Bir şefkat tokadı olarak “Nurlarla meşgul olduğu halde istifade edememek”

Önceden beri zihnimi meşgul eden bir meseleydi: Risale-i Nur’la meşgul olduğu halde Risale-i Nur’dan istifade edememek nasıl olur? Şefkat Tokatları Risalesi olan Onuncu Lem’a’da Üstadın ilk talebelerinden “Şamlı Hafız Tevfik” ağabeyin şefkat tokatları risalesine girmiş olan tokatı onun şahsında bizi de şefkatle tokatlıyordu aslında. Öyle ya; bu hal hususi bir hal olsaydı Risale-i Nur’un içinde kendine yer bulur muydu? İlgili kısmı aynen buraya alalım ve daha sonra üzerinde tetkikata başlayalım:

“Ben itiraf ediyorum ki, hizmet-i Kur’âniyedeki kemâl-i ihlâs ve sırf livechillâh için hizmeti, iki vaziyetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir tokat yedim.

“Çünkü ben bu memlekette garip hükmündeyim, garibim. Hem, şekvâ olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaate riayet etmediğimden, fakr-ı hale mâruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilâta mecbur olduğumdan—Cenâb-ı Hak affetsin—mürüvvetkârâne bir surette riyâya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf kendimi kurtaramıyordum. Halbuki, Kur’ân-ı Hakîmin ruh-u hizmetine zıt olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber, hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.

“İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli—fakat inşaallah şefkatli—bir tokat yedim. Şüphemiz kalmadı ki, bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokad da şudur:

“Sekiz senedir ben Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar Nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da, “Bu neden böyle oluyor?” diye esbab arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatimiz geldi ki, o hakaik-i Kur’âniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temellük, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için, bu nurların hakikatlerinin meâli benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenâb-ı Haktan niyaz ediyorum ki, bundan sonra Cenâb-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlâs ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu ve riyâdan kurtarsın. Başta Üstadım olarak kardeşlerimden dua rica ediyorum.” (Barla Lahikası, s. 50)

İlgili mektubu mutlaka kendi âleminizde mütalaa etmişsinizdir, ancak bir ders kardeşi olarak aldığım dersimi siz büyüklerime takdim edeyim:

1- Üstadımızın iktisat ve kanaat düsturlarının Üstadımızın kendi şahsiyetine ait değil, biz Nur talebelerinin de riayet etmesi gereken düsturlar olduğunu,

2- İktisat ve kanaat düsturlarına riayet etmemek, mağrur insanlarla ihtilata, onlarla beraber olmaya, bu kimseleri kalben sevmesek ve hoşlanmasak dahi (kalben bu halde olmak yetmiyor) mürüvvetkârane bir surette onlara kendimizi beğendirmeye mecbur kalmak hâlinin Kur’an-ı Hakim’in ruh-u hizmetine zıt bir vaziyet ve neticesinde Risale-i Nur dairesindeki şahsî hizmetimizde soğukluk ve fütur verdiğini

3- Şamlı Hafız Tevfik ağabeyin cümlelerinden anlaşılıyor ki, böyle bir halin farkında olmak, kalben muzdarip kalsak bile fiilen terk etmedikçe hizmet noktasında fütura ve soğukluğa sebebiyet vereceğini,

4- İçtimâî bir düstur gibi görülen iktisat ve kanaat düsturlarının ve bu düsturlara uymamak neticesinde ehl-i dünya mağrur insanlarla mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa mecbur kalmanın sadece içtimai hayatımıza ait bir mesele değil doğrudan doğruya Nurlarla olan kalbî ve aklî ve hissî merbutiyetimize de etki ettiğini,

5- Risale-i Nur’un müellifi Üstadımızın yanında bilfiil bulunsak ve yıllarımızı onun dizinin dibinde geçirsek dahi “Nurlardan istifade etmek” için bunların yeterli olmadığını, bizzat Üstadımızın ve Risale-i Nur’un düsturlarına riayet etmemizin zorunluluğunu… Bu mektuptan bir işari mana olarak kendi istifadem Üstadımızın şu anki medresesi olan dershanelerde yıllarca kalsak dahi, içtimai hayattaki hareketlerimize çok çok dikkat etmemiz gerektiği, yoksa yukarıda saydığımız menfî hallerin, dershane hayatımızı etkileyeceği, hatta Nurların hakikatlerinin mealini anlayamamak gibi bir netice doğuracağını,

6- Nurların hakiketlerinin meallerinin bizlere yakınlaşması ve anlayabilmemiz için şahsî okumamızın yetmediği, Risale-i Nur’un ve Üstadımızın içtimâî hayatımıza ait olan iktisat ve kanaat gibi düsturlarına dahi azami derecede sadakatle ve sebatla bağlı olmamız gerektiğini, teşbihte hata olmasın-–hata olsa şahsımıza aittir—eskilerin deyimiyle “destursuz girilmez”, bil-mana Risale-i Nur’un hakikatlerinin mealinin içine de “düstursuz girilemeyeceğini”…

7- Tasannu, temelluk, tezellül hallerinin hakaik-i Kur’aniye’nin nurları ve ziyasıyla birleşmediğine, ve nurlara yabani kalabileceğimizi,

8- Risale-i Nur’u “dili ağır, yabancı kelime çok, eski türkçe vb” sebeplerle anlayamadığını söyleyen kimselerin acaba bu anlamamaları, bu dünyaperestlik ve maddiyat zamanında “ehl-i dünya mağrur insanlarla mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa” mecbur kalmalarının da bir hissesi bulunabileceğini anladım.

Madem iktisat ve kanaat noktasından bu yazımıza başladık. Risale-i Nur’a çalışmanın bereketine dair birkaç satırla yazımıza nihayet verelim:

“Hem, bu havalideki şakirdler, herkes, cüz’i-külli hissetmiş ve itiraf ediyorlar ki: Risaletü’n-Nur’a çalıştığımız zaman, hem rızkımızda bereket ve suhulet, hem kalbimizde bir inşirah ve ferah, zahiren hissediyoruz. Ezcümle, ben kendim, yani Emin, itiraf ediyorum ki: Risaletü’n-Nur dairesine girmezden evvel bütün sene çalışırdım. Ne vakit Risaletü’n-Nur dairesine girdim, beş seneden beri üç-dört ay kadar çalıştığım halde evvelkinden daha müferrah ve daha mesud bir halde yaşamaklığım, yüzde yüz Risaletü’n-Nur’un hizmetinin bereketiyle olduğunda hiç şüphem yoktur. (Haşiye) Haşiye: Evet, bütün kuvvetimle tasdik ediyorum ki. Emin kardeşimiz memleketimize geldiği zaman mütemadiyen faal bir surette her ay çalışıyordu. Şimdi ise, Risaletün-Nurun dairesine girdikten sonra, üç-dört aydan fazla çalıştığını görmüyoruz. Feyzi” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sh. 38)

Bir başka mühim mektup;

“Aziz kardeşlerim,

Bu mübarek Ramazan’da dahi, geçen Ramazan gibi, bu aciz ve zayıf kardeşinize, manevi ve uhrevî sa’y ve çalışmanızdan zekât miktarınca vermenizi ve onun hesabına bir miktar çalışmanızı ve ziyade hüsnüzannınızla ona tahmil ettiğiniz ağır yüke o cihette yardımınızı pek çok rica ederim.

Derd-i maişet sersemliğiyle, ekser halk ahiret işlerine ikinci derecede bakmalarından, ehl-i dalâlet istifade edip onları avlıyorlar. Risale-i Nur şakirtleri kanaat ve iktisat düsturlarıyla bu manevi hastalığa da mukabele ederler inşaallah. Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize birer birer selam ve dua ederiz. Said Nursî” (Kastamonu Lahikası, sh. 116)

Risale-i Nur’un düsturlarını birbirimize lisan-ı hal ile ve lisan-ı kalin kavl-i leyyin mertebesiyle bildirmek ve birbirimizin güzel seciyelerinden en güzel şekilde istifade etmek ve müfritane irtibatı koparmamak duasıyla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*