Nisan füzeleri veya İran’ın İsrail saldırısı

Dünyamızın her gün biraz daha küresel çatışmalara yaklaştığı bu geçen Ramazan-ı Şerif’in sekinetine sığınarak, içtimai meselelerle ve bilhassa deccaliyetin masumlara yaptığı saldırılarla ilgili yazmamaya çalıştık.

Gel gör ki, İsrail’in, İran’ın mülkü olan, Şam-ı Şerif’teki İran konsolosluğunu füzelerle vurup, ikisi üst general olan yedi askeri şehit etmesi, Tel Aviv’in şaşkınlığının son raddesiydi. Ve İran da, ABD’ye ve Rusya’ya bilgi vererek, 13 Nisan’da İsrail’e verdiği sözü tutmuş oldu.

Yazımızın başlığındaki NİSAN FÜZELERİ tabiri, ABD ordusundan emekli olduktan sonra, bilhassa Ortadoğu olaylarını yazan Scott Ritter’e ait… Küresel sivil Marksistlerin hipnoz veya rüşvet ile yönlendirmeye muvaffak olamadığı; Douglas  Macgregor ve RİTTER gibi  birçok araştırmacı gazeteci,  bu hadiseye büyük önem veriyorlar.

Neocon-Neoliberal politika cephesinin baskısıyla İRAN’a düşmanlık eden ABD’nin ve İngiltere’nin baskıları, bildiğimiz gibi, İran’ı BRİCS’e ve SCO’ya yaklaştırdı. BOP taraftarlarına karşı ülkesini korumak üzere Rusya’ya ve Çin’e yakınlaşan İran’ı suçlayan gelenekçi veya Batı taraftarlarının göremediği önemli noktanın, ABD ve AB savunmalarına sızan küresel Marksistler olduğunu belirtmemiz lâzım. Bilhassa 1980’lerden sonra, yani Sovyetlerin dağılışını takip eden zamanlardaki globalcilerin sermayedeki ve aktif siyasetteki yeni yapılanmalarını nazara alamayanlar, –bize göre– ne BOP’u, ne Rusya’daki Kafkasya çatışmalarını, ne Turuncu Devrimleri, ne Irak Savaşlarını ne de Arap Bahar’ını asla anlayamazlar. 1917 St. Petersburg ihtilâlcilerinin askeri devrimci çizgisiyle 1923’ten sonra oluşmaya başlayan ve gücünü daha çok sermayeden ve sefahatten alan global sivil Marksist okullarının, zamanımızı âdeta mahkum eden okulların, buradaki misyonlarını öğrenmeden hadiselere teşhis koyanların hemen hepsi yanıldılar.

Hadiseleri yanlış okuma veya düşmanlarımızın sunduğu adeselerden olaylara bakmamız,  bugün de bizi fikren maskaralaştırıyor. Nimaydınlarımızın İran’a itiraz ettiği argümanlarının hemen hepsinin, Marksist tezgahlarda hazırlandığını belki çok geç anlayacaklardır. 1979 İran Devrimi’nden, İran-Irak Savaşı’ndan, teokratik İran rejiminden ve İran’ın Çin ve Rusya ile işbirliğinden hareketle Tahran’ı suçlayanlar, İran’ın ve müttefiklerinin durumunu göremiyorlar. Bize göre bu hatalı anlayışın bir sebebi de, Kur’an’ı zamanımızın ruhuna ve Ahirzamanın paradigmasına en muvafık surette tefsir eden Bediüzzaman’a, aydınlarımızın kulaklarını kapatmasıdır.

Siyasal İslâmcılara daha yakın bazı Şiaların, düz mantıklarından ve kısmi cehaletlerinden dolayı istismar edilen bir kısım Selefilerin ve siyasi olarak onlara yakın duran bir kısım İhvan mensubunun siyasetteki yanlışlarını, kırk seneyi aşkındır tenkit eden bazı hakperest gazetecilerimiz; İran’ın kararlı, şimdilik büyük zarar vermeyen (can kaybı yok) ve gelecek için İsrail’i ve destekçilerini caydıran füze saldırılarının çok isabetli olduğunu yazdılar.

İran, kendi toprağına tecavüz eden İsrail’e, BM’nin 51. maddesine dayanarak savunma hakkını kullandı. Neoliberal-Neocon ittifakının beklediği şekilde hareket etmeyip, hem müttefikleriyle hem bazı batılı devletlerle istişare etti. Ve İsrail’in tamamen atış menzilinde bulunduğunu, bir savaş hâlinde kimseciklerce kurtarılamayacağını  dünyaya isbatetti. gösterdi. Ayrıca, dünya demokrasilerine ve dolayısıyla milli devletlere büyük sıkıntılar yaşatan global sermayeye dayanmak suretiyle ABD’yi ve AB’yi de dinlemeyip Gazze’de yaptığı katliamla iyice yalnızlaşan bu Yahudi devletinin, intiharının eşiğindeki hâlini de dünyaya gösterdi.

İsrail’in, 7 Ekim senaryosuyla, global deccaliyetçe oyuna getirildiğini ve masum Gazze halkının da BOP’ çular tarafından kurban seçildiklerini önceki yazılarımızda belirtmiştik. Ukrayna’daki tarihî milliyetçiliği ve Rus düşmanlığını kullanarak altı yüz bin Ukraynalıyı öldürtenler, bu defa İsrail’deki dindar Yahudileri oyuna getirdiler. Ve İsrail eliyle şehit edilen otuz üç bin insanın kanıyla buradaki Yahudiler, tamamen yalnızlaştılar. Bize göre; bundan böyle ne ABD ne de AB siyasetçileri, coğrafyalarındaki kamuoylarını bir İsrail için karşılarına alamayacaklardır. Ve İran’ın 13-14 Nisan  füze saldırısı, İsrail’i hayatî bir karar noktasına sürüklemiş görünüyor: Ya Filistin Devleti’ni tanıyacak ya intihar ile sonlarını getirecek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*