Şu kâinattaki ecrâm-ı semâviyenin kıyamları, devamları, bekaları, sırr-ı kayyûmiyetle bağlıdır. Eğer o cilve-i kayyûmiyet bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı küre-i arzdan bin defa büyük milyonlarla küreler, feza-yı gayr-ı mütenâhi boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, ademe dökülecekler.
Lemalar, Otuzuncu Lem’a, s. 337
***
Bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları—bir kısmı, kozmoğrafyanın dediğine bakılsa—küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyâde büyük ve bir milyon seneden ziyâde yaşayan ve bir misafirhâne-i Rahmâniyede bir lamba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, hergün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki, sönmesin.
Sözler, On Üçüncü Söz, s. 143
***
Bak bir saltanatın haşmetine ki, gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kat eden sür’attedir. İşte, böyle bir Sultana ubudiyet ve imanla intisap etmek ve şu dünyada ona misafir olmak ne kadar âli bir saadet, ne derece büyük bir şeref olduğunu kıyas et.
Mektubat, Üçüncü Mektup, s. 21
***
Hem, semâvât meydanında, denizinde, fezâsındaki yıldızlar ise, mutî neferler, muntazam sefîneler, hârika tayyâreler, acâip lâmbalar gibi vaziyetiyle, Senin saltanât-ı ulûhiyetinin şâşaasını gösteriyorlar.
Lem’alar, Münacat, s. 351
***
Meselâ, tayyâre-i beşer Kur’ân’a dese: “Bana bir hakk-ı kelâm ver, âyâtında bir mevkî ver.” Elbette o daire-i Rubûbiyetin tayyâreleri olan seyyârât, arz, kamer, Kur’ân nâmına diyecekler: “Burada cirmin kadar bir mevkî alabilirsin.”
Sözler, Yirminci Söz, s. 240
LÜGATÇE:
tayyare: Uçak.
küre-i arz: Dünya.
cesamet: Büyüklük, irilik.
ecrâm-ı semâviye: Gök cisimleri, yıldızları, kütleleri.
sırr-ı kayyûmiyet: Allah’ın, varlığı ve diriliği her an için olup, gökleri, yerleri her an için ayakta tutması sırrı.
feza-yı gayr-ı mütenâhi: Sonsuz, nihayet bulmaz uzay.
adem: Yokluk.
kasır: Saray.
kemâl-i intizam: Tam bir düzen.
emr-i kün feyekûn: Allah’ın, bir şeye “ol” deyince onu hemen meydana getiren emri, işi.
Benzer konuda makaleler:
- Rus da dinsiz kalamaz
- İsmi-i Kayyûm üzerine
- Said Nursî’den astronomiye dair önemli bir ders
- Türklük İslâmiyetle mezc olmuş
- Kâinatın sekeratı!
- Dünyanın ömrü kalmışsa Kur’ân’ın hakikatlerine yapışacak
- Asya’nın bahtını açacak, yalnız meşrutiyet ve hürriyettir
- Hakikat-i Kur’âniye’nin sarsılmaz kuvvetine dayanmalı
- Sicim Teorisi ve Kayyumiyet
- Fenler, kendi dilleriyle Allah’ı tanıtıyor
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun