İleri karakol

TDK’na göre: Keşif ve gözetleme amacıyla sınıra yakın, en uç noktada bulunan birlik. Yani, tampon noktada, kefen boynunda; muhtemel her çatışmanın, çarpışmanın ilk muhatabı olan birliktir, ileri karakol!

Yazımızda bu başlığı kullanmamızın sebebi, eski asker olan bir ağabeyin lütfedip (!) bendenize gönderdiği bir video kaydı.

Sinnen, cismen, -dünyevî- rütbeten önde; benden önce Nurcu, -şu an olmasa da- benden önce, Yeni Asya okuyucusu. Kendisine saygı duyduğum bir insan. Gelgelelim, bu video kaydını göndermesini yersiz buldum. Polemiğe girmek de istemem.

Fakat, anlaşılıyor ki bazı kimselerin; ülkemizdeki bir kısım medyamızın ve bu medyaya mensup yazarlarımızın bizimle uğraşmaları hiç eksik olmayacak gibi görünüyor.

Allah insaf versin.

Söz konusu videonun metninde ifade edildiği üzere, fikir yapısı bakımından farklı iki grup askerin birbirine karşı olan davranışları anlatılıyor, eleştiriliyor; sonunda mesele, gelip, Yeni Asya’ya dayanıyor ve bu olup bitenler kastedilerek, “Yeni Asya niye bir cevap vermiyor” deniyor. Bunları yazmaktan maksadımız, cevap vermek; bir kimseyi muhatap alarak eleştirmek ya da bir olayı ilgili makamlara gammazlamak değildir.

Zaten bu, tarzım olmadığı gibi, vazifem de değil.

Biliyorum ve bilirsiniz ki, dinî millî değerler açısından, birçok “bir”leri, birliktelikleri olan insanlara, birbiriyle uğraşmak yakışmaz.

Anlamaya ve anlatmaya çalıştığım şey, yarım asırdan fazla bir zamandır uluslararası günlük yayın yapan Yeni Asya’nın görev alanı.

Yeni Asya magazin gazetesi değil, asparagas haber yapmaya tenezzül eden bir gazete değil; herkesin okuması istenir, ama herkesin titrine, fikrine göre mavi boncuk verecek; “gele ağam, gidene paşam” diyen bir gazete de değil. Peki, nedir o zaman?

Bu gazete, Büyük İslâm Âlimi Said Nursî’nin telif ettiği Risale-i Nur’un medya dünyasındaki nâşir-i efkârı olmanın ardından, okuyucularına, yanıltmayan bir rehber ve âdeta paratoner.

Sonra, her nerede probleme maruz kalmış herhangi bir Nurcu; nerede Bediüzzaman’a, Risale-i Nur’a karşı bir haksızlık, hukuksuzluk varsa veyahut vuku bulursa Yeni Asya inisiyatif alır, onları, Hak namına savunur.

Yurt içinde ya da yurt dışında olması fark etmez.

Yani haksızlığa hukuksuzluğa, baskıya ve baskına karşı tampon olur. Tıpkı ileri karakoldaki askerin, tehlikeyi cansiperâne göğüslemesi gibi…

Yeni Asya’nın ön sıralardaki varlık sebebi, bu!

Var oluşundan buyana takip ettiği yayın politikası da, bu. Bunun içindir ki, Nurcularla ilgili bir mesele söz konusu olunca, gözler Yeni Asya’ya çevriliyor, ondan, ilk adımı atması ve serd-i kelâm etmesi bekleniyor.

Bu da, Yeni Asya’nın en mümeyyiz vasfı!

Bir kıssa:

İdam sehpasında bulunan ve atılan taşlarla kan revan içinde kalan meşhur mutasavvıf Hallac-ı Mansur, izleyiciler arasındaki dostu Şibli’in attığı gül tenine temas edince, inlemiş. “Neden inledin?” sorusuna ise; “Taş atanlar avam takımı. Hâlden anlamazlar. Ama bir dostun attığı gül, bizi incitti” demiş.

İşte biz de, tam bunu demek istiyoruz.

Yeteri kadar anlayamadığı ya da kendi şablonuna uyduramadığı için Yeni Asya’ya ve okuyucularına, “bizden değilsiniz” garâbetiyle, taş atan atana…

Sormak lâzım: Peki, neden siz bizden değilsiniz?

İnsanlar topyekûn aynı düşünceyi paylaşmak, aynı tercihi yapmak zorunda mı? Böyle olması hâlinde hürriyetten, demokrasiden söz edilebilir mi?

Bize taş atanların birçoğu, bu tezgâhtan mensûc kimseler.

Yani yemi buradan yiyip, yumurtayı başka yere yumurtlayan güzel insanlar.

Yani, saygıdeğer dostlarımız!

Her hepsine, gönül dolusu selâm olsun…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*