İhlâs sırrı ve şefkat tokadı

Âl-i İmran Sûresinin “Herkes hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse mahşer gününde hepsini önünde hazır bulur. O zaman ister ki, işlediği kötülüklerle kendisi arasında büyük bir mesafe bulunsun ve onu görmesin.

Allah sizi Kendisinden gelecek bir azaptan sakındırıyor. Çünkü Allah, kullarına çok şefkatlidir” mealindeki 30. âyetinin bir sırrını tefsir meyanında telif edilen Onuncu Lem’a’da, Kur’an hizmetinde bulunanların “beşeriyet muktezası” işledikleri hataların cezası olarak yedikleri şefkat tokatları anlatılıyor.

Bu kudsî hizmetin üç nevi kerametinden üçüncüsü için “Hizmette halisen çalışanlara fütur (usanç, gevşeklik) geldiği vakit şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek (uyanarak) yine o hizmete girerler” deniliyor (Lem’alar, s. 157-8).

Ve o bahiste Üstad kendisinden başlayıp yakın talebeleriyle devam ederek, bunun her zaman ders almamız gereken örneklerini sıralıyor.

Eserlerde başka ilginç örnekler de var.

Bunlardan biri, Yirmi Sekizinci Lem’a’nın On Yedinci Nüktesinde, “ehl-i isyan hakkında gelen” ve “Onlara ihtar ettiğimiz ders ve nasihati unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musibet altına aldık” mealindeki En’am Suresi 44. ayetinin “çok işaratından bir işareti”nin tefsir edildiği dikkat çekici bahiste yer alıyor.

“Maatteessüf, başımıza gelen bir şefkat tokadını iki-üç gündür kat’î bir kanaatle anladım” cümlesiyle başlayan bu bahsin devamında, “En ahirde, sırr-ı ihlâsa dair bir risale bize yazdırıldı. Elhak gayet âlî (yüksek) ve kuvvetli bir düstur-u uhuvvet (kardeşlik prensibi) idi. Ve on binler kuvvetle ancak mukabele edilir hadiselere ve musibetlere karşı, o sırr-ı ihlâs ile on adamla mukavemet ettirebilir bir düstur-u kudsî idi” denildikten sonra, şu sarsıcı cümleler geliyor:

“Fakat maatteessüf, başta ben, biz o ihtar-ı manevî ile amel edemedik. (…) Bir kısmımız şefkat tokadına giriftar olduk. Bir kısmımız hakkında tokat değil; belki tokada maruz olan kardeşlerimize medar-ı tesellî ve kendilerine medar-ı sevap ve istifade olmak için bu musibetin içine alındı. (…) Hiç hatır ve hayalime gelmez en halis zannettiğim kardeşlerimde sırr-ı ihlâsa münafi (aykırı) hareket vukua gelmişti. Ondan anladım ki, ayetin uzaktan uzağa bir mana-i işarîsi bize de bakıyor. Ehl-i dalâlet için nazil olan bu ayet onlara azaptır. Fakat bizim için terbiye-i nüfus (nefis terbiyesi) ve kefaretüz-zünup (günahlara kefaret) ve tezyid-i derecat (manevî derecenin yükselmesi) için bir şefkat tokadıdır.” (age, s. 638-9)

Burada sözü edilen musibet, Bediüzzaman’ın talebeleriyle birlikte konulduğu Eskişehir hapsi ve yargılanıp, Tesettür Risalesi gerekçe gösterilerek, kanunla değil, kanaat-i vicdaniye ile 11 ay hapse mahkûm edildiği Eskişehir mahkemesi.

Maruz kalınan haksızlıklara “Beşer zulmeder, ama kader adalet eder” prensibiyle yaklaşan Said Nursî’nin, Eskişehir hapsinin kader boyutunda da, “ihlâs sırrına aykırı” hareketlerin önemli bir payı olduğunu vurgulaması çok manidar.

Konunun ilginç detaylarına sonra bakalım.
***
“Köprü ekolü”nü işlediğimiz yazılarımızın, geçen hafta çıkan “Yeniden ihya“ başlıklı sonuncusu üzerine, Yönetim Kurulu üyemiz ve yazarımız Nejat Eren şu mesajı kaleme almış:

“Bu yazıları ilgi, hasret, heyecan, ümitle, biraz da içim buruk okuyor; doğrusunu söylemek gerekirse bazan hüzünleniyorum. Bu güzide kadroların büyük çoğunluğunda bu hasret ve vefanın var olduğuna, hasretin giderilmesi için gayret ve himmetin olacağına inanıyorum. Ufak bir kıvılcım ve kıpırdanma bir hareket meydana getirebilir. Ama asıl olan, yeni gelen nesl-i cedide bu havayı verir ve iyi bir organize ve rehberlik yapabilirsek orada çok iyi bir ma’kes bulacağını kuvvetle ümit ediyorum. RN Enstitüsü ile akademik kadroların desteğini de buna katarsak ümidimizin meyveye döneceği inancını taşıyorum.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*