yok.

Yani, “sıfıra sıfır elde var sıfır”.

Batı icadı olan menfi milliyetçiliğin ferdi nasıl ve ne manada fakir ettiğini böylece anlayınca ardından ikinci soru geliyor.

Acaba batı tipi menfi milliyetçilik insanları nasıl ahlaksız yapıyor?

Fakirin ahlaksızlığı çalıp çırpmasıdır. Fikir ve idealden yana fakir olanın ahlaksızlığı ise başka fikir ve idealler hakkındaki arsızlığıdır. Milliyetçilerin başkalarının milliyetçilik yapmasını hazmedememesi de galiba bu arsızlığın dışa vurmuş halidir.

Çözüm nedir?

Grup ve nev’ kavramını fakirlik ve ahlaksızlık riski içermeyecek biçimde yeniden tarif etmek:

Mesela gönüllülük ve ihlas şartına bağlı ve uhrevi amaçlar için var olan gruplar ve cemaatler böyle olabilir mi?

Bu konuyu da siz okuyucularımızla müzakere etmiş olalım.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*