İmandan gelen hürriyet neyi emreder?

Son haftalarda, hafta sonları faaliyetlerimiz peş peşe geldi.
İzmir, Almanya-Augsburg ve Trabzon programlarımız hafta sonlarımızın bereketli okuma programları ve dersleri oldu. Binler şükür.

Gittiğimiz yerlerde haliyle güncel yaşanan içtimaî, siyasî gelişmeler ve cemaati sorular da soruldu.

Biz de, bilgimizin olduğu konularda dilimiz döndüğünce cevaplar vermeye gayret ettik.

Aslında yapmaya çalıştığımız şey, o konu ile ilgili Kur’ân tefsiri Risale-i Nurların ne demek istediğini anlamaya çalışmak oldu. Nurlarda varsa (bulabildiğimiz kadar) geriye bir şey kalmıyor ki.

Bediüzzaman, bu asırda karşılaşacağımız sosyal, siyasî, cemaati çalkantıları da görerek, ona uygun Kur’ân’dan çareler sunmuştur.

Yani Nurlara, cemaate, nereden hücum edilse, nasıl müdafaa edilecek bunların farklı farklı uygulamalarını farklı örnekler eşliğinde göstermiş.

‘Ehl-i dünya bana diyor ki’, ‘ehl-i dalâletin vekili diyor’ gibi kimin diyeceğini ve ne diyeceğini açıklıkla söylemiş. Devamında da onlara karşı üslûbun nasıl olması gerektiğini, ‘Ben de derim ki’, ‘siz de deyiniz ki’ gibi örneklerle günlük hayatın meselelerine karşı üslûp dersi vermektedir.

Hatta burada zaman zaman kendisine sorulmasa dahi akla gelebilecek soruları sorarak cevabını da vermektedir. 16. Mektup bu konuda güzel bir örnektir.

Gerçi şimdilerde de bir şey söylemeye gerek kalmıyor, çünkü zaten hadiseler konuşuyor.

Kim veya kimler Risale-i Nurlara uygun adımlar atmamışsa elbette Nurlara yakınlık derecesine göre ve niyetlerine göre mukabele ile karşılaşmışlar ve müsbet hareket çerçevesinde gereken cevaplarını almışlardır, alacaklardır.

Şimdi belki Nurlara, Bediüzzaman’a, Nur cemaatlerine yapılan maksatlı hücumlar karşısında daha çok Nurların bu konularını çalışmak gerekecektir. Makul ölçüler içerisinde cevap verilmesi gereken sorulara, muhatap kabil-i hitapsa elbette cevaplar vermek gerekir. Nur Talebelerine şimdi düşen vazife budur.

Ne garip ki, bu vazife konusunda sadece Yeni Asya cemaati gereken hassasiyeti göstermektedir. Siyasete entegre olmuş olanlar elbette sessizce gelişmeleri izlemek durumunda kalıyorlar.

Nurlara hücumun bir kısmının da daha yakın zamana kadar, birilerinin Risale-i Nurların bakanlar kurulu kararıyla yayımını, basımını, dağıtımını tekeline vermeyi düşündükleri diyanet camiasından gelmesi de ilginçtir.

Risale-i Nurların hak ve hukukuna müdahaleler olurken, onun neşri ve dağıtımı diyanetin tekeline verilirken, şimdilerde de Nurlara, Bediüzzaman’a kötü niyetli ulemanın iğfal edilmiş kanaatleri, iftiraları gündeme getirilirken daha önce siyasete taalluk eden meselelerde pek çok beyanatlar verenler, bugün neden böyle bir ilgisizlik hali yansıttıkları dikkat çekici değil mi?

Günlük hayat gösteriyor ki, Nur Talebelerinin şimdilerde daha çok dersler yapmaları, daha çok ziyaretler yapmaları, müfritane irtibatın işte tam da bu günler için vazedildiği daha bir anlaşılır hale geldi.

Hareketi, tavrı, tutumu Kur’ân’a dayanan kişilerin, gurupların korkmasının bir anlamı yok. Ama gelin görün ki, pek çok sivil toplum teşekkülleri faaliyetlerini askıya almışlar, yavaşlatmışlardır.

Ama yine şükür ki, faaliyetlerine OHAL gibi durumlarda dahi hiçbir şekilde ara vermeyen, yayınlarını sürdüren, tahakküme boyun eğmeyen Nur Talebeleri, imandan gelen hürriyetin nasıl olması gerektiğini göstermektedirler. Ne kimseye zulmet, ne zulme uğra, ne de yapılan zulümleri seyret; izzetle yaşa.

Yeni Asya topluluğu bunu yapıyor. Yaptığı veya yapacağı işlerde meşveret ederek, Hakkın hatırını âli tutan bir şahs-ı manevî ile, Risale-i Nurların ruhuna uygun bir hayat tarzını gaye edinmiş bulunmaktadır.

Gittiğimiz illerde, ülkelerde ille-i gayenin bu olduğu görülmektedir. Zaten bu da yetmektedir. Bu duruşa Türkiye’nin ihtiyacı var. Bunu tarih kaydediyor.

Tebrikler, kahraman insanlar!

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*