Nefis ve şeytanlar insanları iyilik ve güzelliklerle buluşturtmaz, gözlerine güzel manzaraları göstertmez, kulaklarına “Rabbanî aşkları iras eden” nağmeleri dinlettirtmez. Ruhlar şeytanlarla yollarını kaybeder, kalbler günahlarla karalara bürünür, akıllar safsatalarla yolunu şaşırmış zavallılara dönüşür.
“Her şey, hususan zîhayat, gayet manidar bir kelime, bir mektup, bir kaside-i Rabbânîdir, bir ilânnâme-i İlâhîdir” diyor Bediüzzaman. Habib-i Rabbü’l-Âlemîn’den ders almış asrımızın imamı. Kur’ân nurlarını, sünnet şuâlarını Rabbim onun vasıtasıyla günümüze ve gönlümüze aksettirmiş. Bu sebeple Bediüzzaman da, onun Risâle-i Nur ismindeki eserleri de güzeldir. Çünkü orada “Rıza-i İlâhî” vardır. Çünkü o zat ve o eserler için “İhlâs” esastır.
Bakınız Peygamberimiz (asm), şaşmaz ve şaşırtmaz rehberimiz, Lem’alar’da nasıl tavsif ediliyor: “… şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye (asm) kâinatın manevî bir güneşi olduğu gibi; bu kâinat denilen Kur’ân-ı kebirin âyet-i kübrası ve Furkan-ı âzam’ın ism-i âzamı ve ism-i Ferdin cilve-i âzamının bir ayinesidir.” İşte buyurun kırlardaki güzel çiçekleri dermeye, kelâmların en güzelinin tefsirinde geçen gül güzelliğindeki ifadelere…
Evet mânâsız kelime yoktur bu âlemde. Her şey bir yerlere mesaj göndermek içindir. Bahar ordugâhındaki neferler en güzel bir şekilde derin mânâlar ifade etmektedir düşünebilenlere… Bakınız “Kaside-i Rabbânî” tabiri ne güzel ifade etmektedir mahlûkatın nizam ve intizamını. “İlannâme-i İlâhî” ile de her şeyin Rabbimizin kudretinin ilânı olduğunu idrak ediyoruz…
Torunum bile eline geçirip âfiyetle yediği meyvelere, “Bunlar bize mektuptur” demekte, gaflet perdesinden sıyrılmamıza yardımcı olmaktadır. Çocuk safiyetiyle kâinata bakalım. Okuyalım kelimelerin en güzellerini, dinleyelim kelâmların en yücesini… Gerçekten ne kadar çok mektup varmış çevremizde, ne kadar mânâ varmış yediklerimizde, ne kadar güzellikler varmış hayatımızda?..
Lütfen kandırmayalım kendimizi. Lütfen şımartmayalım nefsimizi… Bakınız ömrümüz hızla geçiyor. Güneş doğduktan sonra mutlaka batıyor, baharlar kalıcı kalmıyor, arkasından güz mevsimleri ölümü hatırlatıyor. Dün yaşadığımız gibi yarın yaşayamayabiliriz. Dün güldüysek yarın ağlayabiliriz. Bugün konuşabiliyoruz, evet ama yarın konuşmayı geride bırakabiliriz…
Zannetmeyelim ki şeytanlar bizi unuttu. Sanmayalım ki nefsimizin hilelerinden kurtulabildik. “Su uyur düşman uyumaz”. Nefis ve şeytan son nefesimize kadar peşimizi bırakmaz. Dünyayı bize hep güzel gösterenlere, yüzümüze karşı bizi övenlere, hep nefsimizin hoşuna giden kelimelerle bize hitap edenlere aldanmayalım. Güzellikler Rabb-i Rahîm’e, çirkinlikler ise nefis ve şeytanlara aittir. Rabb-i Rahimin güzel kelâmlarıyla güzelleşelim, sadece Kur’ân yolunun yolcusu olalım.
Ebedî saadeti bize kazandırmak için çırpınan, Rabbinden aldığı şefaat imtiyazıyla bizi kucaklamayı bekleyen bir Peygamberin (asm) ümmeti olmaktan daha büyük bir şeref olabilir mi? Elbette olamaz. Şereflerin en güzeli, Âlemlerin Rabbine ve Allah’ın Habibine aittir. Ne mutlu bu şereften nasibini alana…
Benzer konuda makaleler:
- Peygamberlerin gönderilmesinin hikmeti üzerine
- Rubûbiyet ve ubûdiyet
- Bediüzzaman zindanı medrese, kâinatı kütüphane olarak görmüştür
- Oruç ve güzel ahlâk
- Arefe Günü: Gelin başlayalım!
- İnsanlığın kurtuluşu ve Hazret-i Muhammed (asm)
- Oruç; nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar
- Hz. Muhammed (asm) neden en sevgilidir?
- Rahmet ay’ı hoş geldin!
- İman esasları bir bütündür
İlk yorum yapan olun