İki Avrupa veya Almanya arasındaki Müslümanlar…

Image
Avrupa veya bilhassa Fransa–Almanya medyasını yakından takip edenlerin endişelerine katılmamak mümkün değil… Yıllardır, sistematik olarak başlatılan “İslâmiyet karşıtlığı” yavaş yavaş meyvesini veriyor… Her iki ülkede yüzde kırklık bir İslâm aleyhtarlığından bahsediliyor. Medyanın taraflı ve yönlendirici gücünden bahsetsek de bu rakamların toplum barışını tehdit eder seviyelerde olduğu söylenebilir.

Yalnız, Müslümanlar hem Sarkozy’nin, hem de Angela Merkel’in “din aleyhtarlığı” politikalarını başından beri bildiklerinden, belirgin bir paniğin olmaması, kaosu isteyen çevrelerin çok garibine gidiyor.

Okuyucularımız, buradaki hadiselere Risâle-i Nur’daki “Avrupa tahlilleri” penceresinden baktıklarından, tedirgin olmadıkları gibi, menfî de olsa İslâm’ın medyada üst seviyelerde yer almasına bir cihette seviniyorlar. Zira belli siyasetçi ve gazetecilerin İslâm aleyhindeki beyanatları, birçok Avrupalıda İslâmı araştırma merakına vesile oluyor. Angela Merkel’in içişleri bakanı, Avrupalıların İslâmı araştırmalarını kısmen engellemek için, altmışa yakın kitabı yasaklamayı bile düşünebiliyor. Peygamberimize (asm) hakaret eden karikatüriste ödül verirken “fikir hürriyetinden” bahseden Merkel ve bakanlarının Almanya’daki İslâmî kitapları yasaklamayı düşünebilmeleri; yeni muhafazakâr ve yeni liberallerin özgürlük anlayışını açığa çıkarıyor. İnsanlığı “insanî değerlerinden” soyutlama uğruna yapılan her türlü ahlâksızlık ve dinsizliğe “hürriyet” adına arka çıkan bu hükümetlerin, insanî ve İslâmî değerleri neşreden kitaplara düşmanlıkları, eski bolşevikleri hatırlattığı gibi Kemalistlerimizin mahiyetini de tedaî ettiriyor.

Bediüzzaman’ı okuyanlar; siyaseti dinsizliğe, ahlâksızlığa ve sefahete alet eden bu tür politikacıları “II. Avrupa” katogerisine dahil ettiklerini bilirler. Özünde “Hıristiyanlık değerleriyle” de mücadele eden sözkonusu hükümetler, İsevîlere yol gösterdikleri, destek oldukları ve semavî dinleri aklî delillerle müdafaa ettiklerinden Müslümanlara saldırıyorlar. İslâmiyetin insaniyet için muhafaza ve müdafaa ettiği değerler de; hürriyet perdesi altında aileyi, iş hayatını, toplum barışını, din ve vicdan özgürlüğünü tehlikeye sokan politikacıların canlarını sıkıyor. Bunlardan aileden sorumlu bakan Kristine Schröder bütün siyasetini “İslâm aleyhtarlığı” üzerine bina ediyor. O kadar hırçınca davranışlarından, bakanlığın yaptırdığı araştırmayı çarpıtmada beis görmüyor. Dortmundlu Prof. Dr. Ahmet Toprak’ın çalışmasını; dindarlaştıkça gençler, maçoluk ve suçluluk oranları yükseliyor, diyen Bakana, araştırmacı bizzat itiraz etti ve çalışmalarından böyle bir sonucu çıkarılamayacağını söyledi. İlmî çalışmaları yanlış siyasetlerine âlet eden “din karşıtı” politikacıların atakta olduğu şu günlerde, Niedersachsen İçişleri Bakanı Uwe Schönemann bir adım ileriye gidiyor. Müslümanların çoklukla oturduğu mahallelere özel polis devriyesi çıkarmaya hazırlanıyor, bakan. Size Almanya’dan takdim etmeye çalıştığımız resimlerin benzerlerini Fransa’da daha çoklukla bulabilirsiniz. Zira tarihî sömürge reflekslerinden kurtulamayan Fransa’daki Yeni Muhafazakâr ve Liberaller, olayı daha da uç noktalara taşıyorlar…
Müslümanlar Cristian Wulf’un Almanya’sını istiyorlar…

Çerçevemizde yalnızca sizi üzecek resimler yok… İslâmiyeti Almanya’nın 250 senelik bir parçası kabul eden Cumhurbaşkanımızın da Avrupa’sını hesaba katmalıyız. Soros’un kızlarını başına toplayarak “insanî değerlere” savaş açan Merkel’in daha uzun süre kamuflajlarla gidemeyeceğini söyleyen epeyce Alman var. Müslümanları “Alman düşmanı” ilân eden politikacılara karşı, kamuoyunun akl-ı selimle hareket edeceğini ve hem Hıristiyanlığı ve hem de demokratlığı lekedar eden siyasetçilere yol göstereceğini umuyoruz. İşin en güzel yönü de ilim adamlarının Merkel yerine Wulf’u tercih etmeleri. Uluslararası Ferda Henkel ödülüne lâyık görülen bayan Prof. Gudrun Krâmer “İslâm Alman Kültürünün yeni bir ögesi, bir parçasıdır” diyor. Avusturya Kardinal’i Schönborn’un Avrupa’daki İslâmî şeairi müdafaası ile yine Almanya Başpiskoposlar Konferansı başkanı Robert Zollitsch´in “Müslümanlara iyi davranın, anlamaya çalışın ve dialog kurun” mesajı, Birinci Avrupa’nın burada Müslümanlara sahip çıktığını gösteriyor. Barış karşıtı bir iki bulvar gazetesiyle belli hedeflere kilitlenmiş belli bir medyanın bütün gürültülerine rağmen, hem Türklerde ve hem de Almanlarda hoşgörü devam ediyor. Angela Merkel’in bir yanlışı da, kendi rızalarıyla Almanya’yı vatan edinmiş ve çoğu istekleriyle Almanya tebeaiyyetine geçmiş buradaki Müslümanları, Fransa’daki “Kuzey Afrikalı Müslümanlarla” mukayesesi olmalı…

Bizce burada önemli husus, Bediüzzaman’ın Avrupa ve İsevîlik ile ilgili fikirlerinin bütün Müslümanlara ulaştırılmasıdır. Tâ ki, onların bilgisizliklerinden bu “semavî din düşmanları” istifade edemesinler. İki Avrupa ve ya Almanya arasında kalan Müslümanların, kısa zamanda “Birinci Avrupa” ile irtibata geçmeleri halinde, on seneye yakındır Avrupa’da Müslümanlar üzerinde oyun kurmak isteyen “din ve barış karşıtı” politikacılar, ümitsizce milletlerin yakalarından düşsünler. Bilhassa neoliberallerin çeşitli sivil insiyatifleri, medyayı ve kadını kullanarak çıkardığı gürültüler, Müslümanlarda paniğe sebep olmasın. Dünya halklarının hürriyete ve hakikî demokrasiye koşuştukları bir zamanda, elbette neocon ve neoliberaller Avrupa’ya yeniden bolşevizmi getiremeyecekler.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*