“Her bir bostan ‘Bismillah’ der”

“Gafletin mertebeleri muhteliftir” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin tesbit ettiği gibi, dünyanın bin bir türlü olayları arasında, özellikle şehir hayatının gaflet veren hızlı temposu içinde, insanlar ne büyük nimetlerle donatıldığının farkında olamıyor. Ehl-i iman olanlar dahi bu genel gaflet hâlinden derecelerine göre etkileniyorlar.

Kullarına sonsuz rahmetiyle tecellî eden ve onları her vesileyle gafletten kurtarıp, zatına karşı iman ve ubudiyetle karşılık vermeye dâvet eden Cenâb-ı Hak, Kur’ân âyetleriyle onları ikaz ediyor ve gafletten uyanmaya sevk ediyor. “Hiç akıl etmez misiniz? Hiç tefekkür etmez misiniz? Hiç incelemez misiniz? Ne kadar da az şükrediyorsunuz?” yahut “Siz, Allah’ın size verdiği nimetleri saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” gibi nice âyetler bunların örnekleridir.

Çağın en son manevî tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı’nda, Kur’ân-ı Kerim’in bu asra bakan derslerini, yine Kur’ân-ı Hakim’in metodunu takip ederek yorumlayan Bediüzzaman Hazretleri, “Her bir bostan ‘Bismillah’ der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.” (Sözler, s. 17) beyanında bulunuyor.

Gerçekten etrafımızda son derece mu’cize olaylar ve san’atlar bulunuyor da, sanki biz bakar kör gibi farkına varamıyoruz. Bostan denilen şey kavun, karpuz ve sâir sebzelerin ekildiği ve yetiştirildiği tarladır. Aynı toprak, aynı su, aynı hava ve güneş ışığından beslenen bu binlerce yiyeceklerin her biri farklı tat, koku ve lezzetlere sahip oluyorlar. Bir şeyden her şey yaratılıyor. Basit toprak ve sudan binlerce san’atlı sebzelerin ve meyvelerin yaratılması, elbette her şeyin Yaratıcısına has mu’cize bir keyfiyettir ve taklit edilemez O’na mahsus bir imza ve damgadır.

Geçen gün kestiğimiz bir kavunun ortasında yaratılan çekirdekleri saymaya kalktım, baktım bitecek gibi değil. Belki bine yakın çekirdek vardı. Bu kavunu icad eden gücün, bu çekirdeklerin her birini, kavunun her tarafından süzüp o kavunun özeti olarak yapmak için, evvelâ o kavunu yaratmaya gücü yetmeli. O kavunu yaratmak için de tarlaya sahip olmalı. Tarlayı yapmak için Dünya’yı yaratmaya ve onun da bağlı olduğu Güneş’i ve onun da mensup olduğu Samanyolu Galaksisini yaratmaya gücü yetmeli. Çünkü bir şey her şeyle bağlanmış. Her şeyi yaratmaya gücü yetmeyen, bir kavun çekirdeğini yaratma iddiâsında bulunamaz ve ona “Seni ben yaptım” diye sahip çıkamaz. Bal gibi tatlı olan bahsi geçen kavunu yemeye başlamadan, bu kavun tefekkürü beni bu noktalara kadar götürdü.

Bir bostanda ekilen şu kavun ve karpuzun hemen yanı başında bulunan sivribiber alabildiğine acı iken, bu kavun ve karpuzların böylesine tatlı yaratılmasına ne demeli? Yüce Allah işte böyle bir kudretin sahibidir. Dilediğini dilediği tarzda yaratıyor. Herkesin gördüğü gibi aynı toprak, aynı su, aynı hava ve güneş ışığı; ama onlardan yaratılan binlerce nimet birbirinden alabildiğine farklı. Bize düşen de, bu farklılığı fark edecek bir gözle bakabilmektir.

“San’atında akılların hayrete düştüğü Allah, her türlü noksan ve kusurdan münezzeh ve uzaktır.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*