Kurstan geç çıktığım zamanlarda kurs hocamla sohbet ediyorduk. Hem iş, hem muhabbet hesabı…
Cemaatten olduğumu biliyordu ve bana sorular soruyordu. 15 Temmuzdan sonra insanlarda oluşan cemaat algısı yüzünden oldukça şüpheyle yaklaşıyordu bu konulara. Zaten çok dindar biri de olmadığı için tereddütleri ziyadeydi elbette. Elimden geldiğince sorularını cevaplamaya, şüphelerini gidermeye çalışıyordum. Ve bana en son bir soru sordu:
Nasıl güvenip gidebiliyorsunuz?
Bir afalladım. Güvenip gitmek… Öyle ya.. O zamana kadar hiç düşünmemişim, güvenip gitmek ne demek. Aklıma bile gelmemiş ben nasıl güvenip gidiyorum diye. Aile cemaatten olunca, bebeklikten itibaren derslere gidince ihtiyaç hissetmemişim böyle bir soruyu kendime sormaya demek.
Dedim ki insan hayatına sonradan aldıklarında güvenip güvenmeyeceğine bakar. İnsan doğar doğmaz güvenli bir ortamdadır zaten. Annesi yanıbaşındadır, babası vardır, akrabaları… Benim buna ilaveten cemaatim de vardı yanımda. Maddi hayatım belli bir güven periyodundayken, manevi hayatım da öyleydi. Okuma yazmayı öğrenince Can Kardeş okumaya başladım. Hatta Can Kardeş’i annemin derse götürdüğü evlerde gelen çocuklarla okurduk. O çocuklar da benim kardeşim gibiydi, beraber büyüdük. Herşeyi geçtim, o dergideki karakterler bile kardeşim gibiydi; Bizim Can, Cemil, Cafer, Nurcan, Uçan Çocuk…
Yeni Asya benim sonradan dahil olduğum bir şey değildi ki, oturup güvenli mi değil mi araştırayım. Hayatımın tabii üyesiydi ve öyle de devam ediyor. Hoca en sonunda, “Herhalde biz öyle ortamlarda bulunmadığımız için bize böyle geliyor” dedi. Kurstan eve döndükten sonra da bu konuyu tefekkür etmeye devam ettim.
Bir şey akışında gidiyorsa sorgulanmaz. Bedenimizde ağrı sızı yoksa, bir rahatsızlık yaşamıyoruzdur. Olması gerektiği gibidir her şey, gitmesi gereken gibi, akışına akan bir nehir gibi… Yeni Asya da öyleydi benim için. Sağlıklı insan kendine dönüp kalbim atıyor mu, nabzım normal mi, ayaklarım yürüyor mu, beynimde bir sorun var mı diye sormuyorsa, ben de dönüp her şey yolunda mı dememişim şimdiye kadar. Güvende miyim dememişim. Çünkü benim güvenimi boşa çıkaracak, kriterlere uymayan hiçbir şey olmamış şimdiye kadar Yeni Asyayla aramda.
Ne güzel bir bağdır güven bağı. Saygıyı, sevgiyi, hürmeti, değeri, hürriyeti hep içinde barındırır, hissettirir. Yeni Asya’yı 55 yıllara taşıyan da hep bu bağ oldu. Sadece benimle değil, tüm okuyucusuyla, yazarıyla, çalışanıyla, bayisiyle, bürosuyla, dağıtıcısıyla bu güven ağını tesis etmiş ve çektiği onca badireye rağmen bu günlere ulaşmayı başarabilmiştir.
Nice 55 yıllara, bu kocaman güven ailesiyle…
Havva Küçük Konur
Benzer konuda makaleler:
- Nice güzel yıllara
- 15 Temmuz hakkında yeni iddialar
- Son şahitlerden Selâhaddin Akyıl Ağabey
- Yeni Asya´nın kırk yılda bana verdikleri
- Bediüzzaman’ın talebelerinden Tenekeci Abdullah duâ bekliyor
- Süper Kahramanım, canım annem!
- ARPACIK
- Yeni Asya ve 50. Yıl
- Durdurun dünyayı…
- Azıcık Seher
“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun