İki kelime arasında hem bu kadar benzerlik, hem de bu kadar zıtlık ancak bu kadar olur. Bunlardan biri “tokatlaşmak”, diğeri de “tokalaşmak”tır. Ses uyumu var, benzeşme var, lakin mâna bakımından oldukça uzaktalar. Biri yerde, bir gökte gibi.
“Tokatlaşmak” kelimesinin ortasındaki “t”yi çekiniz, geriye “tokalaşmak” kalır. Demek ki asıl tokadı da, bu “toka(t)laşmak” kelimesinin içindeki “t”ye indirip, onu oradan düşürmek lazım ki, “tokalaşmak” hâsıl olsun, meydan bulsun, yol alsın.
Hani bize en mükemmel seviyede kardeşlik dersi veren Uhuvvet Risalesi’nde geçen bir düstur var ya.. Ne diyor orada?
“Adavet (düşmanlık) etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et..”***
İnsana yakışan da tokalaşmadır, musafahadır, kucaklaşmadır. En çok da mü’mine ve müslümana yaraşır. Zira Resûlullah’ın (asm) hem sözlü, hem fiilî bir sünnetidir musafaha ve kucaklaşma.
Ancak bir noktaya çok dikkat lazım. Nasıl ki, kalbin ve imanın en yakınındaki düşmanlar nefis ve şeytandır. Tokalaşmanın da en yakınında, hatta içinde olan düşman tokatlaşmadır. Yani insanlar ve bilhassa mü’minler arasında tokalaşma ve kucaklaşmanın, her vesile ile tekrarlanmasının bir hikmeti de, onu sinsice takip eden tokatlaşmaya yol ve fırsat vermemek içindir.
Mü’minin mü’mine üç günden fazla küsülü kalmasının caiz olmaması da bundan olsa gerektir. Zira küskünlük devam ettiği sürece, selamlaşma, kelamlaşma ve tokalaşma olmaz. Çok devam ederse, kavagaya ve tokatlaşmaya da dönüşebilir.
İnsanlar arasında “tokalaşmak” devam ettiği ve kesintiye uğramadığı sürece “tokatlaşmak” yüz bulup da yeniden hortlamaz. Bu “hortlama” tabirimiz, tokatlaşmaya olan tepkimizdendir. Gerçi ölmüş birinin yeniden bu dünyada görülmesi anlamındaki “hortlama”nın; Allah’ın (cc.) kâinatında hükümferma olan müstemir kanunları arasında yeri yoktur. Ama sevimsiz olan nesne ve nedenler, bir süre kaybolduktan sonra yeniden ortaya çıktıklarında, insanların “hortlama” deyimindeki tepki tokadını yerler.
Acaip, ama çok acaip bir hal daha nevzuhur olmuş ki, bazı vadilerde tokalaşma ile tokatlaşma; iç içe, yan yana ve kol koladır. Biribirinin üstesinden gelemiyorlar. İkisi de hakiki olamaz. Zira iki zıt bir arada bulunamaz. Bunlardan birisi mecazîdir. Dileriz ki ve illa ki, “tokatlaşma” mecazî olsun! Tokalaşma, musafaha ve kucaklaşma hakikaten galip gelsin, muhabbet fedaileri mabeyninde!..
***
Tabii ki, “tokatlaşmadan” muradımız; karşılıklı olanı ve karşılığı olanıdır. Beşerî olanı ve biraz da dengeli olanıdır.
Buna Mevlana’dan çok güzel bir misal vardır:
Adamın biri, durup dururken, sebepsiz yere yanındakinin ensesine “şırrak” diye bir tokat atar ve şöyle der:
-Kusura bakma dostum, merak ettim, tokadın sesi elimden mi, yoksa senin ensenden mi geldi? Yanındaki de, Yaradana sığınıp onun ensesine bir tokat indirip giderken şöyle der:
-Şimdi bu sorunun cevabını sen kendin ver!
***
Devletler, milletler, farklı inanç ve kültürlerin temsilcileri, gruplar ve cemaatler mevzubahis olunca; tokatlaşmanın şiddeti veya tokalaşmanın önemi daha da artar.
Her hususta Kur’anı ve Sünneti esas alan ve daima hakkı, adaleti ve dengeyi gözeten Bediüzzaman, tokat hususunda da dengeye riayet etmiştir.
“Bence yol ikidir; mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti (hafifliği), diğerinin sıkletine (ağırlığına) geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam.” Demiştir.
İnsanoğlunun karşılıklı tokatlaşma ve kavgasında, eğer bir taraf gücü ve iktidarı ele geçirip, kendine düşman gördüğü zayıf tarafı tamamen yok etmeğe kalkışırsa, buna “tokatlaşma” denmediği gibi, tokat bile denmez. Bu olsa, olsa Allah’ın (cc) ebedî ve mukaddes tokadına müstahak olan bir zulüm ve haddini aşma olur. Zinde güçlerin, Orta Doğu’ya, bilhassa Filistin’e reva gördüğü orantısız güç kullanımı bu kabildendir ve zulümdür.
Öyle tokatlar da vardır ki, mizana gelemez, karşılığı ve alternatifi de bulanmaz. Kâinat Sultanı’nın (cc), zalim kavimlerin başına kudret eliyle indirdiği tokatlar gibi.. Azgın beşere, semavî ve arzî musibetlerle indirilen tokatlar gibi.. Böyle İlahî tokatlar mizana gelmez ve beşerin kantarında tartılamaz..
Bir de Hazreti Üstâd, “Onuncu Lem’adaki şefkat toktlarını tahattur ediniz!” diye emrediyor talebelerine..
Tahattur ediniz, tahattur edelim ki, daima tokalaşalım, şefkat tokatlarına maruz kalmadan!..
Benzer konuda makaleler:
- Uz(ak)laşmak
- Musafaha sünneti
- İhlâs sırrı ve şefkat tokadı
- Bizim için her yer medrese-i Nuriye olmalı
- Viyana kucaklaşması
- Dershaneler, AKP ve Siyaset
- Hüzünlü bir sonbahar
- Risale-i Nur’u okuduğu halde ondan istifade edememek…
- Şefkat tokatlarını çalıştıran düğmeler
- İçimiz hüzünlü bir sonbahar
Eğitimci – Şair – Yazar
İlk yorum yapan olun